Özlem Özdemir

Özlem Özdemir

Unutulmaz Bir Öncü: Sabiha Rıfat Gürayman'ın Gerçek Hikâyesi

Olimpiyatlarda kadın sporcularımızın mücadelesi ile gurur dolu günler yaşadık. Türk kadınlarının ülkemizi dünyada temsil etmeleri bana göre madalyadan daha önemliydi. Onlar Atatürk Türkiyesi’nin sembolleri, çağdaş bir ülkenin yaşayan gurur vesikalarıydı ve günümüzde bu her şeyden değerli. Yıllardır kadın biyografileri yazan bir yazar olarak bana bu yazıyı yazdıran ise, bir insanın yaşamının beğeni almak uğruna yanlış bilgilerle topluma aktarılması. Sosyal medya ne yazık ki bilgi kirliliğinin en büyük mecrası oldu. İçeriğin değil kimin paylaştığının önemli olduğu bir toplumda benimki akıntıya kürek çekmek olsa da, insan hayatını anlatmanın sorumluluğuna inandığımdan, yanlışları düzeltmek için kendimce didinip duruyorum. En azından öncü kuşağın bu saygıyı hak ettiğine inanıyorum. Geçtiğimiz günlerde olimpiyatlar vesilesiyle, Sabiha Rıfat Gürayman’ın anlatıldığı bir paylaşım gördüm. Ne yazık ki, anlatılan bilgilerin çoğu yanlıştı. En önemlisi ise paylaşımda kullanılan fotoğraftaki kadın Sabiha Hanım değil, Türkiye'nin ilk dünya güzeli Keriman Halis Ece. Google’daki bilgiyle yetinmemek gerektiğine ideal bir örnek.

“Kadınlar Cumhuriyeti- Bilimin Öncü Kadınları” kitabımda hayatını etraflıca yazdığım için Sabiha Hanım ile doğru bilgileri yazmam gerektiğini düşündüm.

Savaşın Gölgesinde Çocukluk

Sabiha, 1910’da Makedonya’nın Manastır şehrinde dünyaya geldi. Annesi Lütfiye Hanım, babası da Kars, Filistin ve Balkanlar’da savaşmış, 31 Mart Ayaklanması’nı bastırmak üzere Selanik’ten İstanbul’a giren Harekât Ordusu’nun askerlerinden biri olan Yüzbaşı Rıfat Bey idi. Ortalık biraz durulunca Rıfat Bey ailesini İstanbul’a getirdi ve Üsküdar’a yerleşildi.

İstanbul karmaşa içindeydi… Anadolu savaşla, Sabiha’nın annesi ve kardeşi ise o yıllarda oldukça yaygın olan tüberkülozla mücadele ediyordu. Annesinin kollarında her geçen gün büyüyeceğine küçülen küçük kardeşi Mithat, en nihayetinde hayatını kaybetti.

sabihaguraymanuniversiteye-giris-belgesi.jpg

Okul Yılları

Bir Çerkes okulunda başladığı eğitimine Beşiktaş Esma Sultan İlkokulu’nda devam etti. Sabiha matematik dersini çok seviyordu, öğretmeni bazen onu üst sınıflara götürüp problem çözdürüyor, küçük kızı öğretmenliğe teşvik ediyordu. Bir yandan da Kurtuluş Savaşı sürüyor, herkesin ağzında Mustafa Kemal adı tekrarlanıyordu. Matematik öğretmeni olmayı çok isteyen Sabiha, ne yazık ki Çapa Öğretmen Okulu’na girememiş ve buna çok üzülmüştü. Nişantaşı Kız Ortaokulu’na kaydoldu. Mezun olduktan sonra İstanbul Kız Lisesi’ne kaydını yaptıracaktı. Atatürk’ün emri ile Mühendis Mektebi’ne[1] 1927-28 döneminde ilk kez kız öğrenci alınmasına karar verildiğini öğrendiği gün koşarak üniversiteye gitti. Şansına kayıtlar o gün kapanıyordu, giriş sınavlarına da sadece iki gün vardı. Görevli Sabiha’ya, “Boşuna yorulma kızım,” deyince Sabiha’nın tepesi attı ve “Beyefendi, siz bana sadece kayıt şartlarını söyleyiniz,” diye cevap verdi. Oysa yanında ne para ne de belge vardı. Zamanı da kısıtlıydı, çaresizlik içinde ne yapacağını düşünmeye başladı. Birden aklına Nişantaşı’ndaki okulundan yardım istemek geldi. Koşa koşa okula gidip durumu anlattı. Sabiha’ya hemen bir belge hazırlandı, başka bir belgeden fotoğrafı alındı. Ve Sabiha o gün üniversiteye kaydını yaptırmayı başardı. Ortaokul mezunu ilk ve son kız öğrenci de oydu.

Erkek Voleybol Takımının İlk Kadın Kaptanı

Okulda 350 erkek öğrencinin arasında yalnızca iki kız öğrenci vardı, Melek ve Sabiha. Önceleri herkes onları merakla izliyordu ama sonra giderek her şey değişti. Sabiha erkek arkadaşlarıyla spor yapabilmeye başladı. Birinci yılın sonunda okulun kız voleybol takımına seçildi. Ardından Fenerbahçe Kulübü’ne kaydedildi. 1928’de kurulan Kadın Voleybol Takımı yeterli kadın oyuncu sağlanamadığından kapandı. Tam da o sıralarda Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı’nın bir oyuncu eksik kalması üzerine Sabiha takıma alınan ilk kız oldu. Çünkü yönetmelikte kadın sporcu oynatılamayacağına dair bir madde bulunmuyordu. O kadar yetenekliydi ki takımda “Uçan Parmaklar” lakabı ile anılmaya başladı. Dahası var: Fenerbahçe Erkek Voleybol Takımı’nın şampiyon olduğu 1929 yılında takım kaptanı Sabiha’ydı! Böylece bir erkek spor takımının kaptanı olan ilk kadın Sabiha olmuştu. O zamana kadar dünyada böyle bir olay görülmemişti. Voleybol hayatı, okul yıllarında devam etti, birçok resmi maçta oynadı. Anılarında, o dönemde bir kadın olmasına rağmen erkeklerle spor yapmasında hiçbir zorlukla karşılaşmadığını söylüyordu.

sabiharifatgurayman-1-1018x1024.jpeg

1933 yılında üniversiteden mezun oldu. Diplomalarını aldıklarında sınıf arkadaşı Melek’in “Şimdi ne yapacağız?” sorusuna, “Hiç, herkes gibi, erkekler ne yapıyorsa biz de onu yapacağız,” diye cevap verdi.

İlk Kadın Mühendis

Mezun olduktan sonra Bursa Bayındırlık Müdürlüğüne atanan arkadaşı Melek (Erbul) evlendikten sonra mesleğine devam etmediği için, Sabiha iş hayatında uzun bir süre ilk ve tek kadın mühendis olarak kaldı. Önceleri işi pek kolay değildi. Odasına her giren "mühendis"i soruyor, karşılarında bir kadın görünce hemen çıkıyordu. Sonra ona alıştılar. Hatta sevdiler de…

1933-1934 yılları arasında Ankara’da iki ortaokul projesinin yapımını üstlendi ve başarıyla tamamladığı bu işlerle adını duyurdu. Bir yıl sonra Ankara-Beypazarı yolundaki köprü inşaatı başladı. Bu işlerin yapımı önemli görüldüğünden, işin erkeklerce yapılması bekleniyor, Sabiha bir türlü akla gelmiyordu. Başmühendise “Ben gitmek istiyorum,” dediğinde, “Dağ başında bir şantiyede kadın olmaz,” cevabını aldı. Ancak Sabiha direniyor ve her gün gitme isteğini tekrarlıyordu. Bir müdürler toplantısında Başmühendis, Vali Nevzat Tandoğan’a durumu anlattı ve “Tutamıyorum bu kızı!” dedi. Tandoğan, toplantıdaki doktora döndü ve “Anlat!” dedi. Doktor, Keskin’de doğum yapan bir kadının öldüğünü ve doğuma giden doktorun ölen kadının eşi tarafından öldürüldüğünü anlattı. Vali Tandoğan, Başmühendise döndü ve “Sabiha Hanım’a anlatın bunu, bakalım gitmek isteyecek mi hâlâ?” dedi.

“Kız Köprüsü”

Sabiha Hanım’ı bu bilgiler de korkutmadı: “Tabii, dedim. Gideceğim ve başaracağım. Öyle mutlu idim ki… Daha ilk günlerde şantiye ve çadır hayatına alışmıştım. Ustalar, ameleler ve çevre köylüleri ‘Mühendis Hanım’ diyor başkaca bir şey demiyorlardı. Büyük bir ilgi ve sevgi bulmuştum. Yakın köylerden yemek yapıp getirenler vardı. Golf pantolonumu ayağıma çekiyor ve sabahtan akşama kadar işin başında onlarla birlikte çalışıyordum. Bir gün yakın köylerden birindeki düğüne davet ettiler. Ayağımda pantolon, sırtımda ceket ve başım açıktı. Yemekte yeşil sarıklı, sakallı bir şeyh vardı. Beni ilgi ile karşılamıştı…”

O kemer köprüye daha sonra “Kız Köprüsü” adı takıldığını duyunca çok sevinmişti. Sabiha Rıfat, artık kendisini kabul ettirmiş bir mühendisti. Ankara’da birçok yol ve köprü yapımında görev aldı.

Anıtkabir Atatürk Kızına Emanet

1945 yılında Sabiha Hanım’ı gözyaşlarına boğan bir telgraf geldi:

“Koordinasyon Bölge Şefliğine,

Anıtkabir Kontrol Şefliği ödevini bugüne kadar başarıyla yapmış olan değerli arkadaşımız Yüksek Mühendis Ekrem Demirtaş'ın görevden ayrılması üzerine açılan kontrol şefliğine Yüksek Mühendis Sabiha Gürayman getirilmiştir.

Sabiha Gürayman'ın bu yeni ödevinde de şimdiye kadar olduğu gibi, muvaffakiyet göstereceğine olan inancımı tekrarlarken bütün arkadaşlarımın büyük tarihi yapının fevkalade olan önemini göz önüne alarak kendisine candan yardım etmelerini bilhassa rica ederim.

Bayındırlık Bakanlığı, Yapı ve İmar İşleri Reisliği, 29.12.1945”

sabihaguraymananitkabir.jpg

O günü ileride şöyle anlatacaktı: “Atatürk mü? Peygamberimdi. Yazıyı okuyunca ağladım. O an, masamda işgal yıllarının içine uzanıp gittim. Yunanistan yanlısı resim hocamın gözlerine bakarak söylediğim şarkıyı anımsadım… Geride bıraktığım uzun yılları ve yürüdüğüm yolu düşündüm. Büyük devrimciye olan borcumun ağırlığı altında eziliyordum. Bu borcun hiç değilse küçücük bir parçasını ödeyebileceğim için bu ne kadar güzel bir rastlantı idi. Neden bilmiyorum, ilkokulda ezberlediğim iki mısra geldi aklıma: ‘Mezarımı derin kazın dar olsun, etrafında lâle sümbül bol olsun.’ Ağlıyordum artık…”

Bir gün Bayındırlık Bakanı Sırrı Day, Anıtkabir’deki çalışmaları izlemiş ve Sabiha Hanım’a şöyle demişti: “Sabiha Hanım, biliyor musunuz? Atatürk başını kaldırıp da baksaydı, Türk kadınına açtığı yoldan yürüyerek buraya kadar gelmiş olan sizi görerek kim bilir ne kadar memnun olacaktı.”

İnşaat hızla sürerken resmi bir ziyaret için Türkiye’de bulunan dönemin Yunanistan Dışişleri Bakanı Sofoklis Venizelos da, “Bir kadın ha!” diyerek şaşıranların arasında yer aldı. Anıtkabir’i ziyaret ederek Sabiha Hanım’ın elini sıkmış ve “Hayatımda ilk defa böylesine büyük bir işin başında bir kadın görüyorum. Sizi tebrik ederim,” demişti.

Sabiha, Anıtkabir’de görev almayı talihin verdiği en güzel ve en unutulmaz şeref olarak görüyordu. “Bütün hayatımı sadece bu güzel olayla doldurabilirim” diyordu. Bu başarısıyla bütün kadınlar için bir örnek olmuştu.

Örnek Türk Kadını

Mesleğinde kendini kanıtlamış bir kadın olan Sabiha Gürayman, sivil toplum çalışmalarında da etkindi. Anıtkabir'in 1953'te tamamlanmasından sonra Yapı ve İmar İşleri Başkanlığı’nda Teknik Müşavir olarak çalışmaya başladı ve 10 yıl bu görevde çalıştıktan sonra emekliye ayrıldı. Emekli olunca İstanbul’a taşındı. Kırk yıllık meslek yaşamında, zor koşullarda ama Atatürk’ün devrimine olan inançla çalışmıştı. Erkeklere ait bir sektörde kadın olarak var olduğu için gençlere, özellikle de kadınlara örnek ve ilham kaynağı oldu. 4 Ocak 2003'te 93 yaşında vefat eden Sabiha Gürayman, tüm birikimini İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı’na ve Fevzi Akkaya Temel Eğitim Vakfı’na bağışlayarak gelecek kuşaklara bir kapı daha açtı…

[1] Bugünkü İstanbul Teknik Üniversitesi.

Kaynakça: Özlem Özdemir, Kadınlar Cumhuriyeti-Bilimin Öncü Kadınları, Doğan Kitap, 2023.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Özlem Özdemir Arşivi