Serap Durusoy
İyimserlikten Taviz Yok
Geçen hafta beklentilere paralel olarak açıklanan enflasyon verisine S&P’nin Türkiye’nin kredi notunu bir puan yükseltmesi eşlik etti. Hal böyle olunca ekonomi yönetiminde var olan iyimser söylem daha da güçlendi. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından enflasyonda daha umut verici rakamların görüleceği ifade edilirken Sayın Şimşek, program sayesinde ekonomideki dengelenmenin enflasyonla mücadeleyi desteklediğini Sayın Yılmaz ise enflasyonun gelecek yıl daha da düşeceğini, 2026 yılında ise tek haneye ulaşılacağını ifade etti. Konuya ilişkin en çarpıcı acıkma TCMB’den geldi. Ekonomi yönetiminden gelen bu olumlu açıklamalara rağmen TCMB yayımladığı Nisan ayı fiyat gelişmeleri değerlendirmesinde yıllık enflasyonun gıdada gerilerken, diğer gruplarda yükseldiği, hizmet grubunda aylık fiyat artışının yüksek seyretmeye devam ettiğini vurguladı. Metinde, "Son dönemde öne çıkan alt gruplara ek olarak, güçlü artış kaydeden ulaştırma hizmetleri aylık enflasyonunda bayram etkisi hissedilmiştir. Temel mal grubunda mevsimsel etkilerden arındırılmış aylık fiyat artışı yavaşlamıştır. Bu gelişmede, otomobil fiyatlarındaki ılımlı fiyat artışı kaynaklı olarak dayanıklı mal grubu etkili olmuştur. Gıda grubunda, aylık fiyat artışını işlenmemiş gıda alt grubu sürüklemeye devam etmiş, işlenmiş gıda enflasyonundaki ılımlı seyir korunmuştur." ifadelerine yer verildi.
Bugün TCMB’nin yılın ikinci enflasyon raporu açıklanacak. Enflasyon hedefinde bir değişiklik olmayacağı muhakkak. Zira 5 yıllık CDS’in 285 baz puanın altına gerilemesi, döviz piyasasında kısmen dengenin sağlanmış olması, yılın ikinci yarısında asgari ücrete artış konusunda hükümetin katı tutumu ve rezervlerdeki toparlanma (TCMB swap hariç net rezervleri geçen hafta 9,9 milyar dolarlık iyileşme kaydetmesi) nedeniyle enflasyon hedefinin ve beklentisinin yukarı yönlü revize edilmesi gereği duyulmayacak.
Öte yandan duyulan bir diğer memnuniyet de S&P’nin notuna ilişkin oldu. Sayın Erdoğan, “Kredi derecelendirme kuruluşları not artırımına gidiyor. Türkiye ekonomide belirlediği hedeflerine daha çok üreterek, ihracat yaparak varabilir” dedi. Oysaki 2018 yılında Balıkesir’de yaptığı bir konuşmasında, kredi derecelendirme kuruluşlarına sert sözlerle yüklenirken, “Anlatıldığı gibi yok kredi derecelendirme kuruluşları şöyle söylemiş, böyle söylemiş. Bırakın o sahtekarları” diyerek kredi kuruluşlarının notunun önemsizliğine vurgu yapmıştı.
S&P’nin dışında ocak ayında Moodys’in Türkiye’nin not görünümünü durağandan pozitife çekmesi ve mart ayında da Fitch’in B+ seviyesine getirmesine rağmen ne yazık ki verilen notlar yatırım yapılabilir seviyede olmadığımızı ancak borç verilebilir ve borç verilmeye layık bulunduğumuzu gösteriyor. Fakat bu seviyeler, en azından kredi notunun düşürülme olasılığı olmadığı anlamı çıkarıldığı için siyasi otorite tarafından memnuniyetle karşılanıyor.
İşte bir yandan not yükselişleri ve pozitif görünümün korunmak istenmesi diğer yandan da dezenflasyon sürecinde uygulanmakta olan para politikasının özellikle ücretliler düzleminde aynı kararlılıkla sürdürülmesine rağmen maliye politikası ile eşgüdüm konusunda ne yazık ki sert ve hızlı adımlar gelmemesi; iktidarın ekonomik söylemlerinden duyulan rahatsızlığın sandığa yansıması, ekonomi yönetiminin bu defa da maliye politikasının önemine vurgu yapmasına neden oldu. Aslında yakın zamanda Şimşek, dezenflasyonu destekleyecek adımların önümüzdeki günlerde atılacağını, Yılmaz ise gereksiz harcamaların azaltılacağını Ekonomi Bakanlığı ile Bütçe Başkanlığı’nın çalışmalarını konsolide edileceğini belirtmişti. Ayrıca TCMB’de hükümete gönderdiği açık mektupta mali disiplinin önemine vurgu yapmıştı. Yılmaz, bu hafta yaptığı açıklamada da "Enflasyonla mücadele topyekûn mücadeledir. Kamusuyla, özel sektörüyle, sivil toplumuyla bu mücadelede bütün kesimlerin elini taşın altına koyması gerekiyor. Gereksiz harcamalardan, ihtiyaç duymadığımız tüketimden kaçınmamız gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu. Pazartesi günkü Kabine toplantısının ardından açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan ise "Kamuda taşıtlar, binalar, haberleşme giderleri, cari harcamalar, hizmet içi eğitim, yurt dışı seyahat, kamu istihdamı gibi alanda tasarruf kültürünü güçlendirecek adımlar atacağız.” yönünde açıklamada bulundu.
Umarım kamudaki tasarruf kullanılmış kağıtların dönüşümü ile sınırlı olmaz. Bu açıklamadaki cari harcamalar ve kamu istihdamı kısmından da anlaşılıyor ki para politikasında olduğu gibi maliye politikasındaki sıkılaşma da kamu personeli ve ücretliler üzerinden olacak. Nitekim öğretmen atamasının 20 bin kişi ile sınırlı kalması da bunun en bariz örneği.
Ancak açlık sınırının 17 bin TL’yi geçtiği, yoksulluk sınırının ise 58 bin TL’ye yaklaştığı göz önüne alındığında bu ekonomi politikasının şifresinin doğru olmadığı görülüyor. Zaten yüksek faiz oranlarına rağmen kredi kartı borçlarındaki artış da durumun ciddiyetini gösteriyor.