Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Bilgi yorgunluğu sendromu

Sayısız kaynaktan sayısız bilgi akışına maruz kaldığımız hiper bağlantılı dünyamızda kendimizi hiç dinmeyen veri dalgaları içinde yüzmeye çalışırken buluyoruz. Bilgiye belirli kaynaklardan, kanaat önderlerinden ya da güvenilir kabul edilen membalardan ulaşmanın aksine herkesin her an bilgi üretebildiği, aktif katılabildiği dijital dünyada bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. Dijital bilgi akışının yarattığı bilgi bombardımanı tinsel ve zihinsel terör saldırısına dönüşüyor. Aşırı bilgi alımına bağlı yüksek stres ve kaygı hissi giderek daha tanıdık ve sıradan hale geliyor. Bugün birçok insana nasıl oldukları sorulduğunda, alınan ilk cevap “Yorgunum” oluyor. Sınırsız bilgi ve sürekli bağlantı vaat eden dijital çağ, yeni bir rahatsızlığı doğuruyor: Bilgi Yorgunluğu Sendromu (Information Fatigue Syndrome).

Bilgi Yorgunluğu Sendromu, sürekli bilgi yüklenmesine ve dijital aşırı uyarılmaya bağlı zihinsel yorgunluk ve stres durumunu ifade eden psişik bir hastalıktır. İngiliz psikolog David Lewis tarafından 1990’larda ortaya atılan bu kavram, çok fazla bilginin bireylerin zihinsel sağlığı ve bilişsel işlevleri üzerindeki yıkıcı etkilerini tanımlar. O gün, meslekleri sebebiyle çok fazla enformasyonu işlemek zorunda kalan kişilerde görülürken, bugün internetin, sosyal medyanın ve dijital iletişim araçlarının her yerde bulunması nedeniyle hemen hemen herkeste karşımıza çıkabiliyor.

Uyaran Bombardımanı

Dijital dünyadan gelen her bildirim ve güncelleme dikkatimizi talep ederek sürekli bir uyanıklık hali yaratır. Maruz kaldığımız medyadan, bilhassa sosyal medyadan gelen aralıksız bilgi saldırısı, devamlı bilgi almaya ve sürekli bağlantıda kalmaya yönelik doyumsuz bir arzu yaratır. Aralıksız uyaran bombardımanına maruz kalan beden, uyku düzenini kaybeder; zihin, dünyayla yüzeysel bir etkileşim tarzı yaratarak dikkatimizi parçalara ayırır; konsantrasyon ve hafıza olumsuz etkilenir, zamanla bedensel ve zihinsel bağışıklık sistemimiz zayıflamaya başlar. Düşük bağışıklık sistemi, dışardan gelenlerin bir savunmayla karşılaşmadan bize nüfuz etmesine ve hastalanmaya neden olur. Aşırı bilgi akışı artık bir filtreden geçirilemeden bize sirayet eder ve sınırsız bilgi karşısında derinleşemeyen zihinde yüzeysel iletişim başlar.

img-9535.jpg

Bugün genellikle aralıksız uyaranların bombardımanına yetişebilmek için artık derinlere dalmadan, düşünme kapasitemizi zorlamadan sadece gözden geçirme ile bilgi akışına yetişmeye çabalıyoruz. Filtrelenmemiş sınırsız bilgiye yetişmeye çalışmak bilişsel aşırı yüklenmeyle sonuçlanıyor; düşünmenin körelmesine, düşünmeyi oluşturan analiz becerilerinin felce uğramasına ve artık anlamlı bilgiyi işleyip tutamamamıza neden oluyor.

Analiz Felci

Her gün maruz kaldığımız bilgi miktarının bilişsel işlem yeteneklerimizin üzerine olması, bilişsel aşırı yük oluşturarak karar verme becerilerimizi etkiliyor. Gün boyunca, aralıksız daha fazla bilgi işleyip, daha fazla şeye karar vermeye çalıştıkça zihinsel kaynaklarımız tükenmeye başlıyor ve bilişsel enerjimiz azalıyor. Bunun neticesinde, yorgunluğumuz artıyor ve bir sonraki karara ulaşmak zorlaşıyor. Basit ve gündelik kararları almak dahi zorlaşırken, yorgunluğumuzun azalması için sorumluluktan kaçmak isteyen ve kararları başkalarının alması arzulayan yanımız baskın hale gelebiliyor.

Bilgi bombardımanı altında neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırmakta zorlanmaya başlayan bilişsel işlevlerimiz bizi yanlış bir seçim yapmanın olası olumsuz sonuçlarından korumak için aşırı dikkatli olmaya itiyor. Bir kararı ikinci, üçüncü hatta dördüncü kez düşünürken kapsamlı karşılaştırmalı verilerin kullanılabilirliği sunan dijital dünyanın mükemmeliyetçiliğiyle karşılaştığımızda ideal çözümü bulma umuduyla daha fazla bilgi aramaya itiliyoruz ve kararsızlık artıyor. Aşırı bilgi akışı bizi felce uğratıyor.

Bugün sıklıkla duyulan “karar veremiyorum.”, “Her şeyi erteliyorum.”, “Sakin bir zamanda dahi sürekli kaygılı hissediyorum.” veya “Artık yaratıcılığımı gösteremiyorum.” gibi cümleler de bir yandan veri bombardımanı altında felce uğrayan analitik becerilerimizle de ilintili. Zira, bilgi her geçen gün enformatif değil, deformatif bir hal alıyor. Aşırı bilgiye sahip olmak, çok az bilgiye sahip olmak kadar zarar verebiliyor.

Sıradan gelen belirtiler

Günlük hayatımızda 7/24 haber döngüsü benzeri artık sıradanlaşmış durumlar, bilgi yorgunluğunu arttırıyor. Akıllı telefonlar, tabletler veya bilgisayarlar bir tık uzak denemeyecek kadar yakınımızda. Dinlenmek bilmeyen bildirimler, e-postalar, haber güncellemeleri, sosyal medya akışları derken, yönetilmesi zor bir bilgi bombardımanına maruz kalıyoruz. Bildirimlerin kapanamaması ya da akışın kontrol edilememesi içimizdeki gündemi kaçırma korkusunu (FoMO) kamçılıyor. Diğer bir yandan, dijitalleşen dünyanın sunduğu mekânsız çalışma ortamı imkânı, sürekli bağlantı, takip ve hız talep ederek zihnin, hep dijital mekansızlıkta asılı kalmasına ve bilgi akışının hiç duraksamamasına neden oluyor. Sınırsız kaynaktan sınırsız uyaran gelirken, çoklu görev (multi-tasking) becerisinin yüceltildiği bilgi çağında her şeye yetişmeye çalışmak da bilişsel ve fiziksel yüklenmeye neden oluyor.

Daha fazla bilginin sadece daha iyi kararlara imkân verebileceği yanılgısı bizi tükenmişliğe götürüyor. Artan bilişsel yük, konsantrasyon güçlüğüne, hafızanın bozulmasına, bilgiyi işleme yeteneğinin azalmasına, herhangi bir tek bilgi parçasına derinlemesine odaklanamamaya, derin düşünceye dayalı düşüncenin aşınmasına, bunların sonucunda dünyanın parçalı bir şekilde anlaşılmasına ve yüzeysel düzeyde iletişim kurmaya neden olurken; bilgiye sürekli maruz kalmak, sinirlilik, huzursuzluk ve gerginlik olarak kendini gösteren stres ve kaygı düzeylerini arttırabiliyor. Kronik aşırı bilgi yükü, duygusal tükenmişliğe, bitkin ve bunalmış hissetmeye, kopukluk yaşamaya, kişisel başarının azalmasına, karar almanın zorlaşmasına, ertelemeye ve kararsızlığa yol açabiliyor.

img-9532.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi