Kerem Kırçuval
Muhalefetin dayanılmaz hatası
Tamam inandırıcı gelmiyor muhalefetin kaybetmesi, tamam tanrılar hâlâ kurban istemeye devam ediyor, tamam akortsuz davulcular savaş sesleri çıkarıyor, kurnazlar köşe başlarını tutmuş fırsat bekliyor.
Hepsine tamam da ya memleket?
Tanrılara verilecek kurbanla sorun çözülseydi bin yıldır bu şölen devam eder miydi? Tanrılar daima kurban ister. Mesele kurban olsaydı, tek başına Hz. İbrahim şeytana uyup oğlu İsmail’i boğazlayacak bu da dinler tarihine kara gün olarak geçecekti.
Ya hakikat?
Savaş tamtamlarını çalanlar, kendi gürültüleri içinde o kadar sağır ki… Ahali bir aldığını diğer sefere iki katına alıyor ama bu görülmüyor. Deli Dumrul vergileri geliyor art arda sanki hissedilmiyor. Maaşlara yansıyan artışlar hesaba gitmeden buharlaşıyor. Marketler etiket değiştirmekten bıktı, “Son vergi artışları nedeniyle etikete inanmayınız, gerçek fiyat kasadadır, faturanızı lütfen kontrol ediniz” uyarılarıyla donatıyorlar rafları.
Yediğinden, içtiğinden, yattığı yerden şikâyetçinin sesini duymaktan, “Yok artık bu kadarı da olmazları” yaşatanları görmekten imtina ediyor cellat kılığındaki kurtarıcılar.
“Koltuk sevdası” diye benzettikleri, üzerinde oturanın değil, kendi aşklarının adı adeta.
Biri gidecek, muhalefet ışıl ışıl olacak, memlekete gün doğacak öyle mi?
Ne sevimli rüya?
Bu rüyayla oyalanıyorlar. İhtirasları, aşkları, geçmiş düşmanlıkları öyle keskin ki gözleri görmüyor, dilleri dönmüyor, kulakları zaten sağır.
Rey almak için emekli aylığına zam yapan iktidar ile iktidarı kazandıktan sonra en düşük emekli maaşına zam yapmayan aynı iktidar.
Bu kadar basit aslında mesele.
Kimi kendine “İstanbul’un efendisi” diyor, kimi kendine “Bolu Beyi…” Bir de “Seçim ikinci tura kalsın diye adayım” diyen müthiş bir politikacı var. “Allah memleketi korumuş” diyor iktidara oy verenler. Bunlardan korumuş.
Karakterleri yetiyor da evlerinde herhalde yüzlerine bakamayacakları insanlar var ki “Kurcalama, Reis’e bas geç” diye afiş bastırmıyorlar.
Muhalefete muhalefet etmenin dayanılmaz hafifliği konusunda sayısız yazımı takip edenler bilir. Ben muhalefete muhalefet etmiyorum. Bilakis şu an muhalefet görünümlü iktidarcılara sahip çıkamıyorum.
Kimseyi küçümsemeye de gerek yok. Günlerdir muhalefet seçim sonuçlarını değerlendiriyor. Bakmayın siz, Ankara’yı bilen bilir. Sesi çok çıkan haklı olur, dar odalarda kısa paslaşmalar yapılır, bir iki isme hesap kesilir, kompensanlar içilir, iki danışman, üç iletişimci, bir kamuoyu yoklamacısı, en sonunda çaycılar olmak üzere adadan ayrılanlar olur ve biter.
Muhalefet kendine yanlış soruyu soruyor.
Yanlış soru; “Neden kaybettik?”
Doğru soru; “Neden kazandı?”
“Neden kaybettik” sorusu çaycıya kadar iniyor ve sonuçlanmıyorsa bir kere de doğru soru konuşulsa…
Ankara gazeteciliğimi de göstereyim. İlk turun başa baş gittiği saatlerde AK Parti teşkilatına seçim işlerinden bir uyarı gider. “Kıl payı kazanıyoruz ama kıl payı da kaybedebiliriz. Hazır olun eksiksiz tüm sandıklara, az aldığımız tüm sandıklara itiraz dilekçesi hazırlayın” denir.
Ancak seçimin kazananının olmadığı, yani ikinci tura kaldığı anlaşıldığında aynı telefon şu mesajı verir;
“Cumhurbaşkanlığı seçiminde tek sandığa dahi itiraz etmeyin.”
Bu kulisi, dedikodu yapasınız diye yazmadım. “Neden kazandı” sorusunun cevaplarından bir tanesini göstermek için karaladım.
İkinci turda, zaten olmayan masa ortaklarının yanı sıra CHP teşkilatlarının, sabah saatlerinden itibaren mağlubiyeti kabul etme psikolojinde olduğunun, bırakın ıslak tutanakları, vatandaşlarla birlikte çoğunun sandığı terk ettiğinin bilgisinin sahibiyim.
Masasıyla, teşkilatlarıyla en önemlisi bileşenleriyle elbirliğiyle kaybedilen seçimin ardından cadı avını bırakmalı artık.
“Neden kazanıyor”, “Nasıl kazandı “sorularına yanıt aranmalı.
Özellikle de Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmayı göze alacak kadar gözü karartanlar. Yazıyı bir daha okuyun derim.
Yazarın notu: Çek asıllı Fransız yazar Milan Kundera 94 yaşında Hakk’a yürüdü. Rahmet olsun.
Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Gülünesi Aşklar, Ölümsüzlük ve Bilmemek.
Her biri ayrı güzellikti. Ama en çok Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği. Sağ ol be usta. Güzel uyu.