Serap Durusoy
Küçük mutlulukların peşine düşmek
Geçen haftadan beri siyasi karar alıcıların açıklamaları gündemi meşgul ediyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nureddin Nebati Türkiye Katılım Bankaları Birliği (TKBB) 21. Olağan Genel Kurulu’nun açılışında yaptığı konuşmada, enflasyonu ve enflasyonla mücadeleyi devletin çözeceği sorun olarak görmediklerini vurguladı ve tüm paydaşlarla koordineli hareket etmeyi gerektiren çok boyutlu mesele olarak gördüklerini dile getirdi.
AK Parti’nin Kızılcahamam kampında yaptığı değerlendirmede ise enflasyonla mücadele hakkında açıklamalar yapan Sayın Bakan, 2022 yılı sonu için yüzde 48-49; 2023 yılı sonu içinse yüzde 19,9 enflasyon tahminini paylaştı.
Ayrıca konuşmasında, üretimi ve enflasyonla birlikte büyümeyi tercih ettiklerini belirterek “Enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alınabilirdi” değerlendirmesinde bulundu. Bu sistemden dar gelirliler hariç, üretici firmaların ve ihracatçıların kâr ettiğini dolayısıyla çarkların döndüğünü belirtti.
Sayın Cumhurbaşkanı ise pazartesi günü kabine toplantısı sonrasında “Ekonomi programı stratejimizi kökten değiştirdik. Faizi artırarak zengini daha zengin fakiri daha fakir yapacak ekonomi reçetelerini bir kenara bıraktık. Ülkemizin asıl ihtiyacı olan, yatırım, istihdam, üretim ve cari fazla yoluyla büyüme esaslı programımızı uygulamaya başladık. Artık emperyalist finans kurumlarının reçetelerini bir kenara bırakıyoruz. Türkiye için faiz ve enflasyon denklemini savunmak gaflet değilse ihanettir. Bu iktidar faizi artırmayacak faizi düşürmeye devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “Ülkemizde teknik anlamda enflasyon değil hayat pahalılığı var ve enerji dışı baktığımızda fiilen cari fazlaya geçtik” yönündeki değerlendirmesi ise haftaya damgasını vurdu.
Tüm bu açıklamalar dikkate alındığında:
1- Ekonomi yönetiminde bir kavram karmaşası yaşandığı,
2- Karar alıcıların açıklamalarında çelişki olduğu,
3- Daha önce enflasyonun geçici olduğu dillendirilirken artık enflasyondan ve enflasyonla mücadeleden tamamen vazgeçildiğinin resmen ilan edildiği ve politika amacının net bir şekilde büyüme olduğu,
4- Enflasyonun hangi ay zirve yapacağı yönünde tahminlerin yapılmayacağı,
5- Uygulanan politikanın sınıfsal bir tercihinin olduğunun, özellikle dar gelirlilerin satın alma gücünün azaldığının kabul edildiği ve her ne kadar gelir transferi ile alım gücünün korunmaya çalışılmaya devam edileceği belirtilse de bunun ücret ve fiyat sarmalını daha da artıracağı sonucuna ulaşabiliriz.
Ayrıca bu açıklamalara dayanarak:
1- Enflasyonun olduğu bir ekonomide büyümenin kalitesinin ve sürdürülebilirliğinin nasıl gerçekleşeceği?
2- Liralaşma politikasının yüksek enflasyonda nasıl devam edeceği? Çünkü yüksek enflasyon, fiyatların da dolara endekslenmesine yol açacak ortamın oluşmasına zemin hazırlıyor ve bu da dolarizasyonu güçlendiriyor.
3- Fren tutmayan enflasyonun mücadelesiz nasıl düşeceği?
4- Fiyat İstikrar Komitesi ve Gıda Komitesinin devam edip etmeyeceği,
5- Enflasyondan vazgeçildiyse MB’nin asli görevinin ne olacağı?
sorularına da cevap bulmayı gerektiriyor.
Ayrıca MB’nin yapması gereken sözle yönlendirme görevinin Hazine ve Maliye Bakanı’nca yapıldığı bir ortamda 23 Haziran’daki Para Politikası Kurulu toplantı kararlarının içeriğinin de ne olacağı, cevap aranacak bir diğer konu olarak karşımıza çıkıyor.
Tüm bu yaşananlar bağlamında mutlu eden tek şey başarılı bir ekonomi politikasının koşulu olan ekonomi politikasının amacının, açık ve kesin bir şekilde belirlenmiş olması ve politika amacının artık en azından enflasyon değil, büyüme olduğunun net olarak ifade edilmesi.
Ancak en büyük eksikliği ise iktisat kuramının temel mantığından ayrışan bir özellik taşıması ve ülke koşulları bağlamında teknik ve teorik temelinin olmaması.
Ekonominin gerçeklerinden uzak olan bu politikada, kuru tutmak için rezervlerin tüketilmesi, faiz indirimlerinin TL’nin değer kaybını güçlendirmesi ve faiz indirimlerine devam edileceği yönünde yapılan açıklamanın ardından kurlarda ve CDS priminde görülen artışların önümüzdeki aylarda enflasyonu daha da agresifleştireceği göz ardı ediliyor.
Sonuç itibariyle tüm bu uygulamalar bizleri “Ekonomi bilimine dair bildiklerinizi unutun” noktasına götürüyor.