Kerem Kırçuval
ALGIDA GAZETECİLİK…
Askıda gazetecilik de olabilirdi bu yazının başlığı ama ahali bunu zaten uzun zamandır biliyor. Ben diğer bir pencereden bildireyim.
Her gün yeni bir kanalizasyonun patladığı memlekette, yönetenlerin yerine muhalefete akıl vermeye odaklanmış bir grup var.
Yandaş takıma göre bunların eli biraz daha kalem oynatıyor, ağızları laf yapıyor. Daha okumuşlar belli. Çıktıkları televizyon programlarında, ezici çoğunluğun karşısında azınlığın, yoksulun, mazlumun sesini duyurmaya çalışıyorlar güya.
Pek güzel mağduru oynuyorlar, bu mimiklere iyi çalışmışlar. Kimi zaman “Haddini bil ulan!” denilerek susturuluyorlar, kimi zaman “Sen kimsin?” denilerek alaşağı ediliyorlar.
Had bildiremiyor, kim olduklarını tam olarak ifade edemiyorlar ama sağda solda, “gazetecilik onurunu” dillendiriyorlar bildikleri söylediklerine yetmiyor.
Acemi piarcılar, taze belediye başkanları da bunlarda bir keramet var sanıyor.
Büyük balonlar ama içlerindeki havayı süslü renkleriyle gizliyorlar.
İktidara utana sıkıla iki kelam edip eleştiri getirdikten sonra on iki kelam muhalefet edenlere çakmadan uyuyamıyorlar.
Bu çok akıllı ve her konunun uzmanı değerli basın mensupları, aslında iktidarın ekmeğine yağ yetmez, bal da kaymak da sürdüklerini öyle iyi biliyorlar ki.
Bir bakıyorsun muhalefete çatı aday öneriyorlar, bir bakıyorsun yoksulluğa açlığa çare üretiyorlar. Bunlar normal. Muhalefetin memleketin sert inişli uzay çalışmalarını anlamadığını söyledikleri de oluyor, inanmadıkları halde bulunan gaz-petrol rezervlerine yine muhalefetin yeterince sevinç duymamasına da içerliyorlar.
Yayın arasında şakalaşıyorlar, yine gaza, elektriğe zam geleceğini, amacın gündemle oynamak olduğunu sırıtarak söylemekten geri kalmıyorlar. Ama reklam arasında.
Bakmayın duygusal insanlar…
Ele geçirdiklerini, üzerinde at koşturduklarını sandıkları muhalefet partilerinde eş, dost ve akrabalarının ikballerini kovalarken, diğer yandan algıda gazeteciliğin tarihini yazıyorlar.
Fakat onların unuttuğu, hatırlamak istemediği şecerelerini iktidar da muhalefet de iyi biliyor.
Onlarla ekranları paylaşmak zorunda kalan ama bu işi namusuyla yapan meslektaşlarımı ahali iyi görüyor. Bu yazının konusu asla onlar değil. Kendilerini bilir okuyanlar.
Bunların en iyi dostları, yiyip içtikleri ayrı gitmeyen, güya ekranlarda kavga ediyormuş gibi göründükleri. Onlarsız yuvasız kuş gibiler. Kalp gözleri fal taşı gibi açık. Ders alıyorlar onlardan, ‘nasıl yapıldığını’ öğreniyorlar. Aynısını yapınca da ‘ayıp’ olmadığını sanıyor ve uyaranlara “Ne var ki bunda?” diyebiliyorlar.
Ne Türkiye’yi okuyabiliyorlar ne iklimi yaşayabiliyorlar ne de geleceği görüyorlar. Boş beleşlikleri, kullanışlı oluşlarıyla sürecin esas adamları olduklarının farkında değiller.
Soru sormaktan uzak, binbir hesaplı yorum ve yazılarıyla bu arkadaşlar, şimdi suç çeteleriyle nasıl bağlarının çıkacağından da endişeli.
Düğün evinin tefçilerine, ölü evinin yasçılarına zaten sözüm yok.