Abdullah Biricik
Türk Futbolu ve Liyakat
Galatasaray, Manchester United maçından önceki son lig sınavında evinde Ankaragücü’nü konuk etti. İstatistiklere bakılınca Galatasaray’ın farklı kazandığı zannına kapılabilirsiniz ancak Galatasaray çok zor geçti başkent ekibini.
13’ü isabetli 36 şut çekti kaleye Galatasaray ve rakip ceza sahasında 53 kez topla buluştu. Son derece yüksek istatistikler bunlar. Karşılaştırma yapmak gerekirse 2 hafta önce 4 gol attığı Samsunspor maçında, rakip ceza sahasında 20 kez topla buluşabilmiş, 5’i isabetli 12 şut atabilmişti Galatasaray.
Bu maçı neredeyse üç kat yüksek istatistik ile 2-1 kazanabildi Galatasaray. En önemli ve anlamlı detay ise Galatasaray’ın geriye düştüğü bir maçta geri dönmeyi başarmasıydı. Geri dönüşler her zaman yüksek bir motivasyon ve takımdaşlık oluşturur. Galatasaray’ın da yeni transferleri ve adaptasyonları düşünülürse, oldukça büyük bir kazanım söz konusu.
Molde maçında da geri dönmeyi başarmış adını Şampiyonlar Ligine yazdırmıştı Galatasaray. Sezon başından beri hazır olmayan ve aldığı sürelerde istenen seviyeyi yakalayamayan Wilfried Zaha, sezon boyunca izleteceği Zaha’nın küçük bir fragmanını sahneledi. Büyük bir hayranlıkla izletti kendisini sporseverlere!
Çalımlar, slalomlar, dar alanda kısa paslar, oyunu açan uzun paslar ve muazzam bir gol ile adeta kısa bir resitale imza attı Zaha. Salı günü oynanacak Manchester United maçının en önemli figürlerinden birisi olabilir!
Kalitesini üst düzeyde sahaya yansıtan diğer iki isim de Torreira ve yeni transfer Davinson Sanchez’di. Bu oyuncular lig standartının çok üstünde oyuncular ve nerdeyse her maçta fark yaratıyorlar.
Hafta içinde Fenerbahçe’ye mağlup olan Başakşehir’de Teknik Direktör Çağdaş Atan, Galatasaray ve Fenerbahçe’nin kadro kalitesinden ve fark yaratan oyuncularından bahsetmiş, ne kadar güçlü olduklarına -ve çaresiz kaldıklarına- vurgu yapmıştı.
Çağdaş Hoca haklı!
Her iki takım da çok iyi transferler yaptı ve rakipleri ile olan kalite farkını açtı.
Bu durum Türk futbolu adına çıkış yaratabilecek bir durumken birden “fark açıldı play-off gelsin” saçmalıkları ile diğer kulüplerin benzer bir çalışkanlık sergilemesi gerekliliği yerine, kaliteyi yakalayanların cezalandırılacağı bir öneri atıldı ortaya.
Liyakatsizliğin medyada ve spor dünyasında zirve yaptığı bir dönemde hiç de şaşırtıcı olmayan bir durum bu aslında. İddiayı ortaya atan isim ise; futbolculuğunda maksimum Fenerbahçe forması giyebilmiş, teknik direktörlük macerasında Fenerbahçe’den kovulmuş ve Vanspor’u çalıştırabilmiş, “futbol otoritesi” olarak lanse edilerek ekranları parselleyen Rıdvan Dilmen!
Dolu tribünlerle Türk futboluna değer katan Bursa, Eskişehir, Sakarya, İzmir gibi şehir kulüplerinin yanlış yönetici profilleri ve hakem hatalarıyla küme düştüğü, yatırım yapılan seyircisiz belediye takımlarının şampiyon olabildiği, yayın ihalelerinin pazarlanmasının ve seyir zevkinin yerle yeksan edildiği, futbolun tempo ve seyir kalitesini düşürüp, maçların skorlarına etki eden hakemlerin hala görev yaptığı, zeminlerin yeşile boşandığı sayısız argümana gözlerini yumup kaliteyi yakalayan kulüplere play-off önerenleri tarih affetmeyecektir.
İspanya’da namağlup şampiyon olabilen Real Madrid ve Barcelona gibi takımlara kimse play-off önermiyor. Almanya’da Bayern Münih ve Dortmund kulüpleri arayı açıyor kaygısında değil hiç kimse.
Aksine güçlenen bu kulüpler o ülkelerin uluslararası platformlarda rekabet edebilmesini, puan ve döviz kazanmasını sağladığı gibi, ligin kalitesini arttırarak rekabet etmek isteyen diğer kulüplerin de çıtayı yükseltmesini sağlıyor.
Spor paydaşları ve futbolu yöneten yöneticiler Türk futboluna değer katmak istiyorlarsa olaya bu pencerelerden bakmalıdır.