Serap Durusoy
Kötü ekonomi gerçekliği
Bu hafta yaşadığımız orman yangınları ciğerlerimizi de yaktı. Öte yandan ekonomideki yangın da giderek büyüyor. Haziran ayına ilişkin manşet enflasyon resmi rakamlara göre yıllık bazda yüzde 38,21 ve aylık bazda ise yüzde 3,92 olarak açıklansa da bu azalmada döviz kurunun tutulması, seçim nedeniyle kamusal ürünlere zam yapılmaması ve doğal gazın hesaplama dışında bırakılmasının etkisi var. Ancak para politikasının etkisinin gecikmeli olması, torba yasadan çıkan vergi sürprizleri, seçim döneminde yapılan vaatlerin gereği olan ücret artışları, hafta sonu yapılan akaryakıt ve doğal gaz ÖTV tutarındaki artış ve kurdaki yukarı yönlü eğilimin devam ediyor olması göz önüne alındığında önümüzdeki aylarda enflasyonda artış yönündeki baskının devam edeceği ekonomik aktörlerce bekleniyor. Bu beklenti doğal olarak tüketimin öne çekilmesine yol açıyor. Bir de buna bugün MB’nin açıklayacağı faiz kararında çekimser bir tavır sergileyerek enflasyonun altında bir faiz artışı gerçekleştirmesi ihtimali de eklenince beklenti tarafını yönetmek iyice zorlaşıyor. Her ne kadar PPK özetinde toplantı metnindekinden daha cesur bir tavır sergilenmiş olsa da beklentileri yönetmede hem gerçekleşecek aksiyonun hem de iletişimin yönü oldukça önem taşıyor.
Öte yandan geçen hafta TCMB tarafından mayıs ayı cari açık rakamı da 7 milyar 933 milyon dolar olarak açıklandı. Her cari açık rakamı açıklandığında altın ve enerji hariç cari işlemler hesabının fazla verdiği söylemi bu kez 1milyar 283 milyon dolar açık verilmesinden ötürü gerçekleşemedi. Üç ayda 14 milyar dolara yakın 'kaynağı belirsiz' çıkış yaşandığı görüldü. Portföy yatırımlarında 1milyar 412 milyon dolar net çıkış var. Resmi rezervlerde 16 milyar 578 milyon dolar net azalma gerçekleşmiş. Özellikle altın ithalatı artarken enerji ithalatının azaldığı belirtildi. Ancak bundan sonraki dönemde her ne kadar talepteki daralmaya bağlı olarak ithalat azalacak olsa da ihracat koşullarının iyi olmaması nedeniyle ihracat cephesi de azalacak. Nitekim ihracat ikliminin 53,2’den 51,1’e gerilemesi de bunun bir kanıtı.
Ayrıca Euro Bölgesi PMI verisinin haziranda 43,4 seviyesine gerilemesi euro pazarının da daralma ihtimalini güçlendiriyor. Bu durumda dışarıdan kaynak gelmesi gerekiyor. Nitekim bu gereklilik körfez ülkelerine ziyaretlerin çoğalmasına neden oldu. Ülkemize Avrupa’dan sermaye gelmiyor. Maastricht Kriterleri bağlamında demokrasi ve hukuk kriterlerinin önceliklendirmesinin elbette ki bunda etkisi büyük. Nitekim AP Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin başlayabilmesi için de demokrasi alanında adım atması gerektiğini belirtti. Bu bağlamda sıcak para girişi için çözüm Ortadoğu sermayesinin çekilmesinde aranıyor. Geçen hafta sayın Şimşek ve Erkan’ın yatırımcı grupları ile yaptığı temasların ardından bu hafta da Sayın Cumhurbaşkanı Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni kapsayan 3 günlük Körfez ziyareti gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı bu ziyaretin hem yatırım hem de finans boyutunun olduğunu belirtti. Nitekim salı günü Suudi Arabistan ile doğrudan yatırım savunma sanayii, enerji ve iletişim alanında 5 anlaşma imzalandığı kamuoyuyla paylaşıldı. Ancak Cumhurbaşkanı bazı varlıkların da satılabileceği değerlendirmesinde bulundu. Bu varlıkların neler olduğunun açıklanmaması ve körfezin bizden ne alacağının kamuoyu ile paylaşılmaması hiç şüphesiz piyasalarda tedirginlik yaratıyor.
Ayrıca bu hafta kısa vadeli dış borç ve merkezi yönetim bütçesine ilişkin veriler de karşılandı. Kısa vadeli dış borçta yükseliş ivmesinin mayıs ayında da devam ettiği görüldü. TCMB’nin yayımladığı verilere göre, kısa vadeli dış borç stoku mayıs sonu itibarıyla 165,6 milyar dolar olarak gerçekleşti. 1 yıl veya daha az kalmış dış borç verisi kullanılarak hesaplanan kalan vadeye göre kısa vadeli dış borç stokunun ise 207,3 milyar dolarla rekor seviyeye ulaştığı görüldü.
Diğer yandan Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre merkezi yönetim bütçesinin mayıs ayında 118,9 milyar TL fazla vermesine rağmen Haziran'da 219,6 milyar TL açık verdiği belirtildi. Bütçe harcamalarının 487,9 milyar TL olduğu ve mayıs ayında 549,4 milyar TL olan bütçe gelirlerinin ise Haziran'da 268,2 milyar TL’ye gerilediği belirtildi. Hiç şüphesiz yüksek enflasyon ortamında yılda iki kez yapılan ve geniş kitlelerin alım gücünü etkileyen maaş artışları, seçim vaatlerinin yerine getirilmesi, EYT ve deprem harcamaları bütçe dengesinin sağlanmasını engelledi ve ek bütçeye olan ihtiyacı artırdı. Bu ihtiyaç bağlamında 1 trilyon TL’nin üzerinde ek bütçe komisyondan geçti. Hal böyle iken mali disiplin yönünde de adımlar atılıyor algısının oluşması için Bakan Şimşek bir tasarruf genelgesi imzaladı. Enflasyonun azaltılmasında elbette ki bütçe yönetimi oldukça önemli. Bütçe performansının gelir ayağı dolaylı vergilerdeki artışlarla iyileştirilmeye çalışılırken gider performansı da dikkate alınmalı. Genelgede kamu hizmetlerinde bütçe sınırları içerisinde kalınması gerektiği ve bütçede ilave yük oluşturacak faaliyet genişlemesine ve iş artışına gidilmemesi belirtilmekle birlikte bütçeden tasarruf edilmesi yönünde bir ifadenin yer almadığı görülüyor. Dolayısıyla tasarruf edilecek bir alan söz konusu değil. Ayrıca köprü ve otoyol garanti ödemeleriyle resmi araçlar ve bu araçların akaryakıt harcamalarına ilişkin de bir sınırlama yok. Üstelik 8 ay sonra yapılacak yerel seçimler de göz önüne alındığında bu tasarruf girişiminin kesintiye uğrayacağı kesin.
Sayın Şimşek önceki günlerde sosyal medya hesabında yapmış olduğu paylaşımda parasal sıkılaşma, mali disiplin ve uzun vadeli yapısal reformlar olmak üzere üç ayaklı bir rasyonelleşmeden söz etmişti. Bu rasyonelleşme dolaylı vergilere gelen zamlarla sınırlı kaldı. Henüz ciddi bir parasal sıkılaşma gerçekleşmedi. Uzun vadeli yapısal reformlar hayata geçirilmedi. Orta vadeli program için de en erken eylül ayı işaret edildi. Sonuç itibariyle bazı adımlar atılıyor olsa da bu adımların küçük ve ağır adımlar olduğu görülüyor.
.