Ayşe Naz Hazal Sezen
Seçim atmosferinin psikolojik etkileri
Dünya genelinde artışa geçen siyasi belirsizliğin ve memnuniyetsizliğin içinde oy kullanmanın manası, oy kullanma hakkını kullanırken hangi duyguların yaşandığı, bir vatandaş ile siyasi sistem arasındaki rabıtanın etkilerinin anlaşılması ve araştırılması muhtemelen her zamankinden daha ehemmiyetli ve güncel bir konu.
“Bir kişi hariç bütün insanlık aynı görüşte olsa, tek bir kişi karşı görüşte olsa, insanlığın o kişiyi susturma hakkı, o kişinin gücü yetse insanlığı susturma hakkından fazla değildir.” John Stuart Mill, Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine
BiRey
Seçim tarihi ilan edildiği günden itibaren yurtdışına çıkmakta olduğumu bilen eş, dost, akrabanın yek bir sualini cevaplıyorum: Oy verecek misin?
Olağan bir soru cümlesi gibi görünse de mahrem bir soruyla karşı karşıya kalıyoruz. Oy kullanmak, sadece hükümet yetkililerini seçmek için gerçekleştirilen bir eylem olmasının ötesinde seçmenin kimliği, değerleri, davranışları veya inançları hakkında bilgi barındırır. Oy kullanmak bir seçim olduğu kadar rey kullanmamak da bir seçimdir ve “oy kullanacak mısın” diye sormak farkında olmadan bu seçimi sorgular. Dolaylı olarak seçmen üzerinde sandığa gitmeye dair akran baskısı yaratabilir. Kasıtlı yapılmayan bu davranış, bireyin siyasete ne sıklıkla katılacağına etki edebilir. Taammüden olmayan bu baskı seçim davranışını etkiliyor olsa da bu seçimde ülkenin genelinde nükseden sualin arkasında tahakküm değil artan kaygı olduğunu düşünüyorum.
Seçmenin kimliği, hafızası ve oy hakkı
Dünya genelinde artışa geçen siyasi belirsizliğin ve memnuniyetsizliğin içinde oy kullanmanın manası, oy kullanma hakkını kullanırken hangi duyguların yaşandığı, bir vatandaş ile siyasi sistem arasındaki rabıtanın etkilerinin anlaşılması ve araştırılması muhtemelen her zamankinden daha ehemmiyetli ve güncel bir konu. Yurttaşın duygusuna, kimliğine, ahlak ve değerler algısına göre karar verdiği düşünülen seçimlerin, geçmiş yıllarda manipüle edilebildiğinin fark edilmesi, kişisel hükme istençdışı müdahalenin gerçekleştirilmesi seçim psikolojisi hakkında araştırmaların önemini arttırdı. Reylerin, seçmenlerin rasyonel kararlarına göre verip verilmediği ehemmiyetli bir inceleme konusu haline gelmişken, seçim tutumlarının da bu soruşturmanın içine dahil ediliyor. Yüz özelliklerinin, beden hareketlerinin, sağlıklı görünüşün dahi seçim kararları üzerinde etkisi olsa da seçim davranışı ve karar verme dinamiğinin doğasında kimliğin uzun vadeli gelişimi, sosyoekonomik arka plan, hafıza, kişilik gibi nitelikler var. Bilhassa oy verecek genç yurttaşların, çocukluklarında anne ve babalarının sandık başına gittiklerini hatırlayanların, buna benzer bir anısı olmayan akranlarına göre daha yüksek oy verme katılımı gösterdikleri gözlenebiliyor.[1]
Umut ve umutsuzluk
Seçim psikolojisi üzerine çalışmalar, umut veya umutsuzluğa odaklanmanın seçim tutumlarını değişebileceğini gösteriyor. Zira, seçimlerin hangi sonucu getireceğinin bilinememesi iki duyguyu da aynı anda tetikleyebilir: umut ve kaygı. Umut arttıkça kaygının azalması yahut yükselen kaygının umudu dibe çekmesi, bu iki duygu arasında inişli çıkışlı da olsa rabıtanın güçlü olduğunu görülebilir. [2]
Seçim zamanı yaklaşırken, çeşitli hususlarda yükselen belirsizlik kaygıyı da arttırıyor. Ülke atmosferine yayılan kaygı bulutları, öngörülemeyen yarının ağırlığı vatandaşlar üzerinde gerilim yaratıyor. Yükselen gerilim oy kullanarak yatıştırılma umudu taşıyabilirken, yoğun umutsuzluk ise seçmeni oy sandığından uzaklaştırabilecek güce sahip. - Elbette, bu noktada ekonomik, siyasal, toplumsal belirsizlikler ve yarattıkları farklı gerilimlerden de bahsedilmelidir. Lakin bu ayrıntılı bahsi alanlarında uzmanlara bırakmak gerektiğine inanıyorum. Vurgulamak istediğim mevzu, tüm bu gerilimli hattın tam ortasında hayatta kalmaya çalışan olağan vatandaşların, seçmenlerin psikolojik durumu. –
Siyasi seçim süreci ruhsal dalgalanmalar yaratabilir
Kişisel geçmiş, akran baskısı, umut veya kaygı gibi etmenler oy verme davranışına etki ederken, seçim döneminde siyasi kampanyalar bireylerin reylerine ulaşabilmek için duygusal manipülasyonlardan geri durmaz. Genellikle kaygı, korku ve umut üçgeninde seçmenin kararına müdahale edilmeye çalışılır. Bireylerin inançları, ekonomik durumları, gelecek arzuları benzeri noktalar, seçime katılacak adaylar tarafından umut ya da korkuya dönüştürülerek oy pusulasına damga için propaganda unsuru haline getirilebilir. Bireyin ve toplumun devamlı olarak iniş çıkış yaşadığı dalgalanan siyasi seçim dönemlerinde bireylerin ruhsal dengelerinin sarsılması da olasıdır. Desteklenen adaylar ya da karşı çıkılan adaylar, kimliğin birer görüntüsü olarak işleniyorsa seçim süreci ve sonuçları bu kişileri yoğun stres, endişe ve depresif ruh haline sokabilir. Diğer bir yandan seçim dönemi içindeki yaptırımlar ve vaatler finansal, sosyal, psikolojik veya duygusal olarak geniş çapta etkiye sahiptir. Gündemin seçime odaklı olduğu bu süreçte, bireyler gündelik hayatlarına devam edebilmek için dahi “bir seçim geçsin de…” diyerek belirsizliğin getirdiği yoğun stresin azalması umsalar da gergin bekleyiş gündelik yaşamın ertelenmesine neden olur. İktisadi, sosyal, toplumsal birçok alanda yaşanan duraksamalar beklenenin aksine kaygı seviyesini arttırır.
Seçim Atmosferi
Sayısız tahavvülün gerçekleştiği bu vetirede özellikle medyadaki yoğun haber döngüsü, sosyal medyada teyit edilmemiş haberlerin süratli yayılımı ve seçim propagandalarındaki yükselen seslerin sokaktaki gerilimi de yukarı çektiğini görmek lazım. Güven(lik)li binaların içinden pek belli olmayan, ancak toplu taşımada temas edilen bir omuzdan dahi hissedilen seçim sürecinin toplumsal haleti ruhiyesindeki tansiyon psikolojik sağlığımızın dengesizleştiğine delalet. Seçim sürecindeki bilgi kirliliği, ayrıştırıcı söylemler ve kutuplaştırma hoşgörünün yitimine, önyargılara ve çatışmalara neden olmakta. Bilhassa, adayların rekabet hazzıyla süreç değil sonuç odaklı tutumları kutuplaşmayı ve toplum içi çatışmaları alevlendirmekte. Psikolojik ve bedensel sağlığımızı tehdit eden pandemi, önce canları sonra güvenimizi çalan terör saldırıları ve asrın yıkımına neden olan, yarası taze depremler derken, sormak gerekir: Sadece bireyin değil, toplumun psikolojisi bu seçime ne kadar hazır? Seçim sonrası – kazanan ya da kaybeden temsiller fark etmeksizin – toplumun her kesimi temsili sağlanıp, yaraların sarılması mümkün olacak mı?
Yuval Noah Harari’nin 21. Yüzyıl İçin 21 Ders kitabından alıntı;
“Demokrasi Abraham Lincoln'ın, "Tüm insanları bir süre kandırabilirsiniz, birtakım insanları sürekli kandırabilirsiniz ama tüm insanları sürekli kandıramazsınız," prensibi üzerine kuruludur. Bir hükümet yozlaşmış ve insanların hayatlarını iyileştirmekten acizse, eninde sonunda yeterli sayıda vatandaş durumu idrak eder ve bu hükümetin yerine başkasını getirir.
Ancak hükümetin medya üzerindeki kontrolü Lincoln'ın mantığını boşa çıkarır çünkü bu durum vatandaşların hakikatin farkına varmasını engeller. Medyayı tekeline alan oligarşi tüm başarısızlıkları tekrar tekrar başkalarının üzerine atıp dikkati hayali ya da gerçekdışı mihraklar üzerine çeker.
Böyle bir oligarşide yaşadığınızda öncelik, sağlık hizmetleri ve çevre kirliliği gibi sıkıcı konular değil her daim patlak veren şu veya bu krizdir. Millet dış saldırılara ya da şeytani darbelere maruzken, dolup taşan hastaneleri ve kirli dereleri kim kafaya takar ki? Yozlaşmış bir oligarşi dur durak bilmeyen kriz selini bahane ederek egemenlik süresini dilediğince uzatabilir."
[1] Bruter, M.; Harrison, S. Inside the Mind of a Voter: A New Approach in Electoral Psychology; Princeton University: Princeton, NJ, USA, 2020.
[2] Bukchin-Peles, S., & Ronen, T. (2022). Linking Self-Control, Hope, Positivity Ratio, Anxiety and Handwashing Habits during the Coronavirus Outbreak. International journal of environmental research and public health, 19(14), 8859.
3 Harrison S. What Is Electoral Psychology? — Scope, Concepts, and Methodological Challenges for Studying Conscious and Subconscious Patterns of Electoral Behavior, Experience, and Ergonomics. Societies. 2020; 10(1):20