Bir şiir gibiydi kara tren

Garibim

Ne bir güzel var avutacak gönlümü,

Bu şehirde, 

Ne de bir tanıdık çehre;

Bir tren sesi duymaya göreyim,

Gözüm, iki çeşme.

Orhan Veli

                Omuzlarına asılı paltosu, başında kasketiyle önce Tahir Ağa iner trenden. Sonra oğulları Selim ve Murat, ardından karısı Hatice, kızı Fatoş ve en sonda da evin küçük oğlu Kemal. Maraş'ta işleri bozulan aile bütün mal varlığını satıp taşı toprağı altın kabul edilen şehre, şehirlerin şahı İstanbul'a göç etmişlerdir. 

                Türkiye’de iç göç meselesini ilk kez ele alan ve Orhan Kemal’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Gurbet Kuşları bir dönem umudun, hayallerin nirengi noktası kabul edilen Haydarpaşa Garı’nda başlar. Ve yine aynı yerde; İstanbul’un zorlu yaşamına ayak uyduramayan ailenin kara trene binip memleketine döndüğü Haydarpaşa Garı’nda son bulur.  İlk kez düzenlenen Antalya Film Festivali’nde “en iyi film” ve “en iyi yönetmen” ödüllerini kazanan 1964 yapımı film aynı zamanda Cüneyt Arkın’ın sinemaya adım attığı ilk ciddi yapımdır.  Sonrasında pek çok film, pek çok roman tıpkı Gurbet Kuşları gibi hayallerini gerçekleştirmek için İstanbul’a gelenlerin Haydarpaşa’nın yorgun merdivenlerindeki ışıltılı bakışlarını anlatır. Zira tren uzun zaman boyunca umudun, hayallerin taşıyıcısı olmuştur bu topraklarda. Cumhuriyet modernleşmesinin de mihenk taşıdır adeta. Demiryolları aydınlanmanın ülke sathına yayılmasında, ulus devletin yaratılmasında ve pek tabii ekonomik olarak ayakta kalma çabasının ana arteri olmuştur. Demir ağlarla örerek bir millet yaratılacak, muassır medeniyet seviyesine ulaşmak daha kolay gerçekleşecektir böylece.

***

                Benim için bir şiir gibiydi kara tren. Ve ben ancak o şiirin son mısrasına yetişebilmiştim. Kafamın içinde dalgalanıp duran anılar denizinde patlayıp yok olan birkaç köpüktü adeta. Oysa yaşadığım yerde Cumhuriyetle yaşıt bir demiryolu hattı vardı. Temeli bizzat Mustafa Kemal Atatürk’ün katılımıyla atılan Samsun-Çarşamba demiryolu hattı ilk kez milli sermaye ile yapılacak demiryoludur. Bunun için Atatürk 19 Mayıs 1919’dan sonra bir kez daha Samsun’a ayak basmıştır. 1 Eylül 1924’te çalışmalar başlar. 36  km’lik dar hat olarak kurulan bu güzergâh ilk olarak 1 Ekim 1926’da çalışmaya başlar. Zamanın tütün merkezi Samsun için önemli bir gelişmedir bu. Her gün sabah 8’de Samsun’dan hareket eden tren öğleden sonra 2’de Çarşamba’dan yola çıkar başlarda. Zamanla yeterince kâr getirmediği için kapanır. Açılır. Dar hat kaldırılır standart raylar döşenir. İnsaları, yükleri ve belki de umudu, heyecanı taşır vagonlarında.

Yolu Samsun Garı’na uğrayanlar

                Samsun-Çarşamba tren yolunu en güzel anlatan yöre insanı Recep Keleş Bey’e kulak verelim:

                “Tren Çarşambadan hareket ettikten sonra ilk durak Halispaşa idi. İkinci durak Kuşhane’ye oradan Melik durağına geçersin. Sırada Dikbıyık İstasyonu vardır. Dikbıyık o yıllar nahiyeydi. Öteki istasyonlara göre daha kalabalıktı. Yolcusu ve yükü çok olurdu. Buradan sonraki istasyonlar sırası ile Taşdemir, Ulaş, Hamzalı ve Güdedi’ydi. Bunlar küçük duraklardı. Tren oralarda fazla durmazdı. Bundan sonra Tekkeköy gelirdi. Tekkeköy henüz ilçe olmamıştı. Orası da Dikbıyık gibi nahiyeydi. Tekkeköy, Dikbıyık’ tan biraz daha büyükçeydi. Yolcu ve yükü çok olduğu için, burada da fazla kalırdı. Tekkeköy’den sonra Kerimbey oradan sonra Kirazlık durağına geldik. Bu durakların ayrı bir özelliği vardı. O yıllar Çarşamba da yollar bozuktu, denize ulaşım zordu. En uygun olanı trenle denize gitmekti. Pazar günleri tren çok kalabalık olurdu. Aileler, şen şakrak Kirazlık ya da Kerimbey’de iner, denize atardık kendimizi. Hem denize girer hem de piknik yapılırdı. O çevrenin karpuzu ve inciri meşhurdu. Karpuz kesmeden gelmezdik. Samsun’dan da deniz için gelenler çok olurdu. Derbent durağına geçelim. Bu duraktan yolcu alınmaz, lokomotifin ihtiyacı olan su alınırdı. Derbent durağı ile Samsun tren garı arasında, iki adet tünel vardı. Tren, tünelden geçerdi. 1956 yılında, karayolları sahilden ulaşıma açılınca, tüneller yıkıldı. Tünellerin yıkımında tren bir müddet trafiğe kapatıldı. Demiryolu ise biraz daha deniz kenarına kaydırıldı.”

***

                Samsun Garı sayısız hayat hikayesini de barındırır geniş çatısının altında. Türk sinemasının iki önemli oyuncusu Avni Dilligil ve kardeşi Aliye Rona’nın yolu da uğrar Samsun Garı’na. Zira babaları eski bir demiryolu çalışanıdır. Ramiz Bey Samsun Lokomotif Fabrikası’na müdür tayin edilince Avni ve Aliye kardeşlerin de Samsun macerası başlar. İlk oyunculuk denemelerinin sahnesi olmuştur Samsun.

                Bir diğer sinema sanatçısı Talat Bulut’un yolu da Samsun’a düşer. Onun babası da demiryolu çalışanıdır. Çocukluğunun bir kısmı Samsun Garı’nda geçer Talat Bulut’un.

Şair İlhan Berk de Fransızca öğretmeni olarak Samsun’a atanmıştır. Akşam yemeklerinde Gar Lokantası’ndaki yeri hep hazırdır. Ancak tütün fabrikasının emekçileri ile olan yakın muhabbeti nedeniyle Kırşehir’e sürgün gönderilir.

İki büyük şair Turgut Uyar ve Hilmi Yavuz’un da Samsun Garı’nda anıları vardır. 

                Orhan Gencebay müziğin büyüsüne Samsun’dan Çarşamba’ya yaptığı bir tren yolculuğu esnasında dinlediği bir saz sesi ile kapılmıştır. Genç neslin pek bilmediği yanık sesli Yıldıray Çınar’da anılarında Çarşamba-Samsun arasında yaptığı tren yolculuklarını unutamadığını söyler. Büyük tiyatrocu, şair ve yazar Ferhan Şensoy’un çocukluğunda başladığı tiyatro gösterilerinin hasılatı Samsun treninde kaçıncı mevkide gidedeceğini belirliyordur.

***        

                Çocukluğum Dikbıyık istasyonu çevresinde geçti. Şimdi emektar demiryolu çalışanları için bir sığınak olan istasyon binası bu tarihi hat içerisinde en iyi korunmuş yapılardan biri.  Ulu çınarların gölgesinde yolcularını bekledi uzun zaman. Okyanus ötesinden Mr. Marshall’ın yardımı ülke gündemine düşmeden, karayolu ulaşımı bu denli öne çıkmadan önce istasyon çevresi bu eski nahiyenin yaşam merkezi idi. Bakkalın, fırının, depoların, bulunduğu bu alan kahvehanesiz olur muydu? “Dallas Kahvehanesi” tren saatini bekleyen yolcuların uğrak yeriydi. Samsun’da ya da Çarşamba’da pazara “satlık mal” götürecek köylüler için bir gece önceden boş vagon bırakılır, sabah erkenden gelen tren bu malları ve yolcuları alır, binbir renkli meyvenin sebzenin yarattığı rayiha içerisinde pazara taşırdı. Sekiz köşe kasketli erkekler, yaşmaklı kadınlar, trene binerken ayakkabısını çıkaran masum çocuklar, askere gidenler, askerden dönenler, işçiler, öğrenciler… hepsi için uzun süre en önemli ulaşım şekliydi demiryolu. Sonra karayolu yaygınlaştı, kolektif yaşam yerini bireyci yaşama, tren yerini otomobile terk etti. İstasyon binası yumuşacık ışığıyla usul usul batan bir güneş gibi çekildi insanların yaşamından. Hayat karayolu kenarına kaydı.

Çünkü artık daha moderndik (!).

***

                Raylarda düşmeden en uzun süre yürüme, traverslerde atlaya zıplaya koşu yarışmalarımız, raylara bozuk para bırakıp tren geçtikten sonra düzleşmiş sıcak metali elimizde tutmaya çalışmalarımız şimdi anılar arasında silinip gideceği o belirsiz zamanı bekliyor. Travers kenarlarına döşenen taşların kalker olduğunu, ray üstüne koyduğumuzda trenin geçişiyle beraber metamorfizmaya  uğrayıp -şimdilerin moda tabiriyle- çakma mermere dönüştürdüğümüzü bilmiyorduk tabii o vakitler. Orta rampada deli gibi koşmaktı en büyük zevkimiz. Büyükbabamların evi demiryolunun hemen yakınındaydı. Her tren geçisinde bu emektar kâgir ev hafif hafif sallanırdı. Bazen rayların üzerine çıkar yaklaşan trenin dumanını izlerdik. Yaklaştıkça heyecanlanır, koşar uzaktan izlerdik dizi dizi vagonları.

İki kitap…

                Bir gün tren gitti.

Bir daha da dönmedi.

                Eldekini modernleştirme yollarını aramadan, varolana sahip çıkma derdine düşmeden ölüme terk edildi bu hat. Cumhuriyetle yaşıttı oysa. Atatürk’ün bizzat temelini attığı demiryolunun rayları birer birer sökülüp çalınıyor şimdi. Zamana ve doğaya teslim edilen yolu yaban otları, çalılıklar sahiplenmiş.

                Samsunlular eldeki bu değere sahip çıkamadı. Önemli bir ulaşım alternatifi olan, kendi kültürünü yaratan tren silindi gitti buralardan. Hâlâ tabelada hareket saatleri yazılı, eski yolcularını bekler.

                Sanayi Devrimi’nin işaret fişeği sayılan, modernizmin ihtiyaç duyduğu disiplin, dakiklik ve düzenlilik meziyetlerini toplumlara kazandıran kara tren kendi yarattığı “hız” canavarına yenildi. Bugünün hızlı trenleri tıpkı akışkanlaşan modernite gibi  200 km’nin üzerindeki hızlarıyla anlamlandırılamadan akıp giden görüntüler sunuyor yolcularına. Modernizm paletine daldırılmış teknoloji fırçasının darbelerinden tren yolculukları da payını alıyor.

***

Öncülüğünü Tanıl Bora’nın yaptığı, Kemal Varol ve Tanıl Bora tarafından derlenen ve İletişim Yayınları tarafından yayınlanan iki kitap (“Tren Bir Hayattır” ve “Memleket Garları”) bu kültüre bir saygı duruşu olarak okuyucularını bekliyor.Benim için bir şiir gibiydi kara tren. Ve ben ancak o şiirin son mısrasına yetişebilmiştim. Bu değerli kitaplar sayesinde o günlere geri döndüm. Varolsunlar.

***

                Biz insanoğlunun en vasat örnekleriyiz. Bu nedenledir elimizdekinin kıymetini kaybedince anlamamız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Kerem Gürel Arşivi