Mine Uzun
Gülüyoruz ağlanacak halimize…
Yine bütün tanımlar kavramlar girdi birbirine değil mi?
Hadi başlayalım.
Anayasamıza göre vergi bir ödevdir. Devletin ödevi ise vatandaştan topladığı vergilerle kamu hizmeti yapmaktır. Yani vatandaş vergisini ödeyecek devlet de sağlık, güvenlik, eğitim gibi hizmetleri sağlayacak. (ben vergimi ödüyorum ama devletin bu hizmeti ya da hizmetleri sağladığını düşünmüyorum diyenler için başka bir yazı yazacağım.)
Harçlar ise bir belirli bir hizmetin karşılığıdır. Yani tapuda bir alım satım işlemi yapacaksanız, işlemler yapılırken tahsil edilen tapu hizmetleri için bir harç ödersiniz.
Yani anlaşılacağı üzere “Yurtdışı Çıkış Harcı” karşılığında bir hizmet almadığınız için kanunen harç bile sayılmaz. Avukat Gönenç Gürkaynak, “Anayasa’nın 23. maddesi uyarınca vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğü yalnızca suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hâkim kararına bağlı olarak sınırlanabilir.” hatırlatmasını yapmış ve eklemiş; “Bir tek bu vergi yönünden mali yükümlülüğün yerine getirilmemesinin anında yurt dışına çıkış yasağı sonucu vermesi, tüm vergiler ile bu vergi arasında vergi sisteminin işleyişine uygun olmayan bir hiyerarşi de yaratmaktadır. 100 milyonlarca TL vergi borcu olan yahut hakkında kamu zararına yol açmaktan dava yürüyen kişiler mahkeme hükmü kurulmaksızın ellerini kollarını sallayarak yurt dışına çıkabilirlerken, aynı anayasal seyahat özgürlüğünden yurt dışına çıkış vergisini o anda ödememiş bulunan kişiler istifade edememektedir.”
Durumu bu şekilde okuyunca iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyor değil mi?
Hazineye gelir bulmak için hepimizin isimlerini aklımıza mıh gibi kazıdığımız, neredeyse asgari ücretliden daha az vergi veren o kocccccaa iş insanlarından gerçek ederinde vergi alınsa, engelli yollarına park eden araçlara park cezası yazılsa, çifte maaş alanlar tek tek alsa; Sayın Bakan “Sözcü Gazetesi’ni mutlu etmek için bisiklete binmeyi düşünebilirim” demiş, bisiklet olmasa bile, göreve başladığında kendi söylediği gibi Mercedes yerine yerli ve milli Togg’u kullansa, hepimizin göğsünü kabartan Atatürk’ün kızları “Filenin Sultanları” için 14 saatlik ABD uçuşu ekonomi sınıfı yapılırken, “Bizim Çocuklar”ın maçına bir uçak dolusu insanla gidilmese, yurt dışı çıkış harcına zamma, garsonların bahşişlerinden vergiye, otoyola köprüye devletin kendisinin açıkladığı enflasyondan daha fazla zamma, geçmediğin yolun garanti araba sayısını vatandaşa yüklemeye, gitmediği hastanenin hastası, uçmadığı havalimanının yolcusu yerine koymaya hiç gerek kalmaz.
Vergi almak 1600’lü yıllardan beri bir “Sanat” olarak görülüyor aslında. 1613-1683 yılları arasında yaşayan ve Kral XIV Louis'in, Maliye Bakanı olan Jean-Baptiste Colbert, 'Vergileme sanatı' konusunda “vergileme sanatı kazı bağırtmadan, ondan mümkün olduğu kadar fazla tüy almaktır.” diyor.
Hiç olmazsa bağırtmasalar…