Esin Sungur
Kıyamet Ambarı, Netflix’te! Nuh'un Gemisi Kalkarsa Kimler Binebilecek?
Geçtiğimiz hafta, Kale Sanat ve Tasarım Merkezi’nde Serdar Şamlı’nın küratörlüğünde gerçekleşen Murat Germen’in “Küresel İkaz” temalı fotoğraf sergisini gezerken, Norveç’e bağlı Svalbard takımadalarında bulunan Küresel Tohum Ambarı’nın bir fotoğrafı epey ilgimi çekti. Uzun yıllar önceye gitti hafızam ve o zamanlardan bu yana “Kıyamet Günü Ambarı”, “Tohumlar için Nuhun Gemisi” olarak adlandırılan ambarı anımsadım. 2008’de açılan depo, dünyada nükleer bir saldırı, savaş veya bir iklim felaketine karşı, tarımın yeniden başlayabilmesi için dünyanın dört bir yanından tohumları gelecek nesiller için saklamayı hedefliyordu. Yerin 130 metre altında, - 18 derecede permafrost mantığıyla korunan tohumlar, bugün sayıca milyonlara ulaşmış durumda.
KURAK ALANLAR ERİYEN BUZULLAR
Son yıllarda ambarla ilgili birkaç konu gündeme gelmişti; önce Uluslararası Kurak Alanlar Tarımsal Araştırma Merkezi ICARDA’nın 2015’te Suriye’nin Halep şehrinde bulunan tohum gen bankasının yok edilmesi sonrası, Lübnan ve Fas'ta yeni gen bankaları kurmak için Svalbard'da saklanan tohumlardan kullanması, ardından 2017’de eriyen buzullar nedeniyle ambarın girişini su basması, Norveç hükümetinin tohum ambarında güncelleme çalışmaları dünya basınında yer almıştı.
Ben sergi sonrası bunları anımsayıp Svalbard’da son durum nedir acaba diye araştırırken, birkaç gün önce Netflix’te bir dizi yayına girdi.
Dikkat; bundan sonrası hafif miktarda spoiler içerir.
YAKAMOZ S 245
Türk yapımı bir bilimkurgu olduğu için izlemeye karar verdim; adı Yakamoz-S 245. Güneşte meydana gelen patlamalar sonrası insanların ve tüm canlıların, hatta gıdaların karbon yapısının bozularak yok olduğu bir kıyamet senaryosunu anlatan dizide, denizin metrelerce altındaki bir denizaltının içinde kalan bir avuç Türk askeri ve bilim insanın hayatta kalma hikâyesi bu.
Şimdilik 7 bölümü yayınlanan dizinin 5. bölümünde, kaptan açlıktan ölmemek için Norveç’teki Kıyamet Ambarı’na rotayı çevirmesin mi! Topraksız tarım yapmanın yolunu bulup en azından açlıktan ölmeme hedefiyle, Yakamoz ve içindekiler Norveç, Svalbard’a gider, dizinin ilk sezonu kahramanımız Arman’ın (Kıvanç Tatlıtuğ) depoya inmesiyle son bulur.
Dizide bu bölümleri izleyince önce gerçekten şaşırdım; tam da üzerine bugünlerde kafa yorduğum, geçtiğimiz günlerde bir sergide yıllar sonra kendini bana hatırlatan ambar, şimdi de televizyonda karşımdaydı!
Fakat düşününce; insanlığın büyük endişeleri, sevinçleri de kolektif. En büyük sorunumuzun küresel iklim krizi ve getirmekte olduğu açlık ve göç krizleri olduğunu hangimiz inkar edebiliriz ki?
Verilere göre, Svalbard Küresel Tohum Deposu’nda halihazırda 5.934 türe ait,1.145.693 tohum örneği bulunuyor. Çoğunluğu tahıllar ve baklagiller oluşturuyor, ardından sebze, meyve, çiçek tohumları geliyor. Kapasitesi ise 4.5 milyon örnek. Her bir örnek yaklaşık 500 tohumla temsil edildiği için, tam kapasiteye ulaştığında 2.25 milyar tohum depolayabilecek. Kayıtlı 89 tohum sağlayıcı var. Yani dünyanın çeşitli yerlerindeki özel, kamu ve ikisinin ortaklığındaki ortak tohum bankaları diyebiliriz. Türkiye’den herhangi bir kurum ambara tohum vermemiş, ancak ambarda yine de Türkiye menşeili oldukça çok giriş var; 426 türe ait 30 binin üzerinde tohum.
NUH’UN GEMİSİ Mİ?
Bütün bu verileri görünce insan etkileniyor aslında; Svalbard Küresel Tohum Ambarı gerçekten de insanlığın yeni Nuh’un Gemisi mi? Yarın Güneş patlarsa gidip oradan tohum alabilecek miyiz? İşte burası işin can alıcı noktası… Ambar, kendi misyonunu “dünyadaki tohum bankalarının ücretsiz sigortası” olarak tanımlıyor. Fakat gerçeklik sonrası dönemde insanların sözlere inanması da kolay değil ve gördüğümüz de her zaman göründüğü gibi değil ne yazık ki…
Konuyla ilgili rivayet muhtelif; ambar Norveç hükümetinin inisiyatifi ile kurulmuş olsa da operasyon 3 ayaklı; Norveç Gıda ve Tarım Bakanlığı, bölgesel gen bankası NordGen ve uluslararası bir organizasyon olan Crop Trust.
İsimleri böyle sayınca bir anlam ifade etmese de bağışçıları, destekçileri arasında bulunan bazı kuruluşlar, gen çeşitliliği savunucularının haklı tepkisini çekiyor…
BİTMEYEN ENDİŞELER
Gelin biraz açalım…
Crop Trust’un sponsoru olan firmalar, kuruluşlar kimler diye bakınca, dünyanın en büyük GDO (genetiği değiştirilmiş organizma) patentli tohumlarının sahibi olan Monsanto, yıllar önce “yeşil devrim” adı altında dünyayı doyurmak için verimi yüksek GDO’lu tohumları sahaya süren Rockefeller Vakfı gibi isimlere rastlanması, ambardaki tohumların güvenliği, kime emanet edildiği, nasıl kulllanılacağı konularında endişe yaratıyor.
GDO’LU TOHUM YASAK AMA…
Şu bilgiyi de vermeden geçmemek lazım; ambarın kuruluşu öncesine giden Norveç kanunları gereği, ülkeye genetiği değiştirilmiş tohum zaten alınmıyor, bu durum otomatik olarak ambar için de geçerli. Ancak tohum ve gen bankalarından yollanan tohumlar herhangi bir testten geçirilmeden kabul ediliyor. O nedenle kötü niyetle veya yanlışlıkla GDO’lu tohumlar ambara giriyor da olabilir. Ancak olayın asıl endişe uyandıran boyutu; yarın bir felaketle karşılaşacak olursak, “dünyanın gelecek umudu olan tohumları acaba bir avuç GDO’lu tohum üreticisinin insafına mı bırakıyoruz?” sorusunda yatıyor. Tohum geleceğimiz; o yüzden konuyu takibe, kendi ülkemizdeki tohum takas şenliklerini ve ata tohumlarını desteklemeye, bir de Yakamoz’un yeni sezonunu beklemeye devam!