Ayşe Naz Hazal Sezen
Bir Korona Gerçeği: Yası Tutulamayan Kayıplar
Yas her birey için öznel yaşansa da başkaları tarafından anlamlandırılmaya da ihtiyaç duyar. Ölü ardından gerçekleştirilen toplaşmalar gidenin yolculuğu anlamlandırmak, kalanın ontolojik kaygılarını azaltmak için mutenadır. Ölüye gösterilen hürmet, kaybı yaşayanlara da gösterilen saygı olarak yorumlanır
Gidenler ağıtsız kaldı, kalanlarsa vedalarından mahrum.
Yaşamın varlığı ölümün varlığını da yanında getirir. Yaşayan her şeyin bir gün öleceğini ve kendisinin de kısıtlı bir yaşam süresine sahip olduğunu bilmek insana mahsus bir özelliktir. İnsan kaybın yaşamın ayrılmaz bir parçası olduğunun farkındadır. Ölüme dair bu farkındalığı hayatın ve zihnin istikrarı için başarılı savunma mekanizmalarıyla bastırılır. Yaşamın doğal akışını sürdürürken kayıp oluşturabilecek ve akışı bozacak bir tehditle zaman zaman karşı karşıya kalınmasıyla ya da sevilen birinin ölümüyle matem ortaya çıkar. Değer verilen, sevilen birinin ölümü ardından kayıp yaşamış bireylerin verdikleri bilişsel, duygusal ve davranışlar tepkiler ise yastır. * Yaşam döngüsüne bir müdahale sonucu doğan yas sürecini her birey kendine özgün deneyimler. Yaş, kültür, cinsiyet, sosyal destek, kişisel geçmiş, manevi inançlar ve kaybın doğası gibi etmenler yas deneyimi etkiler.
Kaybın Ardından Yas Tutmak
İnsan gündelik yaşamında savunma mekanizmalarıyla bastırdığı ölüm farkındalığının yaşanılan kayıpla birlikte bilinç düzeyine gelişinin sıklaşması ve duygusal var oluşun yaralanması gibi sebeplerle, iç dünyası ile dış gerçeklik arasında kurduğu durağan ilişkiyi kaybeder. İç dünyası ve dış gerçeklik arasında yeniden uzlaşmaya varmak için verdiği psikolojik yanıt yas tutmaktır. İnsanın kendi varlığını anlamaya, sevdiğinin yokluğu kavramaya çalıştığı yas tutma süreci çetin ve çekişmeli bir vetiredir.
İnsanlar birbirlerinin yas tutma süreçlerine destek olabilmek, acılarının azalmasına yardım sunabilmek ve birlik kalabilmek için ölümün ardından prososyal davranışlar sergilerler. Yuğ, cenaze, matem** töreni gibi ayrılık ve anma törenleri hem yasın sağlıklı tutulması sağlar hem de toplumun birlik içinde kalmasına yardımcı olur. Ölümü yaşamdan koparmaktan ziyade bir döngü içinde ontolojik bir rejim değişikliği olarak yorumlayan bu törenlerdeki eylemlerin çoğu göründüğünden derin anlamlara sahiptir. Mesela, ölenin adına helva dağıtılması. Türk halklarının inancında sağlamlığın ve dirliğin kaynağı sayılan helva, kaostan evrene geçişin simgesi olarak cenazeye gelenlere dağıtılırdı. Ölen kişinin ardından üç ile yedi gün içinde ölü aşı dağıtılır, mevlit düzenlenir, dualar okunur, yas süreci birlikte ve derin maneviyatla yaşanır.
Patolojik Yas
Kaybın nasıl yaşandığına bağlı olarak yas tutma sürecinin aksaması, tam yaşanamaması ise yası, patolojik yasa dönüştürebilir. Normal yas, kaybın yaşanmasıyla eş zamanlı olarak ortaya çıkan duygusal, bilişsel ve davranışsal tepkilerdir. Gecikmiş yas ise kayıp sonrasında bazı tepkilerin gösterildiği ancak ortaya çıkan tepkilerin yeterli olmadığı durumlardır. Yas sürecinin uygun yaşanamadığı durumlarda, yaşamın ilerleyen dönemlerinde ağır ve uzun sürecek yas ortaya çıkabilir. Korona pandemisi sebebiyle bir yılı biraz aşan bir sürede sadece Türkiye’de elli bine yaklaşan ölüm sayısına bakılacak olursa, birçok hane hala yas sürecini yaşıyor olmalı.
Ritüelsiz Kalan Ölümler
Öyle bir dönem içindeyiz ki, akrabalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız koronavirüs pandemisinde kayıp verdiler ve bizler son vedalardan izole kaldık. Sadece sevdiklerimizden değil, yas süreçlerinden de izole edildik. Üst komşularımızın eşi, kızı ve kardeşi vefat etti, baş sağlığına gidilemedi. Arkadaşımızın dedesi vefat etti, helvası dağıtılamadı. Ebeveynlerimiz son yolculuğuna uğurlandı, karantinadan dolayı evlatlar son vedaya katılamadı. Yasın sağlıklı sürdürülmesine destek olan mevlitler yapılamadı, dualar okunamadı, omuz omuza verilip ağlanamadı, ağıtlar yakılamadı. Geride kalanın acısı azaltacak, maneviyatını kuvvetlendirecek, bu gidişi anlamlandırmasını sağlayacak hiçbir tören gerçekleştirilemedi. Bazı ölümlerin yıl dönümü geldi de ne hala yedisi için toplanıldı ne kırkı için. Gidenler ağıtsız kaldı, kalanlarsa vedalarından mahrum.
Yas her birey için öznel yaşansa da başkaları tarafından anlamlandırılmaya da ihtiyaç duyar. Ölü ardından gerçekleştirilen toplaşmalar gidenin yolculuğu anlamlandırmak, kalanın ontolojik kaygılarını azaltmak için mutenadır. Ölüye gösterilen hürmet, kaybı yaşayanlara da gösterilen saygı olarak yorumlanır. Anadolu topraklarında ölünün ardından toplaşmak hürmet göstergesiyken, cenazesine katılmamak da unutulmayacak bir riayetsizlik olarak kabul edilir. Kaybı görmezden gelinmiş kişi, görmezden gelenlere saygısını kaybeder. Birçoğumuzun kulağında çınlayan bir küstük hikayesi vardır, o benim annemin cenazesine gelmedi, dedemi son yolcuğuna uğurlamadı, gibi kırgınlıklarla anlatılan.
Ötekinin kaybına saygı toplumun birliğidir
Ötekinin kaybına saygı, toplumun dirlik ve birliği açısından oldukça önemlidir. Kayıpların ardından gerçekleştirilen anma törenleri, kayıpların ne denli önemsendiğinin, dolayısıyla riayetin göstergesidir. Yas sürecine herkes ortaktır. Herkes birdir, birbirinin acısına saygılıdır. Toplu için anlamlı kişilerin, saldırıların ve doğal afetler gibi travmatik kayıpların ardından ilan edilecek ulusal yas, kayıplar için anma törenleri, yıl dönümlerini onları anmak, adlarının yeniden zikredilmesi ötekinin kaybına duyulan hürmeti göstermek, yası yaşayan toplumun bu can yakan süreci atlatabilmesine yardımcı olur. Lakin anma töreni, anıt dikme gibi yolculuğun ve ölümün anlamlandırılmasına katkı sağlayan sembollerin yoksunluğu birlik ve bütünlük duygularını yıkıma sürükler. Acısına saygı duyulmayan, acısı paylaşılmayan birey gelecekte kaybına saygı duymayanlara da riayet göstermez olur.
Toplumsal Yas Nerede?
Koronavirüs pandemisinde, insanlar ölülerinin ardından bir cenaze için dahi toplaşamazken, çeşitli kongreler, sunumlar, kutlamalar sebebiyle bir araya gelenler ötekilerin kaybına saygı göstermemiş oldular. Bu topraklarda Koronavirüs sebebiyle ölenlerin sayısı elli bine yaklaşırken hala toplumsal yas ilan edilmedi. Ölümler rakamlarla sembolize edilirken, toplumsal yas sembolleri sunulmadı. Ancak, dünyanın genelinde aynı durum yaşanmıyor. Londra’da her kayıp için Ulusal Koronavirüs Anıtı Duvarı’na yüz elli bin kalp çizildi. Portekiz Kovid-19 sebebiyle hayatını kaybedenler için ulusal yas günü ilan etti. Almanya, seksen bin kaybı için özel anma töreni düzenlendi. Bunlar ve benzeri örneklerinde devletler, vatandaşlarının yas tutma süreçlerinin daha sıhhatli geçmesi ve ulusal birliği de hissettirmek için kayıpların ardından saygılarını törenler ve anıtlarla sundular.
Yüz Binlerce Kişi Yas Sürecinde
Kaybın ardından yaşanan yas sürecinde depresif tepkilerin ortaya çıkması oldukça normaldir. Bu belirtilerin belli bir zaman içinde azalarak kaybolması beklenir. Ancak yasın tutulamaması ya da gecikmesi kişide sosyal, kişisel ve mesleki işlevselliğin giderek bozulmasına neden olur. Koronavirüs pandemisi sürecinde kayıplarımızın sayısı elli bine yaklaştı. Bu elli bin sadece bir sayı değil, birilerinin annesi, babası, kardeşleri, dostları veya komşuları. Bir kayıp, yas sürecine girecek en az iki, üç kişi demek. Şu an yüzbinlerce kişi kayıplarının ardından yas sürecini gerektiği gibi yaşayamıyor olabilir. Sevdiğine son bir veda mahrumiyetiyle kaybın gerçekliğini sorgulanırken, medyaya da yansıyan kayıpları anmak için olmayan bu toplanılmalar karşısında muhtemelen kayıplarına saygı duyulmadığını hissediliyor.
Değer verdiklerini helvasını dağıtarak, duasını okutarak, ağıtını yakarak anamayan bireylerin yas süreçleri normal kabul edilenden uzun sürecektir. Bunca kayba rağmen yas tutulmasının göz ardı edilmesi, uzayan yas sürecine gelecekte öfke ve hiddetle tezahür edebilir. Cenaze ve anma törenleriyle insanın yolculuğunun anlamlandırıldığı toplaşmalar yapılamazken yönetimlerin pervasız tutumu, kayıp vermiş herkesin yas süreçlerini yaralamaya devam ediyor. Oysa, duvara çizilen bir kalbin cılız görünüşü, yas sürecinin kudretli bir yaveri ve tüm ömre tezahür edebilecek patolojik yasa karşı koruyucu olabilirdi.
*Kayıp, melankoli ve yasa bilimsel bir açıklık getiren ilk kuramcılardan biri olan Freud, yasın sadece ölüme tepki olarak ortaya çıkmadığı, kaybedilen değerler ve durumlar için de ortaya çıkabileceğini vurgulamıştır.
** Matem kelimesi, “sevince veya kedere yol açan bir olay dolayısıyla bir araya gelmiş erkek veya kadınlar topluluğu” anlamından zamanla ölenin ardından hissedilen derin üzüntüyü ifade haline gelmiştir.