Türkiye’nin ethos, pathos ve logos problemi.

Bu üç kavram, günümüzde pazarlamacılar ve reklamcılar tarafından çok seviliyor. Havalı sunumlarda, hikâye anlatımı eğitimlerinde ethos, pathos ve logos hiç eksik olmuyor. Ne de olsa işleri bu… Bizi daha çok tüketmeye, bol para harcamaya, o markayı değil de bu markayı tercih etmeye ikna etmek. Tıpkı siyasetçiler gibi. Onlar da bizi kendi doğrularına, kendi çıkarlarının aslında bizim faydamıza olduğuna inandırmak için sabah-akşam bizi ikna etmeye uğraşmıyorlar mı?

Aristoteles Retorik adlı eserinde hitabet sanatının üç farklı türünden şöyle bahseder: “Konuşma yoluyla üretilen inandırma yöntemleri üç farklı türdendir: Birincisi hatibin karakterine (ethos), ikincisi sözlerinin dinleyicilerde uyandırdığı duygulara (pathos), sonuncusu da konuşma içindeki “gerçek” ya da “gerçeğe benzer” (logos) inandırma yollarına dayanır.”*

‘İkna etme sanatı’ olarak da tanımlayabileceğimiz retorik’i Aristoteles (hocası Platon’un aksine) faydalı bulur. Nasıl yapılması gerektiğini uzun uzun anlatır ve yukarıdaki alıntıda olduğu gibi onu ethos, pathos, logos kavramlarıyla açıklar ve kategorize eder.

Bu üç kavram, günümüzde pazarlamacılar ve reklamcılar tarafından çok seviliyor. Havalı sunumlarda, hikâye anlatımı eğitimlerinde ethos, pathos ve logos hiç eksik olmuyor. Ne de olsa işleri bu… Bizi daha çok tüketmeye, bol para harcamaya, o markayı değil de bu markayı tercih etmeye ikna etmek. Tıpkı siyasetçiler gibi. Onlar da bizi kendi doğrularına, kendi çıkarlarının aslında bizim faydamıza olduğuna inandırmak için sabah-akşam bizi ikna etmeye uğraşmıyorlar mı? Hükümettekiler ekonominin düzeleceğine, hatta ne düzelmesi, zaten düzgün olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Önce Kürt sorununu çözeceklerine, sonra da Kürt sorunu diye bir şey olmadığına ikna olmamızı istiyorlar. Doğal gaz bulmuşlar, uçan otomobil yapacaklarmış, uzaya gideceklermiş. Gıda fiyatlarını marketler, kiraları ev sahipleri yükseltiyormuş. Onlardan önce buzdolabı, ambulans, ölülerimizi yıkayacak imam yokmuş memlekette. Kebapçılar bölücü, öğrenciler teröristmiş. Muhalefettekiler bir senede mülteci sorununu çözecekmiş, HDP onlarla ittifak halinde değilmiş, miş… miş… miş…

Aristoteles’in hocası Platon, retorik uzmanı Sofistlerle tartışıp, onların aslında retorik sanatıyla insanları kandırma niyetinde olduklarını söyler. Yani onun için de retorik ikna etme sanatıdır. Ama yalana ikna etme sanatı… İnsanları hakikatten uzaklaştıran, hatibin işine gelen ne ise dinleyicileri de ona inandırmaya yarayan politik bir silah… Bugün retorik dendiğinde pek çok insanın aklına Aristotelesçi değil Platoncu bir anlam geliyor. Bunun sebebi, eski çağlarda yaşamış olan Sofistlere taş çıkartacak siyasetçiler ve tabii onlara inanmaya can atan halkın Platon’u haklı çıkartacak kadar yalanın ve gerçek olmayanın peşinde koşmaları.

Ama gelin biz bugünkü halimizi yine Aristoteles’in kavramlarıyla, yani ethos, pathos ve logos üçgeninde değerlendirip, Platon’u haklı çıkartan zamanın ruhunu Aristotelesçi bakış açısıyla anlamaya çalışalım.

ETHOS:

Aristoteles’in retorik anlayışında konuşan kişinin karakteri ethos kavramına denk gelir. Onun etik (ethostan türetilmiş bir kavram) duruşunu, yani güvenilirliğini, itibarını temsil eder. Hatibin ethos’u ne kadar güçlüyse sözü de o kadar değerlidir. Peki ethos o gücü nereden alır? Tabii ki retor’un (hatip) daha önceki sözlerinden, konuşmalarından. Konuşmacı her zaman hakikati söylüyorsa, vaatlerini yerine getiriyorsa, daha önce dinleyenleri kandırmamışsa o kişinin ethos’u güçlüdür. Bu güç sadece onu değil, aynı zamanda söylediklerini de itibarlı kılar.

Ama bizim gibi inancı merkeze almış toplumlarda güçlü bir ethos kurmak için yukarıda yazılı şartlara ihtiyacınız yoktur. Yani hakikati gizleseniz de verdiğiniz sözleri tutmasanız da hatta yalan söyleseniz bile güçlü bir ethos kurabilirsiniz bu ülkede. Çünkü inanç merkezli hayatında size de inanmaya hazır bir kitle vardır karşınızda. Kültüründe sorgulamak olmadığı için söylediklerinize akılla değil, “O ne söylüyorsa doğrudur” inancıyla yaklaşır. Hele bir de onun inanç dünyasının içinden bir terminoloji kullanıyorsanız sizden iyisi yoktur. Kitleyi avucunuzun içine almışsınızdır artık. Söylediklerinizde akıl, mantık kullanmanıza gerek yoktur. İsterseniz onları hakikatten bile uzaklaştırabilirsiniz. Hem de istediğiniz kadar.

Onların nazarında inşa ettiğiniz bu ethos o kadar güçlüdür ki artık kendi akılları yerine sizinkini kullanırlar. Hatta biraz daha ileri gidebilirseniz kendi inançları yerine sizin istediğiniz şeye inanmalarını bile sağlayabilirsiniz. Aristoteles’in kastettiği ethos bu değil elbette. Bu, tam da Platon’un eleştirdiği Sofist kategorisine giren bir kişiliğe denk geliyor.

PATHOS:

Bu kavram, hissetmek, duygu, hatta biraz da acı ve acıma duygusu anlamına geliyor. Retorik bağlamında baktığımızda ise konuşmacının dinleyicileri etkilemek için kullandığı, konuşmasını daha etkili kılmak için yarattığı hikâye, parçaladığı edebiyata denk geliyor. Amaç burada dinleyicilerin aklından ziyade duygularını harekete geçirip, anlatılan konuyla empati (bu da pathos’tan türetilmiş bir kavram) kurmalarını sağlamak; bu sayede de anlatılan hikâyeyi hem çekici hem de inandırıcı kılmaya çalışmak.

Siyasetçi açısından baktığımızda, örneklerini çokça gördüğümüz bir yöntem. Dinleyicilerin gözünde sağlam bir ethos’unuz varsa, ya da argümanlarınızı akla değil de ethos’u güçlü birilerinin önceki söylemlerine dayandırıyorsanız işiniz yine kolay. Anlattığınız hikâyenin mantıklı bir kurgusu olmasına, hatta bir kurgusu ve bağlamı olmasına bile gerek yok. Örneğin, bir ödül töreninde saygısızlık abidesi olarak dikilip, yine büyük bir nezaketsizlikle konuşmacıyı susturmaya çalışan eyleminiz nedeniyle eleştirilebilirsiniz. Ama hiç sorun değil. Bu ülkede denenmiş, işlemesi garanti olan ve ağababalarınızın kullandığı bir pathos yöntemi var. Bağlamla tamamen alakasız bir şekilde konuşmacıyı ‘terörist sevici’ olarak suçlayan bir hikâye anlatırsınız, ödül töreninde kendi yaptığınız saygısızlığı “vatan, millet, Sakarya” edebiyatıyla unutturabilir, hatta zeytinyağı gibi üste çıkabilirsiniz. İnsanların önemli bir kısmı karşılaştıkları olayları akıllarıyla değerlendirme yöntemini terkettikleri için, normalde size zarar vermesi gereken eyleminiz birden size fayda sağlayan bir eyleme bile dönüşebilir. Aristoteles’in kastettiği pathos da bu değil elbette. Bu da yine Platon’un eleştirdiği ve Sofistlere mal ettiği “insanları kandırmak” üzerine kurulu retoriğin pathos’u.

LOGOS:

Logos, ah zavallı logos! Seni kullanan, sana başvuran o kadar az insan kaldı ki… Söz anlamına gelen bu Eski Yunanca kelime, kavram olarak öyle her sözü içermez. Akılla, mantıkla söylenmiş söz anlamına gelir. Mantık anlamına gelen logic kavramı da logos’tan gelir. Jeoloji, psikoloji, antropoloji gibi bilimleri ifade etmek için kullandığımız -loji son eki de logos’un bize bir armağanıdır. Logos, felsefe tarihindeki pek çok filozofun düşüncesinde de olduğu gibi aklı temsil eder. Retorik açısından baktığımızda da konuşmanın içerisinde yer alan gerçeklerin ya da gerçeğe uygun şeylerin ifade edilmesidir. Aristoteles’in retorik ile ilgili düşüncelerinde de gerçeği ve aklı temsil eden bu kavram, günümüzde ethos ve pathos karşısında değerini o kadar yitirdi ki… Normal şartlarda ethos’u da pathos’u da var eden, onları günün moda değimiyle “sürdürülebilir” kılan logos artık önemini de etkisini de nerdeyse tamamen kaybetmiş durumda.

TÜRKİYE’DE LOGOS’UN ACINACAK HALİ:

İnsanların çoğu bir kavramın, bir olgunun temelinde var olan, daha doğrusu onları var eden esasla, özle ilgilenmedikleri için logos’u terk ettiler. Görünenle haşır neşir olmayı tercih ettikleri için ethos’a ve pathos’a teslim oldular. Söylenen sözlerdeki argümanların (kanıtların) değil, hatiplerin ve onların anlattığı hikâyelerin peşinden gider oldular. Akıl penceresinden bakıldığında hiçbir inandırıcılığı olmayan siyasi söylemelere inanır oldular.

Pathos’larla inşa edilen ethos’ların, ethos’ları besleyen pathos’ların kol gezdiği, logos’un artık kendisine yer bulamadığı bir ülke burası. Bir dönem Türkiye’de yapılan pazarlama araştırmaları “en güvenilir kadın” olarak Seda Sayan’ı gösteriyordu. Yapıldı mı bilmiyorum ama bundan 4-5 ay önce benzer bir araştırma yapılsaydı Türkiye’nin “en güvenilir erkeği” de kesin Sedat Peker olurdu. Eh işte halimiz ortada… Ethos’ları Seda Sayan ve Sedat Peker olan bir ülkeden daha fazlasını beklemek logos’a yapılacak bir başka ihanet olmaz mı?

* Aristoteles. (2019). Retorik. Çev. Ari Çokona. İstanbul. İş Bankası Kültür Yayınları. (1356a)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gönç Selen Arşivi