Boycott

“2 Nisan’da hiçbir şey satın almama” eyleminin ölçülebilir sonuçları henüz elimizde olmasa da bakanlara alelacele kameralar eşliğinde market alışverişi yaptırdığına, uyku tutmayan kimisine de sabaha karşı tweet attırdığına göre bunun iktidar tarafında büyük bir rahatsızlık yarattığı açık.

Eski bir fıkradır; yıl 2004, ABD Başkanı George W. Bush’la Demokrat Parti başkan adayı John Kerry arasında geçecek seçim yarışı yaklaşmaktadır. O sırada ABD’ye resmi bir ziyarette bulunan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’e Başkan Bush sorar, “Sizin her seçimi %90’ın üzerinde bir çoğunlukla kazandığınızı duydum, nedir bunun sırrı?” Mübarek karşılık verir, “Benim sadece bu konuyla ilgilenen çok başarılı bir ekibim var” Bush sorar, “Yaklaşan seçimlerde benim için de çalışırlar mı?” ”Tabii” diyerek karşılık verir Mübarek. Seçim günü gelir, akşam saatlerinde Bush ve ekibi heyecanla seçim sonuçlarını beklemektedir. O sırada odanın kapısı açılır ve bir sekreter heyecanla içeri girer. Bush hemen atılır, “Sonuçlar belli oldu mu, kim kazandı, ben mi Kerry mi?” Sekreter yanıt verir, “Hüsnü Mübarek kazandı efendim!”.

İktidarın, Putin Rusya’sı, Aliyev Azerbaycan’ı, geçmişin Saddam Hüseyin Irak’ı, Beşşar Esad’ın Suriye’si ya da Hüsnü Mübarek’in Mısır’ındaki gibi şeklen bir seçim sandığı ve göstermelik adaylarla yapılan seçimlere duyduğu özlem, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dayanakları tartışmalı ve kimseyi ikna etmeyen “kanıtlarla” demir parmaklıklar ardına konmasıyla yeni bir aşamaya geçti.

Tüketimden Gelen Güç!

CHP’nin Saraçhane’de düzenlediği mitinglerin birinde CHP Genel Başkanı bilerek ya da bilmeyerek çok yerinde bir cümle kurdu, “Hep beraber tüketimden gelen gücümüzü kullanacağız!” Sol gelenekten gelenler iyi bilir, eskiden bu cümle “Üretimden gelen gücümüz…” şeklinde olurdu. Ama neoliberal kapitalizmin on yıllardır sınıf gerçeğini unutturmak için medya/sosyal medya aracılığıyla insanları “Ne tüketiyorsan osun!” yalanına inandırdığı, sendikaların zayıflatıldığı ya da düzenin işbirlikçisi haline getirildiği, küreselleşme ile mal ve hizmet kaynaklarının çok çeşitlendiği bir sistemde, üreten tüm sınıfın toptan harekete geçmediği durumlarda üretimden gelen bir güçten söz etmek çok kolay değil.

Gözaltına alınarak tutuklanan 300’den fazla gencin durumuna tepki olarak genç kitlenin çağrısıyla başlayan “2 Nisan’da hiçbir şey satın almama” eyleminin ölçülebilir sonuçları henüz elimizde olmasa da, bakanlara alelacele kameralar eşliğinde market alışverişi yaptırdığına, uyku tutmayan kimisine de sabaha karşı tweet attırdığına göre bunun iktidar tarafında büyük bir rahatsızlık yarattığı açık.

Pasif direnişin en barışçıl eylem türlerinden biri olan boykot, adını 1880 yılı gibi yakın sayılabilecek bir tarihte almış olsa da çok eski zamanlardan bu yana uygulanmış bir eylem aslında. Örneğin MÖ 5. yüzyılda Atinalıların Megara kentinden gelen mallara boykot uyguladığını biliyoruz. MÖ 494'te Roma Cumhuriyeti'nin alt sınıf yurttaşları olan pleblerin ekonomideki önemlerini göstermek için şehri toplu olarak terk etmeleri de bir tür boykot eylemi. MÖ 2. yüzyılda Romalı kadınların Sabin savaşından sonra erkeklere karşı uyguladığı cinsel boykot da tarihteki en bilinenlerden. Benzer şekilde MS 132-136’daki Bar-Kokhba Ayaklanması sırasında Yahudilerin, baskıcı yönetime karşı Romalıların ürün ve hizmetlerini boykot ederek direnmeleri de diğer bir örnek.

resim1.jpg
Charles C. Boycott

Charles C. Boycott

Bu edilgen ve barışçıl eyleme bugünkü adını veren Charles C. Boycott (1832-1897), İrlanda’nın batısındaki Lough Mask bölgesinde büyük arazi ve çiftliklere sahip olan Lord Erne için çalışan bir gayrimenkul vekilidir (estate agent). Yani Boycott, Lord Erne’nin hayli geniş arazilerini ve çiftlik evlerini onun adına kiraya veren; kiraları tahsil, ödemeyenleri tahliye eden bir temsilcidir.

Kiracılara karşı acımasızlığıyla ün yapan Boycott, İngiliz Ordusu’nda görev yapmış eski bir subaydır. Ordudan emekli olduktan sonra kahyası olarak Lord Erne’nin Lough Mask bölgesindeki taşınmazlarını idare etmeye başlayan Boycott kısa bir sürede icarcı olarak Lord’dan kiraladıkları arazilerde ürün yetiştiren bölge halkı ile karşı karşıya gelir. Olumsuz hava koşulları nedeniyle çok az ürünün hasat edildiği 1880’de icarcılar kiralarında %25 indirim talep ederler ancak Boycott aldırış etmez ve kirasını zamanında ve eksiksiz olarak ödeyemeyenleri arazilerinden ve çiftlik evlerinden tahliye etmeye başlar. Halk arasında sözü dinlenen biri olan Charles Stewart Parnell öncülüğünde toplanır Lord’un tüm kiracıları, "Evinden atılan birinin evine yerleşenlere ne yapalım?" diye sorar; toplananlar "Öldürelim!" diye karşılık verir. Parnell "Size çok daha iyi bir yol, daha Hristiyanca ve barışçıl bir yol önermek istiyorum. Bu yol, Tanrı’ya karşı günah işleyen bu adama tövbe etme fırsatı verecektir" der ve "Kirasını ödeyemediği için evinden atılan birinin evini kim kiralarsa onunla konuşulmamasını, ona mal satılmamasını" önerir.

Önerisi coşkuyla kabul edilir, İrlanda’daki toprak kiracılarının oluşturduğu ulusal bir dernek olan Toprak Birliği’nin de desteğini alan hareket ilk iş olarak Ballinrobe kasabasındaki dükkanların Boycott ya da çalışanlarına satış yapmasını, hizmet vermesini yasaklar. Sonra Boycott adına ürün hasadında çalışan işçiler iş bırakmaya çağrılır; çoğu bu çağrıya uyar. Ürünler tarlada kalmıştır.

Bunun üzerine Charles C. Boycott öfkeye kapılarak büyük bir hata yapar ve The Times gazetesine bir mektup gönderir:

“Efendim, aşağıda anlatacaklarım Toprak Birliği'nin gücünü örneklemesi açısından okuyucularınız için ilginç olabilir.

22 Eylül'de, bir polis gücü eşliğinde bir tebligat memuru korku içinde evime sığındı, ardından aile üyelerime bağıran ve hakaret eden bir kalabalık çıkageldi.

resim2.jpg
Boycott olayları ile ilgili bir gazete illüstrasyonu, 1880

Ertesi gün insanlar çiftliğimde toplandı, yüz kadar kişi kapıma dayanarak tarım işçilerimi ve ahır çalışanlarımı tehdit ederek bir daha benim için çalışmamaları konusunda uyardı.

Çobanım onlardan korkarak işini bırakmak zorunda kaldı, ancak bana ait olan evi bırakmayı reddetti. Başka bir çoban da görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Demircim, benim için daha fazla çalışırsa öldürüleceğini söyleyen bir mektup aldı ve çamaşırcım da artık bana çalışmaması için uyarıldı. Komşu kasabaya mektuplarımı taşıyan on iki yaşındaki bir çocuğa bu işi bırakması emredildi; bunun üzerine mektuplarımı almak için küçük yeğenimi gönderdim ve o da 2 Ekim'de yolda durdurularak ulak olarak çalışmaya devam ederse zarar görmekle korkutuldu.

Dükkânlar bana mal satmayı kesti. Postane müdürü, telgrafçının tehdit edildiğini ve artık bana mesaj iletemeyeceklerini söyledi. Çiftliğim kamu malı gibi, insanlar izinsiz bir şekilde üzerinde dolaşıyor. Ürünlerim çiğneniyor, çalınıyor ya da yok ediliyor, büyükbaş hayvanlarım yola salınıyor.

Çalıştıracak işçi bulamıyorum. Toprak Birliği beni buradan kovana kadar durmayacak. Hayatımın tehlikede olduğunu söylememe gerek yok sanırım.”

Boycott'un mektubu İngiliz basınında fırtına koparır. Daily Express ve Daily Telegraph gazeteleri "İrlanda'daki vahşeti durdurun!" sloganıyla bir kampanya başlatır. Kuzey İrlanda'dan 50 Protestan işçi, mahsulleri toplamak için Lough Mask’a gönderilir. Bu işçileri korumak için 1.000 polis ve 19. Kraliyet Süvari Alayı da seferber edilir. Trajikomik bir şekilde, 500 sterlin değerinde ürünü kurtarmak için 10.000 sterlin harcanır!

Olayın basında sıklıkla yer alması yüzünden, İngiltere ve İrlanda’da olayı duymayan kimse kalmaz. Hatta bu eylem diğer Avrupa ülke ve ABD basınlarında da yer bulur kendine. Olayın duyulması çiftçilere olan desteği daha da arttırır ve Charles C. Boycott 1 Aralık 1880'de İrlanda'dan neredeyse kaçarak ayrılmak zorunda kalır. Eylem başarılı olmuştur! O günden sonra Boycott, bu türden eylemlerin ortak adı olacaktır.

AYM

Boykot yapmak ya da yapacağını duyurmak bir suç sayılamaz; Anayasa’nın 26. maddesinde yer alan “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar” ifadesi boykot eylemini de kapsar açıkça görüldüğü gibi.

[AYM’nin 2021’de karara bağladığı 2021/8967 numaralı başvuruda, Ensar Vakfı yurtlarında 10 çocuğun tacize uğradığı iddiaları üzerine, "Pedofili destekçisi ve sansürcü @Turkcell ile olan 16 yıllık sözleşmemi iptal ettirdim.# @Turkcell Boykot" şeklinde bir sosyal medya mesajı paylaşan bir aboneye karşı Turkcell’in açtığı davada, boykotun anayasal bir hak olduğu tartışma konusu bile olmamış, ancak davalı, kullandığı “pedofili destekçisi” ifadesi yüzünden hakaret etmiş sayılmış ve 500 TL para cezasına çarptırılmıştır. Davalının daha sonra Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvurunun görülmesi sonucu, “pedofili destekçisi” ifadesinin bir şirkete yönelik olarak kullanıldığı ve dolayısıyla kimsenin kişilik haklarına saldırı olmadığı belirtilerek ilgili para cezası da iptal edilmiştir.

Benzer şekilde AİHM’nin çeşitli kararlarında da, boykot eyleminin bir düşünce özgürlüğü olarak değerlendirildiği pek çok kez ifade edilmiştir.]

Roland Barthes, “Faşizm konuşma yasağı değil, (aynı şeyi) söyleme mecburiyetidir” demişti; buna “…tüketme mecburiyetidir” kısmını da biz eklemeyelim!

Anayasal haklarını kullanan ve kamu düzenini bozucu bir eylemleri somut olarak kanıtlanmayan gençlerimiz hemen özgür kalmalıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Oğuz Pancar Arşivi