Necdet Saraç
BAKIŞ AÇISI DEĞİŞMELİ
Erdoğan kutuplaştırma üzerinden yaptığı siyasette iki farklı Türkiye yarattı. Biri “kendi Türkiye’si”, diğeri de “milli ve yerli” bile kabul etmediği “muhalefetin Türkiye’si”!
Erdoğan ve yarattığı oligarşik yapı her şeyi kendileri ile başlatıp, kendileriyle bitirmeye alışmışlardı. Bu alışkanlık siyaset yapma tarzına, gelişmeler karşısında gösterilen reflekslere ve bakış açısına kadar yansımıştı.
AKP’nin bu alışkanlığı önce 2019 yerel seçim sonuçlarıyla alt üst oldu. Millet İttifakı başta olmak üzere HDP’nin de destek verdiği çok daha geniş bir toplumsal kesim İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok büyükşehir Erdoğan’la “hizalanmayı” reddedince iktidarın ezberi bozuldu. Bu ezber bozulması yalnızca farklı eğilimlerin asgari müştereklerde buluştuğu ve yol yürüdüğü ile sınırlı kalmadı, bakış açıları değişmeye başladı.
Muhalefetin yakaladığı psikolojik üstünlük başka bir Türkiye’nin mümkün olduğu hayalini güçlendirdi. Kılıçdaroğlu’nun asgari ücret, emekli ikramiyesi, KYK kredilerinden faizlerin silinmesi, ÖTV’nin kaldırılması gibi önerileri yeni kırılmalar yarattı. Erdoğan ve yarattığı oligarşik yapı bu önerilere her seferinde “kaynak nerede” diye karşı durdu, Kılıçdaroğlu’nu küçümsemeyi tercih etti ama sonrasında o önerileri tek tek uygulamak zorunda kaldılar!
Kılıçdaroğlu son olarak “iktidara geldiğimizde emeklilere 15 bin TL ikramiye vereceğiz” deyince AKP yine benzer bir refleksi ortaya koydu. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati “bu önerinin herhangi bir geçerliliği yok, bu hazineye 300 milyar liralık bir yük getirir, bunun kaynağı nerede” diye sormakla kalmadı “Milletin aklıyla oynamasın kimse” dedi.
Çünkü Nebati’nin bakış açısı devlet deyince, sosyal bir devleti değil, devlete, kamuya, belediyelere yaslanarak büyüyen oligarşik bir devleti ve hormonlu zenginleri işaret ediyor. Nebatigillerin gözüyle bakınca asgari ücretin altında 7 bin 500 TL maaş alan emeklilerin, 2 bin TL ikramiye alması normal, 15 bin TL ikramiye alması anormal oluyor ve Kılıçdaroğlu’nun 16 milyon emekliye 15 bin TL tutarında iki ikramiye ödemesini sosyal devletin ve yoksullukla mücadelenin bir parçası olarak ödenecek olmasını tahayyül bile edemiyorlar!
Kılıçdaroğlu daha önceki önerileriyle de bu son önerisiyle de (bu önerilere 100 bin öğretmen atamasını da dahil etmek gerekir) yalnızca bir sosyal proje önermiyor, başka bir bakış açısı ortaya koyarak, Türkiye gibi büyük ve engin olanaklara sahip bir ülkede tercihler, öncelikler değiştirilirse devletin millete başka bir gözle bakabileceği, sosyal devletin hayat bulabileceği, gelir dağılımda da adalet sağlanabileceğini işaret ediyor yani aslında devlette radikal bir dönüşüm öneriyor.
Çok açık ki, krize rağmen zenginlerin sayısının arttığı, zenginin daha zengin olduğu, 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırının 32 bin TL’ye dayandığı bir ortamda toplumun yüzde 80’i hızla yoksullaşırken, bu düzeni ancak radikal hamlelerle düzeltmek mümkün olur!
Yoksulluk artarken birilerinin devletle bütünleşmiş iktidarın siyasi gücünü arkasına alarak geometrik büyümelerle 10-15 yıl içinde anormal zenginleşmesi klasik kapitalizm koşullarında bile mümkün değildir. Bu, devletin gücünü arkasına alarak siyasal vurgun yapmaktır!
14 Mayıs akşamından itibaren yeni bir siyasal iklim iddiasındaki Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı bu yüzden önemli ve değerlidir. Kaynaklar doğru kullanıldığında “itibardan tasarruf edildiğinde” başka bir Türkiye’nin mümkün olduğuna yaşayarak tanıklık etmek de mümkün olur…
6 Şubat’ta yaşanan büyük deprem sonrası “Erdoğan’la hizalanmayı” açıkça reddeden Kılıçdaroğlu’nun haklı olduğu aradan geçen iki aylık sürede fazlasıyla doğrulandığı gibi, gelir dağılımında adalet ve hukuk üzerine oturan radikal söylemlerinin doğrulanması için hem Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi hem de muhalefetin meclis çoğunluğunu alarak seçimi kazanması bir zorunluluktur.
Türkiye’nin ezici bir çoğunluğunu yoksulluğa mahkum eden bu düzenden kurtulmak için üçüncü bir yol maalesef yok! Erdoğan statükoyu, Kılıçdaroğlu yarının Türkiye’sini temsil ediyor!
14 Mayıs devleti bir avuç oligarşik bir yapının çıkarları için kullanan otokrasi ile toplumun bir bütün olarak yararlandığı sosyal devletin mümkün olduğunu gösteren demokrasi arasında bir tercih olacaktır!
Rüzgar değişimden yana esiyor. Trabzon ve Isparta buluşmaları bunu gösteriyor. Valilik çadıra izin vermese de, Trabzonlu değişime yol verdi! Bu rüzgarı büyütmeli ve Ekrem İmamoğlu’nun dün Isparta’da dediği gibi birleşerek “bu işi ilk turda” bitirmeli!