Hüseyin Tapınç
DENGE (1)
Türkiye, 2018 yılında başlayan ekonomik krizin yeni bir dip noktasını yaşıyor bugünlerde. Her ne kadar resmi rakamlara göre Türkiye ekonomisi yılın ikinci çeyreğinde yüzde 22 ve üçüncü çeyreğinde de yüzde 7,4 büyümüş olsa da, Tüketici Güven Endeksi bize bambaşka bir resim çiziyor (2). Bu endeks kasım ayında bir önceki aya kıyasla yüzde 7,3 azalarak 71,1 düzeyine gerilemiş bulunuyor. Bu rakam, 2004 yılı Ocak ayından bugüne dek ölçülmüş en düşük noktaya işaret ediyor. Bu endeksin bir alt bileşeni olan hanenin maddi durumu endeksi de ekim ayında 60,7 iken, kasım ayında yüzde 7,5 oranında azaldı ve 56,1 olarak ölçüldü. Her iki endeks de 0-200 arasında değer alabiliyor ve Tüketici Güven Endeksi’nin 100'den büyük olması tüketici güvenindeki iyimser durumu, 100'den küçük olması da tüketici güvenindeki kötümser durumu gösteriyor. Devletin resmi rakamları, net bir şekilde tüketicilerin karamsar ruh halini açığa çıkartıyor.
Bu yazıda döviz kurunun inanılmaz bir seyir izlediği, enflasyon ile ilgili artış beklentilerinin son derece yükseldiği ve bunun neticesinde de tüketici cephesinde yeni korunma ve savunma stratejilerinin geliştirilmeye çalışıldığı bu dönemde hanelerin ekonomik durumları üzerinde kısaca durmak, toplumdaki ekonomik sıkışmışlığa bir başka açıdan dikkat çekmek istiyorum.
Sia Insight’ın kasım ayında yaptığı bir araştırmaya göre (3), metropol illerinde yaşayan yetişkin tüketicilerin gündemlerindeki en önemli üç konu, artan fiyatlar ve zamlar (yüzde 35), ekonomik sorunlar (yüzde 31) ve geçim sıkıntısı (yüzde 12) olarak görülüyor. Tüketiciler her ne kadar gündemlerindeki konuları farklı ifadelerle belirtseler de aslında gündemin bir numaralı sorunu ekonomik ve bu da artan fiyatlara ve geçim sıkıntısına endekslenmiş görünüyor.
Pandemi ve sağlık ile ilgili endişelerin ekonomik sorunlar karşında artık esamesi okunmuyor.
Metropollü hanelerin ekonomik durumu ile ilgili en önemli tespit bu hanelerin gelir ve gider dengesinde düğümleniyor.
Bugün metropollü hanelerin ancak yaklaşık yüzde 10’u geliri ile tasarruf yapabiliyor. Beklendiği üzere, bu oranın önemli bir bölümünü orta üst ve üst sosyo-ekonomik sınıftaki haneler teşkil ediyor. Günün koşullarına göre altın, Türk Lirası ya da döviz, bu hanelerin en önemli yatırım aracı, ancak hemen altını çizmek gerekiyor ki, borsa, bu toplumsal grubun yeni yatırım gözdesi.
Metropollü haneler arasında geliri ile giderini dengeleyebilen hanelerin oranı da yüzde 55’ler düzeyinde bulunuyor.
Toplumun üçte birinde ise hanenin geliri giderleri karşılamaktan uzak bulunuyor. Bu oran hanelerin sosyo-ekonomik sınıfının düşmesi ile birlikte yükselme eğilimine giriyor ve özellikle orta sınıftan sonra önemli bir kırılma yaşayarak alt sosyo-ekonomik sınıfta en yüksek düzeyde gözlemleniyor (yüzde 42).
Hanelerin ekonomik durumlarının kırılganlığına işaret eden ve bugün yeni bir ölçümlemede daha negatif bir resimle karşılaşabileceğimiz bir konu da hanelerin birikimlerinin ya da yatırımlarının derinliği. Temmuz ayında yapılan Sia Insight araştırmasına göre (4), metropol illerinde bulunan hanelerin yüzde 46’sı hiç beklenmedik ek 1.000 liralık harcamayı borçlanmadan karşılayabilirken, bu rakam 5.000 liraya yükseldiğinde hanelerin ancak yüzde 23’ü bir borçlanmaya girmeden bu ek harcamayı karşılayabiliyor. Beklenmedik ek harcama 10.000 liraya ulaştığında ise metropollü hanelerin ancak yüzde 10’u bu harcamayı borçlanmadan ve kendi kaynaklarını kullanarak yapabilecek bir konumda bulunuyor.
Türkiye, 2022 yılına bu sert gerçekler ile birlikte giriyor.
(1) Bu yazının benzer bir versiyonu Aralık 2021’de Marketing Türkiye’de yayınlanmıştır.
(2) TÜİK, Tüketici Güven Endeksi (Kasım 2021),