Efe Sıvış
Demet’in Kiracısı
Demet Akalın bu aralar kafayı, sahibi olduğu evlerden birinde oturan kiracısına taktı.
Bugün bir yere gidiyorsun dört kişi, 3-4 bin lira hesap geliyor. Kiracım evimde 5 bin liraya oturuyor. Sen kimsin ki? Ev benim!
Akalın’ın söylemlerinden evin tapusunun kendisinin olduğunu bildiği fakat kiracısının kim olduğunu bilmediği anlaşılıyor. Bu kiracının kim olduğunu anlamak için ise Abraham Maslow’un hiyerarşisine çok dikkatle bakmak gerekiyor.
Amerikalı ünlü psikolog, insanın en temel ihtiyaçlarını şöyle sıralıyor:
Nefes alma, yemek, su, boşaltım, cinsellik, uyku, sağlıklı metabolizma…
Demet Akalın’ın evinde 5 bin liraya oturmakta kararlı olan kiracı, Türkiye’nin bu temel ihtiyaçlarını sağlayamadığı milyonlarca vatandaşından biri…
Ev sahibi olmak şöyle dursun, nitelikli karın doyurmanın bile lüküs sayıldığı bu bereketli topraklar üzerinde, vatandaş güç bela kafasını soktuğu kiralık evlerden asla çıkmak istemiyor.
Hal böyle olunca tekkeyi bekleyen çorbayı içiyor. Kira artışları, yıllar içinde kiracı lehine enflasyona yenilirken, vatandaş simide muhtaç olduğu şu günlerde düşük kirayı can simidi görüyor.
Ekonomik sorunlar, kiracılarla ev sahiplerini mahkeme salonlarında buluştururken, adaletin kestiği parmak zaman zaman çok acıyor. Tarafların bu acıyla birbirlerini çekip vurdukları haberler, gazetelere yansıyor.
İstenmediğim yerde durmam…
Bizim ülkede kiracıların artık çoktan unuttukları bir söz…
Yeni Türkiye’de istenmediği yerde durmayanın yaşama şansı kalmıyor.
Kiracılar, kendilerini istemeyen ev sahiplerinin evlerinde, hakaret-kıyamet tedirgin yaşamlarını sürerken adaletin kendisine kapıyı göstereceği günü hesaplıyor.
Sözün kısası… Demet Akalın’ın kızıp sinirlendiği o kiracı, aslında şair Metin Altıok’un deyimiyle Bir Acıya Kiracı…
Diğer yandan seneler önce, eğlence sektörünün vahşi virajlarını dönen ve sayısız kurt kapanını atlatarak bugünlere gelen genç Demet’in acıları da insanın yüreğini sızlatıyor:
Ben o evi almak için gece gündüz çalıştım. O zaman mankenlik yapıyordum, ayakta bekliyordum 10-12 saat... Millete yaka iğnesi takıyordum, herkesin ağız kokusunu çekiyordum. O evi krediyle ödedim.
Peki sonra ne olmuş?
Sonra Nasreddin Hoca, yeni Türkiye’de hakimlik yaparken birbirinden şikayetçi olan ev sahibi ve kiracıyı, ayrı zamanlarda uzun uzun dinlemiş. İkisine de:
– Sen haklısın, demiş.
Sanatsal Zekâ
Oyuncu Uraz Kaygılaroğlu, fotoğrafçı sevgilisi İranlı Sayna Soleimanpour’un eserlerini sosyal medyasında paylaştı. Paylaşmaz olaydı, tepkiler çığ gibi büyüdü.
Gerekçe… Eserlerin kadına şiddeti özendirmesi…
Bu tepkileri görünce acaba dünyada sanata bu şekilde bakan başka bir millet var mıdır diye düşündüm.
Mesela bizim Türkler, Brüksel’in göbeğinde küçük bir çocuğu işerken gösteren Manneken Pis heykelini görseler, herhalde bu eserden aldıkları ilhamla derhal orta yerde işemeye özenecekler ve sünnetli uzuvlarını çıkarıp işe koyulacaklardı.
Picasso’nun Guernica tablosuyla Madrid’teki müzede karşılaşan Türkler ise ihtimal savaşı özendiriyor diye davacı olacaklardı. Picasso çoktan göçüp gitti. Fakat torunları Türkler tarafından dava edilse Picasso’ya eğlence çıkar, yıldızlardan dünyaya bakıp gülümserdi.
Francisco Goya ise Türklerden uzak uzak kaçmalıydı. Öldüğü için şanslı sayılırdı. Yoksa duyarlı, etik ve bittabi yüksek sanat zevkine sahip şu çılgın Türkler, bastonla dövülen bir kadını resmettiği için Goya’nın eserini başına geçirebilirler ve onu iflah olmaz bir kadın düşmanı ilan edebilirlerdi.
Yıl 1934… İran Şahı Türkiye’de opera sanatını öğreniyor.
Yıl 2024… Türkiye, İranlı bir kadının eserlerini taşlıyor.
Sanatçının Türk sevgilisi ise olay köpürmesin diye özür üstüne özür diliyor.
İran’daki Ayetullah belki de tüm bunlara bakıp bıyık altından gülüyor.
Yavru Contemporary
Türk çağdaş sanat hayatının lokomotifi konumundaki Contemporary İstanbul fuarının yavrusu CI Bloom, Cuma günü Harbiye Lütfi Kırdar’da başladı. Galerilerin standlarının arasında dolaşmak, güncel sanatın nabzını tutmak, sanat akımlarına, eserlerin fiyatlarına dair bilgi sahibi olmak, bilgisini derinleştirmek ve eser satın almak isteyenler için bugün son gün…
Ipad üzerinden Mustafa Taviloğlu’nun geniş koleksiyonunu gezmek, çizgi dışı portreleriyle bildiğimiz Pınar Du Pre’nin yapay zekâ kullandığı yeni tarzını görmek, Murat Tabanlıoğlu’nun fuara özel tasarladığı ahşap kapıdan geçmek, Barack Obama resmiyle dünya çapında ün yapan Amerikalı sokak sanatçısı Shepard Fairey’in eleştirel eserlerinin izini sürmek… Rutin bir pazar gününü renklendirmek, farklı perspektifler kazanmak için ideal…
Yarının Ritimleri
Barselona çıkışlı elektronik müzik festivali Sonar, bu yıl İstanbul’da 8. kez gerçekleşiyor. Cuma günü Zorlu PSM’de başlayan Sonar, deneysel melodileri, yeni teknolojilerin müziğe yansımalarını, uluslararası etki yaratan sanatçıları takip etmek için önemli bir fırsat sunarken Adam Beyer, Henrik Schwarz gibi kıdemli DJ’lerin performanslarıyla dünü de unutturmuyor.
Bu akşam 22.40 itibariyle Sonar sahnesinde olacak 2Manydjs ve Tiga, küresel dans müziği sahnesinin süperstar mertebesindeki isimleri…
Bugünkü programda yer alan, Japonya'nın önde gelen elektronik müzik bestecisi ve görsel sanatçısı Ryoji Ikeda’nın performansı da farklı bir deneyim vadediyor. Paris’te yaşayan müzisyenin ışık ve ses enstalasyonları yeni bir müzik disiplininin öncüsü olarak kabul ediliyor. Türk ve Ermeni görsel sanatçıların kurduğu Latent Memories ise işin içine yapay zekayı katarak yeni ufuklara koşuyor. Grubun ürettikleri görseller, İstanbul bazlı DJ jtamul’un müzikleriyle eşleşiyor. Daha fazlası bugün Sonar’da olacak.