Necdet Saraç
SU VE TOPLU TAŞIMA ZAMLARI GERİ ÇEKİLMELİ
Ne söylenirse söylensin iktidarın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı başta olmak üzere CHP’li bütün belediyelerden intikam almak istediği kesin!
İktidarın İmamoğlu’nu zor durumda bırakmak ve itibarsızlaştırmak için her yolu denediği de kesin!
Hatta bu öyle bir kesinlik ki, Erdoğan’ın Ulaştırma Bakanlığı İstanbul Büyükşehir’e “ders” vermek için metro hattı işaretinde işi “M” yerine “U” harfi işareti kullanmaya kadar getirdi…
Enerjide ve elektrikte ortaya çıkan fahiş zamların belediyelerin enerji giderlerini ve maliyetlerini olağanüstü arttırdığı ve giderlerin mevcut gelirlerle karşılanamadığı da kesin! Ayrıca, gelir-gider dengesi için toplu taşımaya ve suya zam yapmanın yalnızca İBB ya da CHP’li büyükşehirlerle sınırlı olmadığı, AKP’li büyükşehirlerin de zam yaptığı kesin!
Ve tabii ki asıl kesin olan, yaşanan büyük ekonomik krizin sorumlusunun yerel yönetimlerin değil, merkezi iktidarın olduğudur!
Bu anlamıyla Ekrem İmamoğlu’nun zamlar öncesi UKOME’de İBB’yi bloke eden iktidara yönelik "İETT’yi, metroyu, deniz ulaşımını, taksi, dolmuş ve otobüs esnafımızı batırmaya yönelik kararlara imza atanları kınıyorum” isyanını da, zamlar sonrası İBB Sözcüsü Murat Ongun’un “karar tüm tarafların oybirliği ile alındı" açıklaması da yalan değil! Ama bu gerçekler “Bir yerden sonra zam kaçınılmaz” söylemini kabul etmemizi zorunlu kılmadığı gibi, “zam dışında başka bir alternatif yok mu” sorusunu da ortadan kaldırmaz!
TEMEL YURTTAŞLIK HAKKI
Yoksulluğun derinleştiği, asgari ücretin ortalama ücrete dönüştüğü, ülkenin yüzde 90’nının açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşadığı ve derinleşen ekonomik krizin gündelik alışkanlıkları da kaçınılmaz bir şekilde değiştirdiği, Metropoll’ün son yaptığı araştırmaya göre Türkiye’nin yüzde 50,3’ünün yemek öğünlerini azalttığı, et yemeyi, evi ısıtmayı bırakanların ve daha az çamaşır yıkayanların oranının yüzde 50’nin üzerine çıktığı bir ortamda, zam yapılan ürünler ya da hizmetler bugün temel insan hakkına dönüşmüştür.
Uzunca bir süredir kullanımının temel bir yurttaşlık hakkı olduğu ortak bir kabule dönüşmüş olan suyun yanı sıra, bugün elektrik ve doğal gaz da su gibi temel yurttaşlık hakkına dönüşmüştür. Tıpkı telefon, internet kullanımı ve toplu taşıma tam da bu çerçevede hem yurttaşlık hakkı hem de bir kamu hizmetine dönüşmüştür.
Kentleşen ve küreselleşen bir dünyada yaşamak için vazgeçilemez, “temel tüketim maddelerine” dönüşen bu ürünler ve hizmetler birer yurttaşlık hakkına dönüştüğü için sosyal bir devlette ve sosyal devletin doğrudan yansıması olan yerel yönetimlerde ticari ve kar amaçlı kullanılmaz!
Bu nedenle zamların gerekçesi haklı da olsa, sosyal demokrat belediyeler bu haklılığın arkasına sığınamaz. CHP’li 11 Büyükşehir Belediyesi’nin son birkaç aydır ısrarla öne çıkardığı, “Akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin kaldırılması, belediye hizmetlerinde kullanılan enerjinin devlet tarafından sübvanse edilmesi” talebinin iktidar tarafından “duyulmaması” da acı gerçeği değiştiremez! Çünkü yapılan bir hesaplamaya göre 4 kişilik bir ailenin aylık toplu taşıma masrafı son zamlarla birlikte 2 bin 421 liraya yükselerek, aylık hane gelirlerinin neredeyse yüzde 30’una ulaşmıştır…
Yoksulluğun dayanılmaz boyutlara vardığı bu ortamda, İBB başta olmak üzere bütün büyükşehir belediyeleri harcama kalemlerini değiştirerek, toplu taşımayı ve suyu kendi olanaklarıyla sübvanse ederek yaptıkları zamları geri çekmelidir!
CHP’li belediyeler “2019 Yerel Seçim Bildirgesi”nde yer alan “Yurttaşların ihtiyaçlarına dönük olmayan gereksiz harcamalara, israfa son vereceğiz. Tüm kamusal kaynakları, halkın ihtiyaçları ve talepleri doğrultusunda kullanacağız. Barınma, gıda, ulaşım gibi gündelik hayatta ihtiyaç duyulan tüm alanlarda, daha kaliteli hizmeti, daha düşük fiyata sağlayacağız. Hiçbir çocuğun aç kalmasına izin vermeyeceğiz. Toplu taşımayı ucuzlatacağız, ücretsiz toplu taşıma olanaklarının yaygınlaştıracağız” şeklindeki yaklaşıma ve bu bildirgenin ruhuna uygun çözüm önerileri geliştirmelidir…
Çünkü biliyoruz ki, sosyal belediyeciliğin ilk önemli örneklerini ortaya koyan CHP belediyeleri bugün “olmaz” denilen birçok sosyal belediyecilik modelini dün hayata geçirmişti; Ahmet İsvan’ın İstanbul Halk Ekmek uygulaması gibi, Vedat Dalokay’ın ücretsiz toplu taşıma modeli gibi ya da tıpkı bugün Ovacık’ta olduğu gibi Murat Karayalçın’ın 1990’nın başlarında Ankara’nın yoksul semtlerinde belli saatlerde de olsa toplu taşımayı ücretsiz yapması gibi. Osman Özgüven’in Dikili de “ücretsiz su” modeli gibi…
Dün yapılan bugün daha iyi yapılabilir!