Mehmet Şandır

Mehmet Şandır

GELECEK İÇİN ŞİMDİ KARAR ZAMANI

İklim değişikliğinin hararetinde kavrulmaya başladık.

“Havanın Gazabı” ölüm olup üzerimize yağıyor.

Sessiz katil olarak adlandırılan aşırı sıcaklık/küresel ısınma 21. yüzyılın temel sorunu veya tüm sorunların anası olarak tanımlanıyor.

İlim adamları özellikle de iklim bilimciler, iklim değişikliği hız kesmeden sürdüğü takdirde sıcak hava dalgalarının daha sık, daha uzun ve daha şiddetli hale geleceği uyarısında bulunuyor.

10 Temmuz ile 18 Temmuz tarihleri arasında Avrupa’da yaşanan aşırı sıcaklar nedeniyle İspanya’da 850 kişi, Portekiz’de 1065 kişi hayatını kaybetmiş. Bu rakamlar bilinenler. Bilinmeyen veya az bilinen coğrafyalarda mesela Kuzey Afrika’da, Orta Doğu’da, Orta Asya’da sıcaklardan dolayı ölenlerin sayısını bilmiyoruz.

Küresel ısınma ile doğal denge bozuldu veya tersi. Aşırı sıcaklarla beraber aşırı yağışlar, sel felaketi, toprak kaymaları, okyanuslardan kıyılara vuran yıkıcı fırtınalar, dev dalgalarla gelen tsunami, aylarca süren orman yangınları ve tüm canlılarda gelişen yeni hastalıklar küresel soruna dönüştü. Bir gerçek var ki doğanın insan eliyle bozulan dengesi hayatımıza ölüm, açlık, yoksulluk, göç olarak bedel ödetmeye başladı.

ABD merkezli dünyanın en büyük yönetim danışmanlığı hizmeti sunan Deloitte firmasının hazırladığı “Dönüm Noktası” başlıklı analiz raporunda, sıcaklıkların 3 derece artması yaşamın tüm parametrelerini değiştirecek; mesela küresel ekonomiyi 178 trilyon dolar zarara uğratacak, yalnız Avrupa’da 110 milyon insan işsiz kalacak deniliyor.

İklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından biri su kıtlığının artmasıdır. Tüm canlıların yaşamında olmazsa olmaz önemde olan SU ayrıca tarımsal üretim ve gıda güvenliği için de çok önemlidir. Artan su kıtlığı, yaşamın devamı ve sürdürülebilir kalkınma için bir handikapa dönüşmektedir. Suyun yüzde 70’i tarımda, yüzde 20’si sanayide ve yüzde 10’u konutlarda tüketilmektedir. Sayın Mustafa Öztürk Hoca, “tükettiğimiz yiyeceklerle ‘yediğimiz su’, içtiğimiz sudan çok daha fazlasıdır. Her gün bir kişi tarafından tüketilen besini üretmek için 2 bin ila 5 bin litre suya ihtiyaç vardır.” Yani mesele çok yönlü; mevcut beslenme ve tüketim alışkanlıkları devam ederse 2025 yılına kadar dünya nüfusunun üçte ikisinin su sıkıntısına düşeceği iddia edilmektedir.

Suyun azı da fazlası da sorundur. Fosil yakıtların yakılmasıyla atmosfere salınan sera gazları ile oluşan küresel ısınma SU kaynaklı tüm sorunların temel sebebidir.

Küresel ısınma karalarda kuraklığa bağlı felaketlere sebep olduğu gibi kutuplardaki buzulların erimesi ile daha büyük felaketlere kapı aralamaktadır. Buzulların erimesi ile okyanuslardaki su seviyelerinin yükselmesi öngörülemeyen küresel felaketlere yol açacağı ifade edilmektedir.

Kutup Bilimsel Araştırmalar Merkezi, Antarktika bölgesinde İtalya’nın başkenti Roma büyüklüğünde bir buz sahanlığının yakın zamanda çöktüğünü açıkladı. Bilim adamları, “Kıyamet Günü Buzu” diye tanımladıkları “Thwaites” buz sahanlığının çözülmek üzere olduğunu canhıraş çığlıklarla haykırıyorlar.

2021 Kasım ayında Glasgow kentinde düzenlenen 26. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda alınan kararların eksiksiz uygulanması artık ertelenemez bir zorunluluktur.

Avrupa ülkelerinin savaş nedeniyle Rusya petrolünü boykot ederek karbonlu kömür kullanımına geri dönüş yapması bir akıl tutulmasıdır. Bu durum ‘bırakın dünya nereye gidiyorsa gitsin’ gibi bir sorumsuzluğun dışavurumudur.

İklim değişikliğinin/küresel ısınmanın çok önemli bir sonucu da GÖÇ sorunudur. Dünya Bankası’nın çalışmasına göre dünyada 2050 yılına kadar 216 milyon kişinin su ve gıda kıtlıkları ve aşırı hava olayları yüzünden göç etmek zorunda kalabileceği hususudur.

Bir diğer sonucu da dünyada gelir dağılımı adaletsizliğinin hızla bozuluyor olmasıdır. İnsan nüfusunun yüzde 46’sı Dünya Bankası tarafından belirlenen günlük 2 ABD Doları olan yoksulluk sınırının altında yaşarken, bir milyar iki yüz milyon insan ise günlük 1 ABD Doları olan açlık sınırının altında yaşamını sürdürmektedir.

Kısacası; iklim değişikliği, hayatın tüm alanlarında domino etkisi yaratarak tüm dünyada ekonomi, siyaset, sosyoloji, uluslararası ilişkiler kısacası insan ve insanlığın yaşamının yeniden tanzim edilmesine sebep olacaktır.

BENCE
Evin içindeki yangınla uğraşırken yaklaşan küresel kıyameti unutmayalım.

21. yüzyılın ilk çeyreğindeyiz; İnsanlık geçen yüzyıllarda yaşamadığı bir gerçekle/sorunla muhatap; hayatın her alanında yaşanan değişimin hızına yetişmek, olanı anlamak ve olacağı öngörebilmek artık imkânsızlaşıyor. Değişimi ancak sonuçlarıyla hissedebiliyoruz.
İnsanlık, “nereye doğru gidiyoruz” sorusunu sormalı, cevabını vermeli ve tedbirlerini acilen almalıdır. Değişimin önünde sürüklenen bir nesne mi olacağız yoksa değişimi yönlendiren/yöneten bir özne mi olacağız?
Şimdi karar zamanı!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Şandır Arşivi