İskender Özturanlı
Asgari ücretin tesellisi imtiyazlar ve sınıflar
Lafı dolandırmadan, dolaştırmadan eveleyip gevelemeden söylersek, siyasal, sosyo-ekonomik tercihimizi elitlerden, varsıllardan ve mağrur olanlardan yana bir tercih kullanmayan herkes ile burada detayda farklılıklara rağmen netlikle anlaşacağız. Yazmak düşünmek, fikir üretmek, analiz etmek öncelikle bir toplumsal sorumluluk, vicdan ve açık, berrak bilinç meselesidir. Dövizin her dalgalanmasında, dolar ve euronun her artışında kendi ülkesinin parasıyla gelir üretmeye çalışan, hatta çok eskilerde kalmış bir sözcükle tasarrufta bulunmaya çalışanlar aleyhine olan her gelişmeye karşı sanki bir sosyal ve siyasal tercih değilmiş gibi büyük anlamlar atfetmek de yazanın vicdanında bir sızı olarak kalacaktır.
Bugün ülkemizdeki kriz ekonomik bir kriz olmanın ötesine geçmiş bir insani kriz olma özellikleri göstermeye başlamıştır.
Durum açık ve nettir.
Faizi ısrarla düşürerek: paranın küresel, finansal akışında dışa, sıcak akışa bağımlı bir ülkenin dinamiğinde hem dış güçlerin emperyalist dokunuşların ülkeyi, vatandaşı, halkı zor durumda bıraktığına inanacaksınız, hem de küresel paranın efendilerine ülkeyi daha fazla bağımlı, serseri fonların tahribatına daha açık hale getireceksiniz.
Faizi ısrarla düşürerek, Türkiye’de zor bela ayakta duran çalışan, küçük girişimci ya da kendi eğitim ve becerileri ile nispeten veya zamanında ayakları üstünde durabilecek eski orta sınıfı, bir orta sınıf olmaktan çoktan çıkmış emeklilikler ya da elindekileri satarak yaşamaya çalışan, kentsel dönüşümleri fırsat bekleyen insanlar haline getirmiş durumda.
Geçimini sürdürme gayretinde olan aktif çalışanlar ise yaşamın değerinin çok çok altında sürekli ve döndürülemez bir borç sarmalının içinde kuşaklardan kuşaklara yoksulluğu devretmekte, güya rekabetçi patronlarının daha rahat yaşamı adına dağ, bayır, saat zaman demeden Covid tehdidine inat yaşamlarını ancak günlük olarak sürdürebilme mücadeleleri ile kelimenin tam anlamıyla debelenme halinde. Ülkenin büyük çoğunluğu da sadece asgari ücret alabilen, devletin marifetiyle, sözüm ona ihracatçı ve ihracatın rekabet gücü palavrasıyla aslında tamamen patronaja teslim edilerek, sermaye sınıf ithal yüksek girdilerinin kurbanlık koyunu halindeler. Sürdürülemez kur yükselişi ve saçmalığı işçi sınıfının tepesine daha da binerek telafi edilecek, bu bir devlet politikası üstelik. Gelmekte olanın derdi bu olmak zorunda.
Dolar 10 bin sınırındayken Türkiye’de brüt asgari ücret yaklaşık 10 ayda Euro cinsi olarak yüzde 16 oranında erimiş oldu. Türkiye’de bugün itibarıyla net asgari ücret ise 260 Euro seviyesinde bulunuyor. (Kaynak, DİSK)
Grafikler durumu anlatıyor anlatmasına ama grafiklerin de ötesine geçmek zorundayız. (Kaynak BBC Türkçe-DİSK Araştırma )
Siyaset bir zamanlar sınıf, grup ve toplulukların haklarını arama, mücadele ve müzakere etme pratiği iken asgari ücretimiz daha yüksek, asgari ücretlimiz de bu kadar yüksek değil, bugün topyekûn bir köleleşme halinde asgari ücretin bastırılmış “enflasyon döngüsü tuzağı ile sahte tartışmalarla hakikatin gizlendiği bir toplum konumundayız. Türkiye’de 65 ve daha yukarı yaştaki nüfusun, 2015’te 6 milyon 495 bin 239 kişi iken 5 yılda yüzde 22,5 artarak 2020’de 7 milyon 953 bin 555 kişi olduğunu düşünürsek, sabit getirileriyle finansal ve emlaksal, hiçbir atraksiyona girmeden, teşvik, yardım, destek almadan sadece borçluluğunu sürdürmek ve artırmamak adına yaşayan büyük bir kitle, paysızlar yani, onlar adına söz almanın zamanı geldi de geçiyor aslında.
Asgari ücret enflasyon döngüsü tamamen bir tuzaktır, enflasyon bastırılsa da bastırılmasa böyledir ama, biz bugün enflasyon döngüsünün sanki geçici bir pratikmiş gibi bastırılmasının nedeni düşük faizi meşrulaştırmak kadar ücretlilerin daha da sömürülmesi olduğunu biliyoruz. Ülkenin rekabet koşullarını artırmak adına ekonomik krizin insani krize dönüşmesine el veren, sermayenin hiçbir bedel ödememesini öngören siyaset aklı sahtedir. Elbette kimsenin otomobil almasında gözümüz olamaz, ama 400 bin TL’lik yeni model otomobilleri almak için sabahın erken saatinde genci yaşlısı koşan insanları gördükçe, bugün artık 100 bin liralara satılamayan otomobiller ve parayı artık denk getiremeyecek onun için artık borçlanamayacak bir toplumun katı gerçeği ile yüzleşen bir siyaset anlayışına ne kadar ihtiyacımız olduğunu görüyoruz.
Türkiye’nin sorunları kimsenin siyasal konforu adına ötelenmemeli, ertelenmemeli, derhal müdahale edilmesi ve haklarını aramak adına örgütlenmek kaydıyla, elbette…
Kimse bana bu toplumun hak aramaktan ve toplumsal çıkar talebinden vazgeçip bir teslimiyet içine girdiğini söyleyemez, söylememeli, bu iyi niyetli bir yaklaşım olamaz.