Özlem Özdemir
Van Gogh'tan Rembrandt'a: İnsan ve Kültür
Kültür nedir? Ne işe yarar? Kültür; bir toplumun duyuş ve düşünüş birliğini oluşturan, gelenek durumundaki her türlü yaşayış, düşünce ve sanat varlıklarının bütünü olarak özetlenebilir. Bozkurt Güvenç “İnsan ve Kültür” adlı kitabında; “culture” sözcüğünün ilk olarak Voltaire tarafından, insan zekâsının oluşumu, gelişimi, geliştirilmesi, yüceltilmesi anlamında kullanıldığını, bu kullanımın ardından Almanca diline geçen sözcüğün 1793 tarihli bir Alman dili sözlüğünde “kultur” olarak yer aldığını belirtmektedir.
Bu kadar zengin bir geçmişi olan Anadolu’da yaşayıp, kültür düzeyimizin bu kadar yoksullaştığı bir dönem olmuş mudur diye düşünüyorum epeydir. Düşünmekle başlayınca bile durumun vehameti ortaya seriliyor. Düşünmeyi biliyor muyuz? Bize bu öğretiliyor mu? Ardından düşündüklerimizi sorguluyor muyuz? Eyleme geçmeden önce durup neyi neden yaptığımızın farkında mıyız?
İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerindeki dönüşümü gördükçe pek az kişinin buna vakit ayırdığını söylemek haksızlık olmaz kanımca.
Sonra üretime bakıyorum: Özgün, cesur, sahici ve samimi kaç sanat eseriyle buluşabiliyoruz? Bilhassa son on beş yılda artık üretim yerine taklidin, niteliğin yerine popülerliğin birinciliği aldığını görüyoruz. Kocaman kurumlar dahi, bu ülkenin tarihini, tarihe iz bırakan kişiliklerini, unutulmaya yüz tutmuş zanaatlerini önemsemiyor. Yıllardır hafızasızlığın dayatıldığı yurdumda, hafızamız için yapılmak istenen işlerin neredeyse kıymeti yok. Tarih ise, tecrübeyle sabittir, en az rağbet gören alan diyebilirim. Yurt dışına çıktığınızda bu gerçek suratınıza tokat gibi patlıyor çünkü.
Geçtiğimiz günlerdeki Hollanda ve Venedik seyahatlerimde iliklerime kadar bu duyguyu yaşadım. Bu yazıda Hollanda’dan örnek vereceğim, Venedik sonranın konusu olsun çünkü ayrı ele alınmayı hak edecek kadar güzel. Hollanda’da neredeyse her sokakta bir müze mevcut ve hayata dair her şeyin müzesi var. Biz ilgimizi çeken birkaç müzeye önceden bilet aldık, aksi takdirde sırayı aşıp içeri girmeniz zor.
Rijks Museum
Hollanda'nın ulusal sanat müzesi olan Rijks Müzesi, 800 yıllık Hollanda tarihini ortaya koymak için hazırlanmış. Koca bir gününüzü ayırmanız gereken, çağlar boyunca Hollanda’da sanatın nasıl değiştiğini bilinen/bilinmeyen sanatçı eserleriyle görebileceğiniz muazzam bir müze. 1200’lerden günümüze kadar tablodan objeye, mobilyadan kostüme her dönemden göz alıcı eserler var. Ben Rönesans öncesini karanlık bulduğumdan Rönesans sonrası dönemlere yoğunlaştım. Ayrıca dinlenmek için harika bir kafesi de var. https://www.rijksmuseum.nl/en
Van Gogh Museum
Onu hemen herkes ismen biliyor, şahsen benim de sevdiğim bir ressamdır. Her katta doğumundan ölümüne yaşamının içinde dolaşabildiğiniz bu müzede, en çok bilinen tabloları dışında hiç görmediğiniz eserleri ile de tanışabiliyorsunuz. Ayrıca hem sanatçının esinlendiği sanatçıların eserlerini hem de onun için yapılan resimleri de görmek mümkün. Bir yaşam yolculuğuna hazır olun! https://www.vangoghmuseum.nl/en
Rembrandt House Museum
Bu müze beni ayrıca etkiledi ki, karanlık ve girdaplı bulduğum için benim ressamlarımdan değildir ama yeteneğine bir şey deme hadsizliğinde bulunacak değilim. Amsterdam'ın göbeğinde, beş katlı bu evde sanatçı 19 yıl yaşamış. En önemli eserlerini ürettiği bu ev, 400 yıl sonra, yaşadığı dönemdeki haliyle müze haline getirilmiş. Trajedi dolu hayatının bu evdeki dönemi ise iflas etmesiyle sona ermiş. Gelin görün ki, sattığı bu ev bugün müze olarak hizmet veriyor ve dünyada sadece Rembrandt eserleriyle ona adanmış tek müze olma özelliğini koruyor. Her katta hem eserlerini hem evin düzenini görmek mümkün, atölyesi aynen duruyor, ayrıca bir kat sanatçının dünyanın çeşitli yerlerinden topladığı çeşitli objelerin görülebileceği bir oda olarak hazırlanmış. En üst katta ise ziyaretçilere resim yapabilecekleri bir atölye hazırlanmış, Rembrandt esin periniz olmuşsa siz de kağıda dökün diye. Çizim konusunda yeteneğim yoktur ama hayallerim var, ben de oturup kayda geçsin diye onu çizdim. Bu müzede sizi 17. yüzyıla bir gezi bekliyor. https://www.rembrandthuis.nl/en/
Bu şehirleri, müzelerini gördükçe kültür nedir anlamakla kalmıyor, onu yaşıyorsunuz. Ve işte yine “ah!” diyen o iç ses kulaklarınızda değil kalbinizde yankılanıyor. Tarihine saygısı olan, onu koruyan bir toplum neden olamıyoruz sorusunun getirdiği o “ah!” zaten yakamı ülkemde de bırakmadığı gibi, ecnebi memlekette de bırakmıyor. Çünkü biz geçtim müzeyi, binaları korumayı bu ülkeyi ayağa kaldıran kişileri bile yaşatamamışız ki… Aklıma tümüyle tarihten silinmesinler diye inatla yazdığım öncü kuşağın kadınları ve erkekleri geliyor, af diliyorum onlardan, her birinizin ayrı müzesi olması gerekirken adınızı bile bilmeyen bir toplum olduğumuz için… Ve işte tam da bu inatla, sizi yaşatmak için çalışmaya devam edeceğim diyorum, bir kez daha, bu bir borç değilse ne?
Keşke bu borç duygusuyla üretirken bu ülke sayesinde ayakta duran kurumlarımızı da yanımda görebilsem diye düşünmeden edemiyorum, bir kez daha… Ama onlara rağmen, bir gün bir yerde kendiniz kadar idealist biri çıkıyor karşınıza ve “yalnız değilsin, hadi birlikte yaşatalım tarihimizi!” diyor ve işte mesela önce ortaya bu yazı çıkıyor. Sonra, sonrası da Rembrandt’ın kendi hayatında olmayan şansını bana geçirdiğini umarak, yeni projeleri hayata geçirmek olacak. O zamana dek kültür ve sanatla geçen günler dilerim!