Buzullar eriyor

22 Mart “Dünya Su Günü”, bu yıl buzulların korunması temasıyla gerçekleşiyor. Dünyadaki temiz suyun yüzde 70’inin kar veya buz halinde muhafaza edildiğini düşünürsek, buzulların korunmasının önemi de fark edilecektir.

Dünyanın %71’ini kaplayan su; nehirleri, okyanusları, gölleri ile giderek daha çok konuşmaya başladığımız bir dünya varlığı.

İnsanlar için her anlamda yaşamsal olan su, giderek kirlettiğimiz, yanlış kullandığımız, üçte ikisi buzda bulunduğu halde o buzulları iyi korumadığımız bir varlık, aynı zamanda…

İşte bu nedenle, dünyanın ısınmasıyla aşırı hava olaylarını tetikleyen ve milyonlarca insanın olumsuz etkilenmesine neden olan iklim krizinde de temel bir yeri olan buzullar ve buzulların korunması, bu yılki 22 Mart Dünya Su Günü’nün de temasını oluşturmuş.

“Dünyanın öbür ucundaki buzuldan bana ne?” diyemeyiz…

Bakın Los Angeles yangınlarında nasıl anlatmıştık:

“Gezegenin düzenini bir kere bozmayagörelim, işleri tekrar rayına sokabilmek o kadar kompleks ve ortak bir çaba gerektiriyor ki, mümkün mü onun bile bilemez haldeyiz… Yangınlardan kuraklığa, okyanus suyunun ısınmasından temiz su kaynaklarının azalmasına, iklim krizinin temelinde gezegenin aşırı ısınmasının yattığı ortada, “hiç değilse endüstrileşme öncesi döneme göre 1.5 dereceden fazla ısınmasın” telaşı da zaten bu bilgiden kaynaklanıyor.

dunyasugunu22mart.jpeg

DÜNYA’YI TEHDİT EDEN İNSANLIK

Antarktika’da eriyip gitmekte olan buzulların bu ısınmayı artırdığını düşününce, bildiğimiz kadarıyla evrende üzerinde yaşamamızın mümkün olduğu tek gezegen olan bu güzelim Dünya’nın muazzam dengesini bozarak insanlığı nasıl da tehlikeye attığımızı acaba bir nebze olsun anlayabiliyor, bunun sorumluluğunu hissedebiliyor muyuz?”

Evet, her şey, her şeyle ilişkili, konular basit ve çözümler kolay değil.

Gezegenimizin güneş ışığını uzaya yansıtma yeteneği var. Güneş ışığını uzaya geri yansıtarak gezegeni soğutmaya yardımcı olan kutup buzullarının erimesi işte bu çok kritik yeteneği de azaltmakta.

New Scientist Dergisi’nin verdiği bilgiye göre, sadece son iki yılda Antarktika kıtası İngiltere’nin 6,5 katı büyüklüğünde bir buz alanını kaybetti. 2023 yılında buzullar, geçtiğimiz 50 yıl içinde ölçülebilmiş en büyük kısmını kaybetti.

Grönland’a olan bu ilgi neden?

Antarktika ve Grönland buz örtüleri, dünya tatlı su kaynaklarının %68’inden fazlasını barındırıyor, işte bu kaynak hızla eriyor ve deniz ortamını etkiliyor. Dahası, küresel ısınma, kutup bölgelerinde buzul kopma olaylarının (yani, buzulların sonundan buz kütlelerinin kopması) sıklığını ve büyüklüğünü artırma olasılığını artırıyor. Böylece bu bölgede ve Dünya’da geri dönüşü olmayan bir rejim değişikliği olabileceği belirtiliyor.

Bir taraftan da iklim krizini yok sayan Amerika Birleşik Devletleri idaresi, çok değerli mineraller içeren Grönland’ın peşine düşüyor. Komplo teorisyeni değilsek de ‘Acaba buzullar iyice erisin de Grönland’ın tüm minerallerine, derinlerdeki kaynaklara el koyalım gibi bir motivasyon da bu yok sayışlarda etkili mi?’ diye düşünmeden edemiyor insan…

Buzullardaki yok oluş ve hızlı erime elbette deniz suyu seviyelerini de yükseltiyor. Kıyı şeritlerinde yaşayanların, okyanuslardaki ada kültürlerinin tüm ekosistemini değiştiriyor.

Bugün tüm dünyada deniz seviyelerinin 1900’e göre 20 santim yükseldiğini biliyor muydunuz?

Bu durum elbette ki tarım, hidroelektrik enerji, turizm, ticaret ve ulaşım gibi birçok sektörü etkileyerek küresel ekonomik etkilere de yol açıyor.

Dünya çapında çoğu yerli toplumları olan iki milyardan fazla insanın tatlı su kaynağı sadece buzullar ve dağlardaki eriyen karlar. Bu su kaynakları hepimiz için evrensel bir zenginlik olan, tektipleşmenin antikoru sayabileceğimiz yerli toplumlarının gıda güvenliği, geçim kaynağı, kültürel ve günlük ihtiyaçları için de hayati önemde.

Asya, Latin Amerika, Pasifik ve Doğu Afrika'daki kimi yerli halklar tarafından kutsal sayılan buzullar, UNESCO Dünya Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi'nde yer alan ritüel ve kutlama etkinliklerine de ev sahipliği yapıyor.

Buzulların kaybolması, kültürel mirasın ve doğa ile olan bağlarının da önemli ölçüde kaybolmasına yol açma riskini barındırıyor. Yani konunun bir de kültürel boyutu var.

Bizde durum nedir?

Bu yıl Dünya Su Günü’nde buzulları konuşma zamanı. Ancak kendi ülkemizdeki su kaynaklarını ve suyun ne şekilde kullanıldığını da konuşmamız gereken günlerdeyiz.

Özellikle bir su yönetimi planlamasının yapılması, aşırı sulama ile tuzlanan ve tüm verimini, sağlığını kaybeden topraklarımızı ve haliyle tarım ve gıda güvenliğini etkileyen bir konu.

Susuz tarımın yapılması gereken yerlerde plansızlıkla aşırı su gerektiren bitkilerin ekilmesi, göllerimizi ve akarsularımızı koruyamayışımız gibi birçok sorun, sadece doğal kaynaklarımızın tükenmesi meselesi değil, tabağımıza gelen balığın azalan çeşidine, tenceredeki mercimeğin fiyatına, kaybolan geleneklere, yok olan kuş türlerine, denizdeki müsilaja kadar birçok konuyla bağlantılı.

Yıllardır üzerinde konuşulan ve su yönetiminin derli toplu yapılabilmesinin hukuki altyapısını oluşturacak Su Kanunu’nun bir an evvel dört başı mamur şekilde çıkarılması atılacak en önemli adım olsa gerek. Böylelikle belki halihazırda birçok farklı kurumun farklı açılardan ele aldığı su konusunun bütüncül bir bakış açısıyla ele alınabilmesinin de yolu açılır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Esin Sungur Arşivi