Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi neyi sembolize ediyor?

ODTÜ’lü bir genç TOMA’ların önüne oturmuş Jean-Jacques Rousseau’nun ‘Toplum Sözleşmesi’ kitabını okuyordu. Semazenin dansı gibi bu tür sessiz direnişlerin etkisine daha önce de tanık olmuştuk. Neden bir genç Toplum Sözleşmesi ile mesaj vermeye çalışıyordu? Rousseau toplum sözleşmesinden söz ederken neyi anlatıyordu?

Rousseau “Madem hiçbir insanın, benzeri üstünde doğal bir yetkisi yoktur ve madem kaba güç bir hak yaratmaz, öyleyse insanlar arasında her çeşit haklı yetkenin temeli olarak, kala kala yalnız sözleşmeler kalıyor. Temel sözleşme, doğal eşitliği ortadan kaldırmak şöyle dursun, tam tersine doğanın insanlar arasına koyduğu maddesel eşitsizlik yerine manevi ve haklı bir eşitlik getirir. İnsanlar güç ve zekâ bakımından olmasalar da sözleşme ve hak hukuk yoluyla eşit olurlar” diyor.

Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesiyle başlayan eylemlerle meydanlardan “Hak, hukuk, adalet” sesleri yükseliyor. Kamuoyunun gücünü yeniden hatırladığı tarihi bir süreçten geçiyoruz. Daha önce yurttaşlık kavramı üzerinde durmuş, acaba yurttaş olarak haklarımızı, gücümüzü mü unuttuk diye bir yazı dizisi yapmıştık. ODTÜ’lü gencin hepimize Toplum Sözleşmesi’ni hatırlatması bu anlamda önemli. Biz de Rousseau’nun sözünü ettiği sözleşmenin ne olduğunu Marmara Üniversitesi hukuk profesörü Tolga Şirin’le konuştuk.

ydu3mpbrr4qe1.jpeg

Üniversite gençleri direnmeye devam ediyor. ODTÜ’te bir öğrenci TOMA’ların önünde Rousseau’nun ‘Toplum Sözleşmesi’ kitabını okuyordu. Toplum Sözleşmesi kitabı bu sessiz direniş için sizce iyi seçilmiş bir eser miydi?

Evet, bunun iyi bir kitap olduğunu düşünüyorum. Rousseau, hem Fransız Devrimi’nin radikalleri olan Jakobenlerin, hem de Türk Devrimi’nin öncü isimlerinin esinlendiği başlıca filozoflardan biri. Bu eserin Mustafa Kemal Paşa tarafından da dikkatle okunduğunu biliyoruz. Hatta 1921 yılının sonunda TBMM'de yaptığı uzunca bir konuşmada o zamanki Türkçeyle “Mukavele-i İçtimaiye” denen bu esere atıflar yapar, hatta “Jean Jacques Rousseau'yu baştan nihayete kadar okuyunuz. Ben bunu okuduğum vakit, hakikat olduğuna kail oldum” diye öneri getirir.

Eylemlerin ruhuna koşut olan bu öneri, dikkate alınmış görünüyor.

tolga-sirin.jpg
Tolga Şirin

Peki Toplum Sözleşmesi neyi sembolize ediyor?

Toplum sözleşmesi kavramı o yıllarda felsefi bir akıl yürütme biçiminin varsayımsal temelini oluşturuyordu. Devletin, toplumun bir mutabakatıyla kurulduğu varsayımı üzerinden devlet öncesi toplumsal yapılara dair akıl yürütülüyor ve bu çerçevede devletin işlevine dair yanıtlar veriliyordu. Benzer kavramı Hobbes ve Locke gibi filozofların eserlerinde de görüyoruz. Fakat Rousseau, onların güvenlik veya özgürlük temelli çıkarımlarından farklı olarak bu kavramı eşitlik perspektifiyle kullanıyordu. Rousseau’ya göre, toplum sözleşmesi bireylerin kendi haklarını tek bir egemen güce değil, kolektif bir iradeye devretmeleriyle oluşur. Bu, Hobbes’un mutlak egemen fikrinden farklıdır çünkü egemenlik devredilemez ve halkın ortak iradesiyle şekillenir. Locke’un liberal sözleşmesinden de farklıdır, çünkü Rousseau’da halk iradesi yalnızca toplumsal iyiliği hedefler ve bölünemez. Rousseau, sözleşmenin herkesin eşit haklara sahip olduğu bir toplumu yaratması gerektiğini savunur. Locke’un mülkiyet hakkı temelli sözleşmesinden farklı olarak, Rousseau mülkiyetin toplumsal eşitliği bozan bir unsur olduğuna dikkat çeker. Kısacası, Rousseau’nun sözleşme teorisi, halkın ortak iyiliği sağlamak için egemenliği devretmeden oluşturduğu kolektif irade fikrine dayanır.

Yeni bir toplum kurma ereğiyle ilgilidir, diyelim.

Meydanlardan yükselen talep; özgürlük ve adalet. Rousseau “Özgürlüğünden vazgeçmek, insan olma niteliğinden, insanlık haklarından, hatta ödevlerinden vazgeçmek demektir. Böyle bir vazgeçme insanın yaratılışıyla uzlaşmaz diyor. Bu patlama da bunun göstergesi diyebilir miyiz?

Bu sözle Rousseau, bireyin özgürlüğünü terk etmesinin hem doğasına hem de ahlaki değerlerine aykırı olduğunu belirtir. Bireyin özgürlüğü, insan olma niteliğinin vazgeçilmez bir parçası olduğunu varsayıyor ve hiçbir meşru sözleşme bu hakkı ortadan kaldırmamalıdır diye düşünüyor.

Buradan bakarsak aslında kitlelerin tepkisi, başlıca insan hakları metinlerinde doğuştan sahip oldukları vaaz edilen haklara saygı gösterilmemesinin yarattığı hayal kırıklığı ve öfkenin bir uzantısı sayılabilir tabii ki.

Haklar doğuştan var mı yok mu emin değilim ama bu yönde bir iddia varsa ve bu iddia sadece zengine ve muktedir olana çalışıyorsa, orada eşitsizlik vardır ki tepki, bir ölçüde bu eşitsizliğe… Bu açık…

Rousseau “Ne çeşit bir yönetim olursa olsun, yasayla yönetilen bir devlet bence cumhuriyettir” diyor. Peki hukukun uygulanmadığı, bir telefonla kararların değiştirildiği ya da soruşturmanın gizliliği ilkesinin yok sayıldığı ve kamuoyuyla anında paylaşıldığı bir düzenin adı nedir?

Rousseau perspektifinden konuşacak olursak despotizm ve tiranlıktan bahsedebiliriz. Zira ona göre yönetme gücünü zorla ele geçirene Tiran, egemen gücü zorbalık ve düzenle kendine mal edene de despot denir. Tiran, yasalara göre yönetme hakkını yasalara aykırı olarak kendine mal eden kimsedir. Despot ise, kendini yasaların üstüne çıkaran kişidir. Demek ki, Tiran despot olabilir; despot ise her zaman tirandır.

Toplum Sözleşmesi’nde önemli olan unsurlardan biri de kamuoyu. Kamuoyu baskısını eylemlerde ve boykot kararında da görüyoruz. Kamu sizce daha önce gücünü mü unutmuştu?

Rousseau'nun kamuoyu kavramı, halkın ortak iradesini ve toplumsal iyiliği temsil eder. Kamuoyunun gücü, toplumsal sözleşmenin meşruiyetini sağlayan unsurlardan biridir. Eğer kamuoyu bastırılmış, yönlendirilmiş ya da unutturulmuşsa, halkın kendi iradesini ortaya koyma yetisi de köreltilmiş demektir. Eylemler ve boykot kararları, halkın örgütlü kesiminin bu yetisini yeniden hatırladığı ve kullanmak istediği anlamına gelir.

Rousseau’nun perspektifinden bakarsak, bu tür hareketler, halkın sadece dört beş yılda bir sandığa indirgenen egemenlik anlayışını reddedip o hakkını bizzat geri kazanma arzusunun bir ifadesidir. Özellikle toplumsal eşitliğin ve adaletin sağlanamadığı durumlarda, kamuoyunun gücünün hatırlanması ve harekete geçmesi doğal bir tepki olarak görülebilir.

Meydanlarda binlerce insanın “Hak, hukuk, adalet” diye bağırmasını bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben bunu anlamlı buluyorum hatta kişilerin kendi kendilerini yönetme isteğine, dayatmalara rağmen sahip çıkma anlamına geldiğini düşünüyorum. Fakat bu haklı talepler, daha iktisadi taleplerle de birleşmeli diye düşünüyorum.

Adaletsizliğe karşı çıkılıyor, bu son derece anlamlı. Fakat adalet fikrinin daha metafizik bir yöne kaymaması ve biçimci kalmaması için en azından sosyal yönünü (sosyal adalet) bünyesine alması ve eşitlikçi bir anlam kazanması gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Eda Yılmayan Arşivi