Necdet Saraç
KILIÇDAROĞLU GÜÇLENİRKEN ERDOĞAN ZAYIFLIYOR
Kılıçdaroğlu’nun 2017 referandumuyla başlattığı ve ittifaklara dayanan yeni politik hattı, 2019 yerel seçimlerinde başarılı olup, ete kemiğe büründüğünden bu yana hep gündem belirledi. 2019’da büyük şehirlerde yakalanan psikolojik üstünlük adım adım yükseldi.
Kılıçdaroğlu’nun, HDP’nin de meşru parti, Kürt meselesinin de meşru çözüm merkezinin Meclis olduğunu açıklaması, iktidarın Suriye politikasındaki çöken öngörülerine ve yanlışına dikkat çekmek için tezkereye “Hayır” demesi, bürokratlara “yasadışı kararlara uymayın” şeklinde yapılan çağrı, yolların, köprülerin kamulaştırılacağının açıklanması, TOBB, Merkez Bankası, TÜİK hamleleri ses getirdi.
Mersin mitingi ile “resmi olarak” başlatılan “iktidar yürüyüşü”, Türkiye Barolar Birliği’nde Erinç Sağkan’ın kazanması ve Kılıçdaroğlu’nun bütçe konuşmasıyla taçlanınca muhalefetin moral üstünlüğü daha da öne çıktı…
Bu gelişmeler, iktidar diye genelleştirsek de asıl olarak Erdoğan’ın moralini de ezberini de bozdu. Son kamuoyu yoklamalarında gördük ki, “Bay Kemal”i itibarsızlaştırmak için yapılan bütün hamleler ters tepti. Kutuplaşmadan, yoksulluktan, yoksulluk edebiyatından bıkan ve normalleşme isteyen geniş kesimler, Kılıçdaroğlu’nun ittifak politikasını da öne çıkardığı politikaları da satın almaya başladı. Kılıçdaroğlu el yükselttikçe güçlenirken, Erdoğan hem güç yitirdi hem de otoritesi ciddi darbeler aldı.
Kılıçdaroğlu Türkiye’nin alışkın olmadığı yeni bir muhalefet tarzı geliştirirken, hamleleriyle “Salı Konuşmalarını” aşan, toplumun bütün kesimlerine dokunan, müdahale eden ve “devleti yönetmeye adayım, biz yönetirsek ekonomi düzelir, Türkiye düzlüğe çıkar” algısını yükseltti. Kılıçdaroğlu, diyaloğa hep açık ama hesap sormayı da unutmayan bir tavır sergileyerek, Türkiye’nin en büyük sorunu haline gelen belirsizliğe ve güvensizliğe karşı alternatif pozisyona geldi…
Nitekim, Meclisteki bütçe görüşmelerinde yaptığı konuşmada çok yeni bir şey söylemese de sergilediği performansla güven verici oldu. Son zamanlarda sürekli üstüne koyarak geliştirdiği esprileriyle ve hazır cevaplığıyla da siyasette samimiyeti ve sahiciliği yakaladı. Mersin mitingi sonrası Erdoğan’a yönelik “Mersin mitinginden elimde rakamlar var demişsin Erdoğan. Allah’ını seversen doğru söyle, TÜİK’ten mi aldın?” diye başlattığı esprili cevapları, bütçe konuşması sırasında AKP’lilerin laf atarak konuşmasının insicamını bozmayı planlarını da “Arkadaşlar Yeliz konuşuyor” ya da “Arkadaşlar konuşmaya devam edebilirler” hamleleriyle boşa çıkardı…
Bütçe için de etrafında dolaşmadan, “Bu bütçe, milletin alın terini sömüren bir bütçedir. Bu bütçe, fakirden alıp zengine veren bir bütçedir. Bu bütçe, Türkiye Cumhuriyet Devleti’ne yapılmış bir kumpas bütçesidir” tespitini yaparken, “Vesayet altındaki Meclis sadece şeklen onay almak için var, mevcut Bakanlar da sadece birer yetkisiz memur” dedi.
“Adaleti de bitirdiler, yargıyı mahvettiler” derken “AYM ve AİHM kararlarını uygulamayanları temizleyeceğim. Bu memlekete adalet ya gelecek ya gelecek” demeyi de ihmal etmedi.
Mersin mitinginde de, Meclisteki bütçe konuşmasında da “siyasal iklim değişecek çünkü dostlarımızla biz ikitdara geliyoruz” mesajı verdi!
Mersin mitingi öncesi, “Sokağa çıkarsanız provokasyon olur aman çıkmayın, çıkmayalım” diyen ve topluma dolaylı ya da doğrudan korkuyu pompalayan yaklaşımları reddederek, “meydan okuyana meydan okuyarak” Mersin’de onbinlerin katıldığı görkemli bir miting yaparak yalnızca korkuları yenmedi, tehditleri boşa çıkardı, milyonlara güven verdi ve siyasi cesaret aşıladı.
Hem miting, hem bütçe konuşması yalnızca CHP seçmeni açısından değil, demokrasi isteyen bütün seçmenler açısından umudu ve güveni büyütmekle kalmadı, güçlü bir iktidar için oy alınması gereken ve “Gri alanda” bulunan kararsız seçmende ve iktidar seçmeninde “bir dönem kapanıyor mu” sorusunu da büyüttü!
Bu gelişmeler Erdoğan’ı yalnız mutsuz etmiyor, panikletiyor da. Bu nedenle Mersin mitingine katılımı ısrarla düşük göstermeye, Kılıçdaroğlu’nun Mecliste yaptığı el hareketini neredeyse bir milli mesele haline getirmeye çalışıyorlar. Ancak ısrarla anlamadıkları bir şey var: Bir dönemler “keşke muhalefet hep Kılıçdaroğlu gibi olsa” dedikleri dönem çoktan kapandı, Kılıçdaroğlu ezberlerini bozaraka el yükseltmeye devam ediyor…