Ekonomideki Karmaşık Denklem

Bu hafta yoğun bir ekonomi ajandası ile karşı karşıyayız. Pazartesi günü 2. çeyrek büyüme verisi açıklandı. Salı günü ağustos ayı enflasyonunu karşıladık. Bugün güncellenen orta vadeli program açıklanacak. Cuma günü de Fitch’in Türkiye kredi notu belli olacak.

Bir önceki çeyrekte yıllık büyüme yüzde 5,3 olarak kaydedilmişti. İkinci çeyrek büyüme beklentisi yıllık yüzde 2,95 iken TÜİK tarafından sıkılaşmanın da etkisiyle beklentinin altında yıllık yüzde 2,5 büyümenin gerçekleştiği açıklandı. Özellikle 3. ve 4. çeyrekte gelecek büyüme verisi eğer ortalamayı daha da küçültürse bu durumda IMF’nin bu yıl için öngördüğü 3,4 düzeyinin altında bir büyümenin gerçekleşme ihtimali yükselir.

Nitekim Citi Research, Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekteki yatay büyümenin ardından, sıkılaşan finansal koşullar, özel tüketimdeki normalleşme ve ihracattaki zayıflama nedeniyle üçüncü çeyrekte daralmasını ve dördüncü çeyrekte ise zayıf seyretmesini bekliyor.

Hal böyle olunca ekonomide beklenenden daha derin yavaşlama riskinin olacağı göz ardı edilmemeli.

Buna rağmen Sayın Şimşek zorlu dönemi geride bıraktığımızı ve büyümede dengelenmenin sürdüğüne işaret ederken Sayın Yılmaz’ın ise üretim ekonomisine geçiş çabasının süreceği yönünde değerlendirmeleri oldukça manidar.

Hiç şüphesiz büyüme verisi kadar büyümenin kompozisyonu da önem taşıyor. Bu bağlamda değerlendirildiğinde aslında kaliteli olmayan bir büyüme ile karşı karşıya olduğumuz görünüyor.

Her ne kadar geçmiş verilere göre tüketimin büyümeye katkısı azalsa da yine en yüksek katkının 1,3 puanla tüketimden geldiği ve bunu yüzde 1,3 ile ihracatın, yüzde 0,1 ile kamu tüketimi ve yatırımların izlediği stokların ise -0,2 ile negatif katkı verdiği görüldü.

Sektörel olarak incelendiğinde ise en yüksek büyümenin inşaatta, en düşük büyümenin ise sanayide gerçekleştiği izlendi. Sanayideki bu olumsuz tabloyu aslında haziran ayında sanayi üretiminde yıllık yüzde 4,7’lik görülen azalma ile deprem sonrası yaşanılan en sert daralma ortaya koymuştu. Nitekim ISO imalat PMI ağustos ayında 47,8’e yükselse de sanayi sektöründeki performansın zayıflığına işaret ediyor. Türkiye sektörel PMI raporu, fiyatlardaki artış ve talepteki durgunluğa bağlı olarak yeni siparişler ve üretimde genele yayılan bir yavaşlamaya da gösteriyor. Hiç şüphesiz bu durum istihdamı da azaltıcı etki yaratıyor.

Enflasyon tarafında da ne yazık ki durum hiç parlak değil. Yıllık tüketici enflasyonu, sıkı para politikası ve baz etkisiyle ağustos ayında yüzde 51,97 ile son bir yılın en düşük seviyesine gerilediği aylık bazda ise yüzde 2,47 olarak açıklanırken ENAG yıllık yüzde 90,35 aylık yüzde 3,47 olarak hesapladı.

TÜİK her defasında piyasa beklentilerine yakın rakam açıklarken bu resmi rakamın ücretlerin ve kira artışlarının tespitinde dikkate alındığını göz ardı ediyor.

Nitekim ağustos ayı enflasyon verisiyle birlikte kira ve işyerlerine uygulanacak tavan zam oranı da yüzde 64,91 olarak netlik kazanırken ücretler yılsonu enflasyon tahmini olan yüzde 38 üzerinden hesaplandığında memur ve memur emeklisine ortalama yüzde 10,63 oranında bir zam söz konusu olacak.

Diğer yandan TÜFE’de yıllık yüzde 38’in tutturulabilmesi için aylık ortalama artışın yüzde 1,13 olması gerekiyor.

Bakan Şimşek "Yıl sonunda enflasyonun tahmin aralığında gerçekleşmesini öngörüyoruz" yönünde bir değerlendirmede bulunsa da diğer yandan baz etkisine ve ücretlerin baskılanmasına bağlı olarak enflasyonun artış hızı yavaşlarken fiyatların tam gaz artmasının vatandaşa ne faydası var. Zaten hane halkının enflasyon beklentisi TCMB’nin hedefinden çok uzak. Hal böyle olunca beklenti yönetiminin başarılı olmadığı da ortaya çıkıyor.

Düşük enflasyon için düşük büyüme olması gerekirken görüldüğü üzere ekonomi yüksek enflasyon ve düşük büyüme ile karşı karşıya bırakıldı. Bu durum uygulanması gereken politika setini çok daha önemli kılıyor.

Yani bundan sonra ‘Enflasyonun azalması için küçülme göze alınabilecek mi yoksa hane halkı enflasyonun azaltılması bedelini ödemeyi sürdürecek mi, yüksek faiz ne kadar süre devam edecek, faiz indiriminin zamanı ve miktarı ne olacak, enflasyon tahmini güncellenen OVP’de hangi düzeyde olacak ve para politikasına destek olmayan maliye politikası nasıl yürütülecek?’ sorularının yanıtı çok daha önemli hale geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi