Mine Uzun
Bahar Rüzgarları
Vallahi de billahi de gına geldi. Bir gün de şöyle mutlu mesut bir sabaha uyanalım. Yataktan gerine gerine kalkarken, sabah kahvemiz elimizde, yeni güne hazırlanırken hafif bir sabah serinliğinin ürpertisini sıcacık güzel haberlerle geçiştirelim. Ne mümkün. Bu coğrafyanın insanı olacaksın ve sabah rahat bir güne kalkacaksın. Gece uyuyamıyorsun ki sabah ne ile karşılaşırım gerginliğinden.
Henüz 11 yaşındaydım dehşetle televizyondan savaş izliyorduk. Bir yanlış anlaşılma olmasın “savaş filmi” değil savaşın ta kendisini izliyorduk. 11 yaşında bir çocuk için Patriot ya da Scud ne ifade etmeli sizce? Baya baya füzeler uçuşuyor. Olası bir Ankara saldırısında sığınaklara nasıl inileceği tartışılıyordu. Aklımda yer eden konuşmalar, savaştan kaçmaya çalışanlar, bağrışlar, çağırışlar, yakarışlar… Sadece bir beyaz camın arkasından izlerken bile insanın ciğerini dağlayan o kareler 11 yaşıma kazınmış. En çok da üstü başı kir pas içinde tek ayağından ayakkabısı düşmüş kucağındaki bebeği ile kaçmaya çalışan o anne görüntüleri… 1990 yılının Ağustosuydu. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmişti. ABD öncülüğünde, 37 ülkenin koalisyon gücü oluşturdu. Irak’a karşı operasyonlar başladı.
1992 yılında gözler Srebrenitsa’daydı. Aklımda kalan küçücük güzeller güzeli kıvırcık sarı saçlarıyla ağlayan kız çocuğunun ağzından dökülen “çocukları küçük kurşunla mı öldürürler anne” sorusuydu. Dayton Anlaşması ile son bulmuştu. Dört yıllık savaşı durduran bu anlaşma, dönemin ABD Balkan Özel Temsilcisi Richard Holbrook’un başkanlığında ABD’nin Ohio eyaletine bağlı Dayton adlı kasabadaki bir hava üssünde imzalandı.
Takvim yapraklarında henüz bir savaş bitmişti ki; yenisi için hiç zaman kaybedilmedi. 1998-1999 yıllarında Yugoslavya Federal Cumhuriyeti ordusunun, bağımsızlık isteyen Kosova Kurtuluş Ordusu’na düzenlediği operasyonlar tarihe Kosova Savaşı olarak geçti. Savaşın sonucunda da Yugoslavya, ABD’nin dayattığı planı kabul etmek durumunda kaldı.
Bu coğrafyadaki son anlaşmanın mürekkebi kuruyalı 2 yıl olmamıştı ki, ABD bu sefer savaşı sonlandıran imzayı atmak yerine savaşı başlatan bombayı attı. Afganistan Savaşı, 7 Ekim 2001’de, ABD tarafından 11 Eylül saldırıları gerekçesi ile başladı. 20 yıldan fazla süren savaşın ardından son imzayı yine ABD attı. Güya savaşın kaybedeniydi. Nasıl kaybetmekse… ABD dışında herkesin başı ağrıdı. Ağrı kesicileri yine ABD verdi.
Daha içinde bulunduğu Afganistan bataklığından çıkmadan Irak Savaşı’nı başlattı. 2003’te ABD, İngiltere ile güçlerini birleştirdi. Operasyonun başlamasının kısa bir süre ardından Saddam Hüseyin yakalandı. İdam edildi. Bu arada harekatın adı, “Irak'ı Özgürleştirme Operasyonu” idi iyi mi? Bağdat’ta bulunan Amerikan Üssü’nden son Amerikan Bayrağı’nın indirilmesiyle savaş resmen sona erdi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry savaşın vahim bir hata olduğunu söyledi ama bölgeyi özgürleştirme iddiasıyla çıktığı yolda istikrarsızlaştırmasının kimin için hata olduğu kısmını size bırakıyorum.
Suriye İç Savaşı, yakinen takibinde kaldığımız, zaman zaman dahil olduğumuz, nedenleri ile değil ama sonuçlarıyla çok sert bir şekilde mücadele etmek zorunda kaldığımız bir süreç oldu. Baksanız olay, Suriye ordusu, Suriye hükümeti ve Suriye’deki iç isyancılar arasında başladı. Ama sonrasında Irak ve Şam İslam Devleti, El Nusra ve bazı Kürt, Türkmen, Dürzi ve Süryani grupları, yetmedi Rusya, İran, Amerika Birleşik Devletleri, İsrail gibi dış güçlerin de dahil olduğu bir hal aldı. Ve milyonlarca Suriyeli misafirimiz oldu.
“Bi dur kardeşim dünyanın her yerini de karıştırmana gerek yok git kıtanda otur” diyorsunuz içinizden, hatta dışınızdan ama 2013’te Mısır’ı karıştıran ABD, küsen biz olduk.
2014’teki Rusya-Ukrayna Savaşı, her iki taraftan on binlerce kişinin ölümüyle sonuçlandı Avrupa’nın İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı en büyük mülteci krizine neden oldu. Peki ya ABD kıyın kıyın Ukrayna üzerinden Rusya’nın sınırlarına yanaşmasıydı da buralara varır mıydı iş?
Son olarak bir başlık da İsrail Filistin için açılabilir ama ABD ve İsrail arasındaki ilişkiler o kadar ortadaki inanın açmaya gerek yok.
Şimdilerde İran’dan bir gövde gösterisi geldi. Bana sorarsanız havada “danışıklı dövüş” var. Böylece İran artan enflasyonu, bozulan gelir dağılımı konusunda vatandaşının dikkatini dağıtacak, İsrail ise hep saldıran görüntüsünden mağdur olan tarafına bir geçiş yapabilecek.
Bildiğim şu ki, kimse daha da yükselecek altın fiyatı, petrol ve doğal gaz fiyatı istemiyor. Hele ki şu son enflasyon verilerinin ardından daha az sayıda faiz indirimine gitmek zorunda kalabilecek ABD hiç istemiyor.
Benim bir köşe yazısında bir çırpıda özetleyiverdiğim bu coğrafyanın ister kuzeyine çıkın, ister güneyine inin komşunuz hep ABD.
Şu bir yandan enflasyon belasının tüm dünyayı sardığı zamanda, diğer yandan jeopolitik risklerin bu kadar su yüzüne çıktığı ortamda, Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın düzenlediği “Bahar Toplantıları” başlıyor. Tabii ki ABD’de.
Washington'da 20 Nisan'a kadar sürecek olan toplantılarda Türkiye’yi Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek temsil edecek.
Bakalım ABD’den “Bahar Rüzgarları” esecek mi?