Erhan Erkut
Milletlerarası okullarımız
Ülkemizde meslek lisesi, anadolu lisesi, fen lisesi gibi 13.000’in üzerinde “yerli ve milli” lise bulunuyor. Bu yazıda bunların dışında kalan liselerden bahsetmek istiyorum. Yazıdaki verileri Türkiye Özel Okullar Derneği’nin “Milletlerarası Okullar Azınlık Okulları ve Yabancı Okullar 2021-2022” raporundan aldım.
“Yabancı” okul kavramı ülkemizde yeni değil. Tanzimat’ın ilanıyla birlikte Osmanlı Devleti sınırları içinde, en hızlı gelişen ve yaygınlaşan okullar, yabancı ve azınlık okulları olmuş. 1890’li yıllarda imparatorluk sınırları içinde 392 Protestan ve Amerikan okulu bulunmaktaymış. Yabancılara ait özel okullar yabancı devletlerin siyasî nüfuz aracı olmuşlar. Bu nedenle bu okullar konusunda yeni devletin kurucuları, sağlam önlemler alma gereğini duymuş.
Yabancı Okullar
Cumhuriyet sonrası Tevhid-i Tedrisat Yasası hükümlerine uyum sağlayamayan yabancılara ait yüzlerce okulun faaliyetine son verilmiş. Tevhid-i Tedrisat yasasına uyum sağlayan ve Türk Öğrencilerin öğrenim gördüğü, sadece Matematik ve Fen derslerinin ilgili ülke dilinde verildiği 11 “yabancı okul” kalmış. İstanbul’da Lozan Antlaşması ile faaliyetlerine izin verilen şu 11 okul birçok kişinin sandığı gibi “uluslararası okul” statüsünde olmayıp “yabancı okul” statüsünde: Robert Lisesi, Saint Joseph, Saint Benoit, Notre Dame De Sion, Saint Pulcherie, Saint Michel, İzmir Saint Joseph, Alman Lisesi, Avusturya Lisesi, İtalyan Lisesi ve Galileo Galilei İtalyan Lisesi. Bu okullardaki öğrenci sayısı zaman içinde fazla değişmemiş ve şu anda 7.000 civarında.
Azınlık Okulları
Lozan antlaşması ile Türkiye’de Rum, Ermeni ve Museviler azınlık olarak kabul edilmiş ve azınlık okulları devletin denetim ve kontrolü altına alınmış. Tümü İstanbul’da olan 11 azınlık lisesinde 1.000 civarında öğrenci bulunuyor ve bu sayı da son yıllarda pek değişiklik göstermiyor.
Milletlerarası Okullar
Milletlerarası Okullar, geçerli kanun ve yönetmeliklere göre ülkedeki yabancı misyon, yabancı veya yerli yatırımı olan şirketlerde çalışan yabancıların çocuklarına hizmet veren okullardır. Bu okullara Türk Vatandaşları kabul edilmez ve diplomaları Türkiye’de geçerli değildir. Yakın zamana kadar bu statüdeki okul sayısı sadece 6 idi: İstanbul International Community School (1911), MEF International School (Ulus) (1997), İstanbul British International School (2000), İstanbul International School (2002), MEF International School (İzmir) (2004) ve Keystone International School (2012).
Ancak 2016-2017 öğretim yılından itibaren Milletlerarası Okul sayılarında Tanzimat Dönemini anımsatan büyük bir artış gözlemlenmekte. Tabii bu artışın temel nedeni ülkemizin eşi benzeri görülmemiş bir mülteci (ya da geçici koruma altındaki yabancı) akınına uğramış olması. Devlet gelenlerin çocukları için elinden geleni (geçici eğitim merkezlerinde) yaparken, daha şanslı olanlar için ise çok sayıda özel okul kurulmuş. Şu anda milletlerarası özel okul statüsünde 80 ilkokul, 79 ortaokul ve 88 lise var. 2016-17 eğitim yılında milletlerarası liselerde sadece 120 öğrenci varken, şu anda bu sayı 2.823 olmuş durumda. Ayrıca milletlerarası ilkokullardaki 7.491 öğrencinin bu sistemde kalması durumunda birkaç yıl içinde milletlerarası liselerdeki öğrenci sayısı, yabancı ve azınlık okullarındaki öğrenci sayısını geçecek.
Ne yapalım?
Türkiye Özel Okullar Derneği’nin raporunda söz konusu bu okullar için bazı kaygılar dile getiriliyor ve bu okulların dikkatle denetlenmesi öneriliyor. Ben bu okulları ülkemizin yanlış göçmen/mülteci politikalarının kaçınılmaz bir sonucu olarak görüyorum. Bu okulları “dış mihrak” gibi görmek yerine öğrencilerini olabildiğince hızlı bir şekilde eğitim sistemimize entegre etmek için çaba göstermemiz gerek. Ülkemizdeki binlerce Arap kökenli özel “milletlerarası” okul öğrencisinin Türk sisteminde denkliği olmayan bir diploma ile mezun olup sonra ne yapacağını bilememesi veya yurt dışında yüksek öğretime yönelmesi yerine; ülkemizdeki üniversite sistemine yönlendirilebileceği bir geçiş sürecinin tasarlanması gerek. Bu gençlerden ülkemizin yararlanabilmesi için gereken bu gençlerin dışlanması değil, sisteme entegre edilmesi. Umarım MEB ve YÖK bu yönde çaba gösterir.