Efe Sıvış
Batık Paris Olimpiyatları
Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na başvurduğunda yıl 1959’du. Hala bekliyoruz da üye olacağız. Türkiye, AB’ye ne zaman üye olur diye yıllardır soruluyor. O cevap olimpiyatlarda yatıyor:
Olimpiyatların kurucusu Pierre de Coubertin, oyunlarda daha çok ülkenin yarışmasını istiyordu. Bu iş başka türlü popüler hale gelmeyecekti. Bunun için ülkeleri turlamaya başladı. 1907’de İstanbul’a da geldi. Türk spor adamı Selim Sırrı Tarcan’a net bir teklif yaptı: Osmanlı Olimpiyat Derneği’ni kur, Osmanlı Devleti Olimpiyat Komitesi’ne resmen üye olsun.
Şimdi olimpiyatların hikayesinden ilhamla tekrar soralım: Türkiye, AB’ye ne zaman üye olur? Cevap: Batı’nın bizim üyeliğimize ihtiyacı olduğu zaman.
Tarcan, Coubertin’in istediğini o yıl yapamadı. Çünkü 2. Abdülhamid, spor meselesine hoş bakmıyordu. Aslında Sultan, hiçbir toplu organizasyondan hazzetmiyordu. Taraftarlar, oyuncular, kalabalıklar derken bu işin karambolle bir kalkışmaya varabileceğini düşünüyordu.
1 yıl sonra 1908’de Türk devrimi oldu. Osmanlı parlamentosu yeniden açıldı. Sert siyasi atmosfer biraz kırıldı. Tarcan da olimpiyat derneğini kurabildi.
Olimpiyatlar, aslında bugüne kadar kimseye pek bir fayda getirmedi. Hatta zarar getirdi. Olimpiyatları alan ülkeler, milyarlarca dolar harcadılar. Tesis üstüne tesis inşa ettiler. Oyunlar bitince bu tesislerin yüzüne bakan olmadı. Paris, bu yılki oyunlar için 14,5 milyar dolar harcadı. Bunun ancak 4 milyar doları Olimpiyat Komitesi’nden geldi. 2016 oyunları Rio’ya 13,1 milyar, 2020 oyunları Tokyo’ya 13 milyar dolara patladı.
İşin bir de sevimsiz bir siyasi yönü var. Hitler bu oyunları 1936’da Nazi propagandası için kullandı. 1972’de Münih’te İsrailli sporcular bu oyunlarda öldürüldü. Olimpiyatlar, özellikle Çin’de ya da Rusya’ya yapılıyorsa Putin’i bir başka türlü azdırıyor. Rus başkan, 2008 Pekin oyunlarından istifade Gürcistan’a saldırdı. 2014’te Soçi oyunlarında karambolde Kırım’ı işgal etti. 2022 Pekin kış oyunlarının bittiği 20 Şubat’ta Ukrayna’ya savaş açtı.
En kötüsüyse olimpiyatların toplumlar arasındaki gerilimleri körüklemesi. Fair-play gibi süslü laflarla sert bir rekabeti perdelemesi. Bir yandan da millet bağırıyor, çağırıyor, içki içiyor, tepiniyor, üzülüyor, seviniyor, heyecanlanıyor, oyunları izlemek için seyahat ediyor, neticede enerjisini boşaltıyor. Bu enerjinin boşaltılması devletlerin işine geliyor. Çünkü biliyorlar ki enerji boşalmazsa o zaman insanlar, devletin kendisini, yöneticileri, sistemi hedef almaya başlarlar.
Soğuk Savaş boyunca bu oyunlar, ABD ve Sovyetler arasında tam bir göster amcana pipini yarışına dönüştü. Kim daha fazla madalya kazanırsa o “daha ileri bir medeniyet” olacaktı. Uzaya ilk hayvanı kim gönderdi, ilk insanı kim gönderdi, aya ilk ayak basanı kim gönderdi, nükleer bombayı ilk kim icat edip yüz binlerce insanı saniyede kül etti? Olimpiyatlar da yarışın bir parçasıydı.
1991 sonrasına bakalım. Madalya kazanan ülkeler sanayileşmede, teknolojide, fert başına düşen milli gelirde en yukarıda olan ülkeler. Olimpiyatlar, aslında ülkeler arasında zımnen şu ayrımı yapıyor: Ekonomisi gelişmiş, gündelik dertlerini bitirmiş, onun ötesinde beden terbiyesine gerekli kaynakları ayırmayı becerebilmiş ülkeler ve bunu beceremeyen ülkeler. Rakamlarla konuşalım.
2024 Paris Olimpiyatları’ndaki mevcut madalya sayılarına göre ilk 2 ülke şöyle:
- ABD
- Çin
Bir es verelim. Bugün küresel anlamda hangi iki süper gücün mücadele ettiğini herhalde herkes biliyor. Devam edelim:
- Avustralya
- Japonya
- İngiltere
- Fransa
- Güney Kore
- Hollanda
- Almanya
- İtalya
Bir de en az madalya kazanan ülkelere bakalım.
Kırgızistan, Moldova, Kosova, Güney Kıbrıs, Fiji, Ürdün, Moğolistan, Tacikistan, Granada Adası, Malezya, Mısır, Mülteci Olimpiyat Takımı, Peru, Zambiya, Slovakya.
Bir de tabii hiç madalya kazanamayan “gariban” ülkeler var.
Zimbabwe, Yemen, Vietnam, Türkmenistan, Trinidad ve Tobago, Tanzanya, Sri Lanka, Sudan, El Salvador, Solomon Adaları, Ruanda, Suriye, Papua Yeni Gine, Filistin, Nikaragua, Kuveyt, Honduras, Suudi Arabistan, Myanmar, Fildişi… Sıfır çeken ülkelerden bazıları. Toplamda 202 ülke yarışıyor. İnsan yazarken üzülüyor. Sanki olimpiyat oyunu değil, drama oyunu…
Türkiye’nin 3 gümüş, 5 bronz madalyası var. 8 madalyayla Paris’te 64. sırada yer alıyoruz.
Peki fert başına milli gelir, doğumda beklenen yaşam ömrü, ortalama eğitim süresi gibi verilerle hazırlanan BM İnsani Kalkınma Endeksi’nde Türkiye, 193 ülke arasında kaçıncı sırada? 45.
Kalkınma endeksinde 45’inci, Paris’te 61…
Tablo bu… Prof. Immanuel Wallerstein, dünyadaki ülkeleri 3’e ayırır. Merkez, yarı-çevre ve çevre ülkeleri. Türkiye’yi yarı-çevre ülkeler kategorisine sokar. Madalya dağılımlarına bakılırsa Wallerstein’ın sistemi aynen tutar. Merkezler madalyaları toplar. Yarı-çevreler bize benzer skorlar toplar. Çevreler de nal toplar.
Paris’in Türk siyasal hayatında yeri önemli. Namık Kemal, Ali Suavi, Ahmet Rıza, Ziya Paşa gibi Sultan Abdülaziz muhalifleri 1800’lerin ikinci yarısında Paris’te yaşadı. Bugün de muhalefet liderleri Paris’te. Fakat benzetmeler anakronik. İmamoğlu ve Özel sürgüne gitmediler. Paris’te sürgünde yaşayan siyasetçinin adı Cem Uzan. İmamoğlu, İstanbul’un Paris’te tanıtımına para harcadığı için eleştiriliyor. Şehrin belediye başkanı, İstanbul’u tanıtmak istiyor. Sarıgül de kapatmasalar Instagram’da Erzincan tulumunu tanıtıyordu. Herkes bütçesine göre iş görmeye çalışıyor. Erdoğan, 2005’te Türkiye’yi pazarlamak başbakanın görevidir demişti de eleştirilmişti. Halbuki doğru söylüyordu. Neticede Venedik Bienali’nde Türk Pavilyonu açılması için de para harcanıyor, Monocle dergisine Türkiye reklamlarını vermek için de Michelin yıldızları için müfettişleri İstanbul’a, Bodrum’a davet etmek için de… Bu işler parasız olmuyor.
Paris tanıtımında bence bir mahsur yok. Ben olsam Karsu’yu çıkarmazdım. İngiltere’de büyümüş Selin Geçit ya da Bedük daha hip tercihler olurdu. Karsu’nun kırık Türkçesi sevimli iyi hoş ama parçalarındaki arabesk havalar biraz iç bayıcı. Artık kimse pek efkârlı şeyler dinlemek istemiyor. Bir dönem Paris’te yaşamış Abidin Dino, Avni Arbaş, Fikret Mualla’nın resimlerinden karma bir gösterim de hoş olabilirdi. Fakat hülasa olimpiyatlar şehre katkı sağlar mı? Oxford Üniversitesi’nden Prof. Alexander Budzier ve Prof. Bent Flyvbjerg’in The Oxford Olympics Study 2024: Are Cost and Cost Overrun at the Games Coming Down? (Oxford Olimpiyat Çalışması 2024: Oyunların Maliyeti ve Maliyet Aşımları Geriledi Mi?) isimli makalesi bu soruya şöyle cevap veriyor: Hayır sağlamaz. Bu cevabı çıplak gözle İkitelli’de teyit etmek de mümkün. Orada bir Atatürk Olimpiyat Stadı var uzakta… Gitmesek de görmesek de…