Ayşe Naz Hazal Sezen

Ayşe Naz Hazal Sezen

Cennete Tek Dönüş Yolu: AŞK

Aşkının ölümüyle şeytan yine yapayalnızdır, bir başınadır. Yazgısı değişmemiş, varlık hali tekerrür etmiş, ikinci kez cennetten düşmüştür. Oysa en başından beri kovulduğu cenneti değil, yaratacağı cenneti aramaktadır. Aşk bir yaratma istemidir. Benlik cehennemine bir moladır, istemli bir harekettir. Aşk yaşamın tüm acılarına ve temsili dünyaya bir ara; sürgünden azat, bir kalbe yerleşmektir. Kutsallığa yaklaşan özverili aşk, kederli kurbanın da acısına sahip olabilen, umut veren, lakin sonsuz işkence vaadinde bulunandır. İnsan da kendi bilincinden serazat, cehennemini cennet kılmak için âşık olur. Çekeceği işkenceleri bilse de kavurucu ateşler her zerresini sarsa da felaketlerle dört bir yandan örselense de fırlatıldığı bu dünyaya anlık cenneti aşkla getirir.

“Ben geceleri sesini duyup hüznünü kalbinde hissettiğin, niyeti ruhunu ruhuna açmak olan, rüyalarına giren, kimsenin sevmediği, insanı yoldan çıkaran, cennetin düşmanı olanım. Ama görürsün ki senin ayaklarına kapandım. Sana sadakat ve aşk yemini etmeye geldim, sana ilk gözyaşımı akıttım. Ne olur duy beni. Acı bana. Bir kelimenle yaşam cennet olacak. Seni deli gibi seviyorum […]” (II. Bölüm X. Kısım, s. 127)

Şeytanın Temsili

Tanrı’ya isyan eden ruh, cennetten düşen melek, kötülüğün ilk sembollü; “ışık veren” anlamından iftiracıya dönüşen Lucifer, Şeytan, Samael, İblis, Teufel, Demon, ya da Albız. Birçok mitoloji ve dinde şeytan üzerine konuşulmuş, yazılmıştır. Yetzer haranın (kötü eğilim) özdeşidir. İlk günahın işlenmesine sebep olan kötücül dürtünün temsilidir. Güzelliğinden dolayı kibirle dolduğu söylemiş, Tanrı dağından men edilmiş ve içindeki ateşle birlikte dünyaya hapsedilmiştir. Tanrı’yı sorguladığı için cennetin kapısı bu melek için kapanmıştır ve onu takip edecek herkesin yolu sonsuz ateşlerin içinde akıbetine ulaşacaktır.

Anlatılarda insanın kötü yanlarını, yaptığı hataları, ölümcül dürtülerinin altında yatanı ifade etmek için şeytan temsili kullanılmaktadır. İnsan içindeki kötülüğü insansallaştıramadığından şeytanlaştırmaktadır. Şeytan, dinler tarafından günah keçisi haline getirilerek dünyanın hâkimi insan aklanmış, günahsızlaştırılmıştır.  İşlenen bir suçun ardından “şeytana uymak” sözü binlerce yıldır süregelen aynı günahkâr anlatının, günümüz biçimi gibidir.  

İnsanın soru sormaya ve sorgulamaya başladığı dönemler ve eserlerde, şeytanın temsili günaha çağırandan bilgeliğin sembolüne dönüşür. Havva ve Âdem’i yasak meyveyi yemeye ikna ederek ilk günaha sebep olan yılan (şeytan) aslında insana bilincini/özgürlüğünü vermiştir, der Nietzsche. Bilim şüpheye dayanır, soru sormak bilgiye ulaşmayı sağlar ve şeytan ilk soruyu sorandır.

Lermotov’un İblisi

Şeytanın temsili ne kadar değişirse değişsin, cennetten düşmüştür bir defa. Lermotov şeytanı alışılmış temsillerinden sıyırarak, iblisi âşık vaziyetiyle bize yeniden sunar. Vrubel ve Makovsky ise tablolarıyla bu temsilin yarattığı hüzne merhamet uyandırır. Lermotov’un şeytanı* insani özelliklerle bezenmiştir, insanın şeytani özelliklerle bezenmesi gibi. Saf kötülüğün temsili anlatımdan ziyade yüzyıllar boyunca sürgün olan bir ruhun acısını, barınaksız kalmışlığını ve dünya çölünde biçare gezişini aktarmıştır. Diğer iblislerden farklıdır. Ölümsüzlüğü ile yapayalnızdır. Hala yücedir, doğaüstü güçleri vardır ancak sonsuz döngüde kötülükten dahi sıkılmıştır; acı çekmektedir, melankoliktir, sevgiye, değer görmeye ve yeniden cennete ihtiyacı vardır. Bu mucize, Kafkasya dolaylarında bulutların arasında süzülen melek “şeytan”ın, düğün gününde nişanlısını beklerken dans eden güzeller güzeli Tamara’yı görmesiyle gerçekleşir. Şiir, Gürcü prensesi gören şeytanın boş ruhunun Tamara ile dolduğu anı; cennetten kovulurken kaybettiği tüm değeri, sevgiyi, güzelliği nasıl hatırladığını anlatır. Tamara’yı gördüğü, dansını seyrettiği an şeytan için unutulmuş bir dilin yeniden konuşulması gibidir, ruhunda duygular uyanmıştır. İblis, Gürcü prensesi Tamara’ya âşık olmuştur. Aşk, onun için yeniden yaşamdır; kovulduğu cennete dönüş umududur; yalnızlık cehenneminden çıkıştır.

Tamara ve İblis

Şeytan, yeniden doğuş uğruna, Tamara’nın nişanlısının geldiği kervanın şakiler tarafından yağmalanmasına ve damadın ölmesine neden olur. Prensesin kalbi paramparçadır, misafirler ağlamakta, feryat figan çığlıklar tırmalamaktadır kulakları. Aniden, nereden geldiği belli olmayan, göze görünmeyen, kulağa duyulmadan ancak zihne fısıldayan bir ses duyuverir Tamara. Bu sıra dışı, hoş ses ona büyülü rüyalar vaat eder, rahatlamasına yardımcı olur. Tanrı inancı kuvvetli olan prenses, sabah uyandığında kötünün onu teskin ettiğinin farkına vararak, korunmak için manastıra kapanmak ister. Babası Tamara’nın manastıra kapanmasına razı olmasa da kızının korkudan doğan kaçma arzusuna teslim olur. Gerisingeriye İblis korucu melekleri aşmanın bir yolunu bulur ve manastırda Tamara’ya, aşkına ulaşır. Azizlere dua etmek isteyen prenses kendini kötülüğün temsili iblise ibadet ederken bulur. Hem ondan korkar hem onun acısına, hüznüne, yalnızlığına merhamet duyar, şefkat besler. Korkularına rağmen Tamara’nın zihnine, kalbine ve ruhuna sızan siluet ne gecedir, ne de gündüz. Tan vakti gibi gizemlidir. Nereden geldiğini, nasıl geldiğini bilinmez; tasviri görene kalmıştır. Prenses, İblis’in kendine neden âşık olduğunu anlayamaz, sorar: Niye bana âşık oldun?” -“Ah bilsem niye? Benim dünyamı cennete de cehenneme de çevirebilecek tek şey senin gözlerin. Seni dünyevi bir tutkuyla sevmiyorum, sonsuzluğun gücüyle seviyorum. Sen hüzün dolu ruhuma umut verensin.” diye cevaplar İblis. Diğer bir yandan Tamara, insanın dünyaya fırlatılışından önce düşen meleğin günahlarından korkar:

-“Sen bir günahkârsın, niye senin günahına, çektiğin ve çekeceğin çileye ortak olayım?”

-“Sana günahsızım.”

-“Ya Tanrı bizi lanetlerse, korkunç cehennem azabına çarptırırsa?”

-“İkimiz orda da birlikteysek ne gam!” (II. Bölüm X. Kısım, 128-132)

Kuvvetli Tanrı (iyilik) itikadı ile âşık olmaya başladığı İblis (kötülük) arasında kalarak günahkâr olmaktan korksa da Tamara geri dönemez artık. Âşık olduğu varlık şeytandır, şeytandan kaçsa da aşktan kaçamamaktadır. Sanırım, ölümsüz aşkı ona dokunursa öleceğini bilir de Tamara, yine gitmez. Şeytan/aşk kanındadır artık. Aldığı her nefesle iliklerine kadar zerk edilmektedir. Tamara kavuşabilmek için kötülük/şeytanlık yapmasından vazgeçmesini ister. Bu şekilde birlikte olacaklarına inanır, belki de kötülüğün sonlanışıyla, fani hengâmı birlikte yaşamanın mümkünlüğüne inanır…

Kibrinden dolayı boyun eğmeyerek cennetten sürülen, öfkesiyle intikam ateşi körükleyen Şeytan, içindeki kötülüğün üstesinden gelerek en lirik haliyle, aşkla yeminimi sunar sevdiğine.

“Yaradılışın ilk gününe,

ve son gününe, yemin olsun,

Tanrı’nın hükmüne ve küfre,

Ebedî hakikatin zaferine,

Sırtımdaki günahın keskin utancına;

Bu rüyanın kısacık şanına

Yemin olsun, seni bir kez daha görebilmenin lütfu üstüne

Yemin olsun cefaya ve saadete,

Yemin olsun aşkım üstüne, -

Vazgeçtim tüm intikam arzularımdan,

Vazgeçtim yılların gururundan;

Bugünden sonra hiçbir yalan vesvese

Musallat olmayacak hiçbir ruha;

Aradığım selamet,

Aradığım aşk, garâm,

Aradığım ‘En Üstün İyi’ye iman.” [ANHS1] 

            Şeytan aşk, umut ve mutluluk ile öper Tamara’yı, birlikte olurlar. İblis, cennetine kavuşmuştur yeniden. Kendi lanetinden kurtulmuştur. Nihayetinde bu kavuşma prenses için ölümcül olur. Şiirin başında İblisin tarifi gibi benzer betimlenen bir melek tarafından Tamara’nın ruhu cennete götürülür. Geriye güzel ve soğuk bedeninde son öpücüğün tebessümü kalır.

Aşk bir yaratma istemidir

Aşkının ölümüyle şeytan yine yapayalnızdır, bir başınadır. Yazgısı değişmemiş, varlık hali tekerrür etmiş, ikinci kez cennetten düşmüştür. Oysa en başından beri kovulduğu cenneti değil, yaratacağı cenneti aramaktadır. Aşk bir yaratma istemidir. Benlik cehennemine bir moladır, istemli bir harekettir. Aşk yaşamın tüm acılarına ve temsili dünyaya bir ara; sürgünden azat, bir kalbe yerleşmektir. Kutsallığa yaklaşan özverili aşk, kederli kurbanın da acısına sahip olabilen, umut veren, lakin sonsuz işkence vaadinde bulunandır. İnsan da kendi bilincinden serazat, cehennemini cennet kılmak için âşık olur. Çekeceği işkenceleri bilse de kavurucu ateşler her zerresini sarsa da felaketlerle dört bir yandan örselense de fırlatıldığı bu dünyaya anlık cenneti aşkla getirir.

* Mikhail Lermontov’un “İblis” şiirini tamamlaması yaklaşık 12 yıl sürmüş, ilk kez 1841 yılında basılmıştır.


 [ANHS1]Eğer çok uzun olursa, şiirin bu yemin kısmını çıkarabilir. Teşekkür ederim. J

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşe Naz Hazal Sezen Arşivi