Kerem Kırçuval

Kerem Kırçuval

AHALİYE TATİL YASAKLANDI

“Halk plaja akın etti, vatandaş denize giremiyor.” Sahibi bilinmiyor ama tek parti dönemi medyasına, tek parti bürokrasisine eleştiri getirenlerin dilinden düşmez bu cümle. En sonunda 1950’lerin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’ın başına patlamıştır. Ben günahını almayayım ama bu cümle epeydir onunla anılmaktadır.

Vefakar, cefakar, karınca ezmez ahalimizin 2000’lerin başında bıraktığı ve çoktan unuttuğu, yaşı 20’ye vuranların hiç görmediği ekonomik bir sıkıntı yaşıyoruz. Pahalılığı anlatmaya kalkıyorsun, etiketler senden önce meseleyi yazıyor, gazeteye yetiştiriyor.

Bırak kardeşim turfandayı, lüksü, temel ürünler bile cüzdanı kuvvetlilerin ulaşabileceği raflarda. Hükümetimiz, bu ürünleri bir raf aşağı indirmek için vergisinden cayıyor, marketler geceden fiyat değiştiriyor.

Evler, kiralar, akaryakıt dolayısıyla ulaşım fiyatları şaka gibi artıyor. İnanılmaz rakamlar. İnsafsız bir dönem yaşanıyor, hem insafsız hem de vicdansız.

Herkes şikayetçi, etiketlere öylesine bir arkadaşa bakıp çıkan da rahatsız, etiketi güzelce yenileyen de. Meteoroloji inanmasa da bahar geliyor, Ramazan yaşanıyor. Ama ne bolluk var ne bereket? Nasipsizlik kara bir bulut gibi memleketin üstünde, ayrılmaya hiç niyeti yok.

Eski zamanlarda herkes tatile çıkamazdı. Ama kapağı devlete atanlar bir şekilde çalıştıkları müesseselerin kamplarında, küçük plajlarında maaşlarından yapılan 12 aylık kesintilerle hem kendilerine hem de eşlerine, çocuklarına bir nefes aldırırdı. Senede bir hafta da olsa küçük kamplarda kalınır, oraya parası yetmeyenler çadır kuracakları plajlar bulur, senenin yorgunluğunu atmaya çalışırdı.

Çalıştıkları kurumlardan yeni insanlarla tanışır, çocuklar bütün yıl biriktirdikleri enerjilerini boşaltır, mangallar yanar, oyunlar oynanır, çaylar içilir, sabaha kadar çekirdek çitlenirdi. Ne siyah beyaz günler değil mi? Siyah beyaz ama pek hoş günlerdi, küçümsemeyin.

Devlete çalışmayıp devlet ile alışveriş yapanların parası biraz daha çok olduğundan onlar kamplara yazılmaz, durumlarına göre ya pansiyonlara, az da olsa turizm beldelerinde otellere gider tatillerini yaparlardı.

Tatil yapmak, tatile gitmek diye bir gerçek vardı. Müfredatına almıştı Maarif Bakanlığı. Ben de sonra öğrendim. Öğretmenlerin dedikodu merakı sanıyordum. Tatil bitip okul açıldıktan sonra verilen ev ödevinin ilk sorusuydu: “Tatilde neler yaptınız, anlatınız.”

Hiç tatile gidememişler, yani en imkansızlar babalarının, dayılarının amcalarının dükkanlarında onlara yardım ettiklerini karalar, tatile gidenlerse ballandıra ballandıra seyahatlerini yazar, o kısa ama büyülü günleri yeniden yaşardı.

Bu memlekette öyle ya da böyle tatile gitmek vardı. Hem de İsmet Paşa’ya rağmen. Böyle diyeyim de bazılarının içi soğusun.

Neyse. Ahalimize tatilin yasaklandığını duyurayım da görün Hanya’yı, Konya’yı.

Özel araçla seyahat etmek büyük bir lüks, uçağı, treni bıraktım otobüse binmek ateş pahası oldu. Plajlarımız çok şükür özelleştirildi. Halk akın etmesin diye her birine bir sahip verildi. Giriş ücreti adam başı 500 TL’ye çıkarken, şezlong alımı artı 500 TL para harcamaya bağlandı. Otel fiyatlarını hiç yazmayayım. Geceliği 2 bin liraya eskiden kral dairelerinden söz ediliyordu. Şimdi girin bakın 2 bin liraya hangi odayı takdim ediyorlar.

Maaşlar malum. Artmıyor devamlı eksiliyor. Düzgün yazalım eksilmiyor, eriyor, eriyor. Mevcut maaşlarla tatile gitmek güzel bir rüya. Üstelik paraları her gün erimeyen, tersine artan yabancı dostlarımız bizimle dalga geçiyor. “Ne güzel bir ülkeniz var, her gün bize indirim yapıyor” diyorlar.

Türkiye yaşadığı savrulmalarla birçok değerini kaybetti. Birçok alanda ülkesinde parya oldu. Yitirilen meselelerden biri de tatildir. Ramazan Bayramı yaklaşıyor, 9 güne çıkarılır ahali tatil yapsın diye ama talebe bırak tatili memleketine dönemiyor. Ana muhalefet partisi askıda bilet kampanyası açıyor çocuklar analarını babalarını görsün diye.

Rahmetli valiyi bu yüzden andım. Fahrettin Kerim Gökay, 8 sene hem valilik hem belediye reisliği yaptı İstanbul’da. Bakmayın ahali çok severmiş onu. Boyunun kısalığı yüzünden bir de tekerleme uydurmuş.

“Mini Mini Valimiz, Ne Olacak Halimiz?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Kırçuval Arşivi