Aytuna Tosunoglu
O GECE
O gece ne oldu?
O geceyle ilgili hiçbir veri yok, benim elimde. Nereden olsun ki? Herkes gibi, o gece televizyonun karşısında bulanık bir anın başladığına şahit oldum, o kadar. Devamında bir izleyen olarak, sinirlenmek yerine anlamaya çalıştım. Çünkü işim bu. İletişim çalışmaları insanın bir mesajı oluştururken, paylaşırken ve yorumlarken nasıl davrandıklarını anlamaya çalışır, insan deneyiminin merkezi olarak iletişime odaklanır.
Konuyla ilgili izleyici, konu merkezindeki kişinin bir açıklama yapmasını beklerken, o, bir televizyon programı sunucusuna, sunucunun cep telefonunun mesaj gönderme marifetiyle ilettiği sorusuna cevaben, “Adam kazandı” diyerek/yazarak seri halde iletişim kazası yaptı. Bir kazanın ardından her şey eskisi gibi olabilir miydi…
Olmadığını gördük. Kendi kendisiyle özdeşleşemeyen, kendinden farklı “görünen” bir insanın o ana kadar topluma ilettiği tüm mesajları bozuma uğrattığına tanık olduk. Ağzımızda kekremsi bir tat… Özgün bir varlık olan Muharrem beyin (ki herkes özgündür) ne söylediğinin ne yaptığının pek de farkında olmadığını anladık.
Sabırsız, bencil ve hırslı insanların eline bir fırsat geçtiği zaman bağıra bağıra anlattıkları şey gerçeklik ve kurmaca düzeyinde karşımıza aynı anda çıkan bir gereksizlik durumudur. Bu insanların, işini bilenler tarafından kullanılmaya yatkın oluşu ve bir tasarı aşamasından sonra yürürlüğe sokulması mümkün olur. Ülkemizde bütün bilgi ve haber ağlarının aynı anda bir duruma yoğunlaştığını düşündüğünüzde –ki iktidar bunu kendisi için, sabırsızca, bencilce ve hırsla yapagelmekte- soyutlanmış bir an’a indirgemek suretiyle sıra dışı olayların ortaya çıkmasını engellediğini görebiliriz. Bu durumda, eş zamanlılık kusursuz bir ikna aracına dönüşür, elbette.
O gecenin, “o gece” olarak yaşanması üzerinden insana mantıklı görünen şey anlaması kolay/onaylaması zor bir insan davranışının açığa çıkması olmalıdır. Sabırsız, bencil ve hırslı bir insanın iktidar talebi geri çevrilmelidir.
Yeni gelen nesil, bizlerin yatırım yaptığı, kafa patlattığı düşüncelerin ne yanından ne kıyısından geçiyor. Sanal alemde tecrübe ettikleri özdeşleştirme oyunları ve interaktif olasılaştırma süreçleri bizlerin uzun yıllara dayalı deneyimlerimizi solladı ve daha bütüncül, daha duru bakıyorlar, hayata… Oldukları gibi görünüp, göründükleri gibi oluyorlar. Şimdinin politika yapıcıları içinde iletişim bilimlerinin de olduğu –ama eleştirel bir yaklaşım getirerek- gerçek zamanlı bir doğrultuda davranmaları gerek. Daha anlaşılır olmak için örnekleyeyim: Bir insan olayları çarpıtıyorsa hırslı bir yalancıdır. Bir insan geçen zamanda savunduğu şeylerin tam tersini savunuyorsa, yalancı, komplocu ve çıkarcıdır. Tüm “safları sıkılaştırma” çabaları, hayvanların kendi bölgesine kokusunu bırakmak için işemesiyle aynı şeydir. Daha güçlüsü geldiğinde bu defa başkası işer. Gençler artık bunun bir fayda sağlamadığını, ortalığın koktuğunu anladı. Bir de sponsor kim, diye soruyorlar.
Ya biz?…