Tolga Balcı
Sansür yasası işletilmeye başlandı, şimdi ne olacak?
Türkiye'de 2022 yılında yürürlüğe giren ve kamuoyunda "Sansür Yasası" olarak bilinen sosyal medya düzenlemesi, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü üzerindeki etkileri nedeniyle yoğun tartışmalara yol açtı. Bu yasa, sosyal medya platformlarına ve dijital medyaya yönelik ağır yaptırımlar getirdiği gerekçesiyle eleştirilerin odağında.
2024 yılına geldiğimizde, bu yasanın uygulanış biçimi, gazeteciler, sosyal medya kullanıcıları ve sendikalar arasında büyük endişelere ve tepkilere yol açmış durumda.
Sosyal medya yasası, platformlar üzerindeki denetimi artırarak, içeriklerin hızlı bir şekilde kaldırılmasını ve ceza uygulamalarının yaygınlaşmasını sağladı. Yasaya göre, sosyal medya şirketleri, Türkiye’de temsilcilik açmak, kullanıcı verilerini yerel sunucularda saklamak ve belirli içerikleri 24 saat içinde kaldırmak zorunda. Bu düzenlemeler, platformların hükümetin taleplerine hızla yanıt vermesine yol açtı, ancak bu durum aynı zamanda sansür uygulamalarının da yaygınlaşmasına neden oldu.
2024 yılında, sosyal medya yasası çerçevesinde yüzlerce kullanıcıya ceza verildi. Özellikle hükümeti eleştiren paylaşımlar, politik yorumlar ve muhalif görüşler, bu yasayla hedef alındı. Gazeteciler, akademisyenler ve sivil toplum da bu uygulamalardan etkilendi. Verilen cezalar arasında para cezaları, hesap kapatmalar ve içerik kaldırma talepleri öne çıkıyor. Bu cezalar, dijital platformlarda ifade özgürlüğünü ciddi şekilde sınırlayan adımlar olarak değerlendiriliyor.
Gazeteciler endişeli
Gazeteciler, sosyal medya yasasını, basın özgürlüğünü kısıtlayan ve eleştirel haberciliği engelleyen bir araç olarak görüyor. Sosyal medya, birçok gazeteci için sansürden kaçmak ve alternatif bir ses yaratmak için önemli bir platform haline gelmişti. Ancak bu yeni yasa, dijital alanda da kontrolü artırarak gazetecilerin özgürce haber yapma imkanlarını kısıtladı.
Gazeteciler, özellikle haberlerini sosyal medya üzerinden yayma konusunda daha temkinli davranmak zorunda kaldı. Çoğu gazeteci, cezai yaptırımlarla karşı karşıya kalmamak için oto-sansür uygulamak zorunda hissediyor. Bu durum, gazeteciliğin temel ilkelerine aykırı olup, haber alma hakkının ihlal edilmesine yol açıyor. 2024 yılı itibarıyla birçok gazeteci, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle soruşturmalarla karşı karşıya kaldı ve bazıları hakkında dava açıldı.
Sendikalar harekete geçti ama..
Gazetecilik sendikaları ve basın özgürlüğünü savunan sivil toplum örgütleri, sosyal medya yasasına karşı açık bir tavır aldı. Bu sendikalar, yasanın hem gazetecilere hem de vatandaşlara yönelik ciddi bir tehdit oluşturduğunu savunarak, yasa ile ilgili hukuki mücadele başlattılar. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ve DİSK Basın-İş gibi sendikalar, yasaya karşı protestolar düzenledi, kampanyalar başlattı ve uluslararası kamuoyunu bu konuda bilgilendirdi.
Sendikalar, sosyal medya yasasının sadece gazetecilere değil, aynı zamanda geniş kitlelere yönelik bir baskı aracı haline geldiğini vurguluyor.
Sosyal medya yasasına yönelik eleştiriler, yalnızca Türkiye içinde değil, uluslararası alanda da yankı buldu. Uluslararası basın özgürlüğü kuruluşları, Türkiye’nin bu yasayla ifade özgürlüğüne ciddi zarar verdiğini belirtti. Freedom House, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) gibi kuruluşlar, Türkiye’yi "özgür olmayan" ülkeler kategorisine yerleştirdi. 2024 yılında Türkiye, basın özgürlüğü endeksinde daha da gerileyerek son sıralarda yer aldı.
Bu uluslararası tepkiler, Türkiye’deki medya ortamının giderek daha fazla kontrol altına alındığını ve bağımsız gazeteciliğin büyük risklerle karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Ancak, bu tepkilere rağmen, sosyal medya yasasının uygulanmasına devam edilmesi, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları alanındaki sicilini olumsuz yönde etkiliyor.
Sosyal medya yasası, Türkiye’de dijital alandaki ifade özgürlüğünü ciddi şekilde kısıtlayan bir düzenleme olarak karşımıza çıktı. 2024 yılına gelindiğinde, bu yasa kapsamında verilen cezalar, oto-sansürün yaygınlaşması ve gazeteciler üzerindeki baskıların artması, bu durumun en somut göstergeleri olarak öne çıkıyor.
Gazetecilik sendikaları ve sivil toplum örgütleri, bu yasaya karşı mücadelesini sürdürürken, uluslararası destek ve dayanışma ağlarının genişletilmesi büyük önem taşıyor. Sosyal medya, geleneksel medya kanallarının baskı altında olduğu bir ortamda, alternatif bir bilgi kaynağı olarak kritik bir rol oynuyor. Bu nedenle, dijital platformların özgür kalması, sadece gazeteciler için değil, demokratik toplumlar için de hayati önem taşıyor.