Kaya Türkmen
Şu asgari ücret
Her yıl olduğu gibi, Aralık ayıyla birlikte gelecek yılın asgari ücretinin saptanması sürecinin stresi geniş kitleleri geriyor.
Nedeni açık: çalışanların %42’si asgari ücret alıyor ülkemizde. Asgari ücretin az biraz üzerinde ücret alanlar da katılınca bu oran %60’ı buluyor. Ve asgari ücretin düzeyi onları da etkiliyor haliyle.
Asgari ücretlinin alışveriş yaptığı esnaf da asgari ücretlinin ev sahibi de merakla bekliyor yeni asgari ücreti.
Asgari ücret, bir ülkede veya bölgede çalışan bir işçiye yasal olarak ödenebilecek en düşük ücret miktarını ifade ediyor. Avrupa Birliği tüzüklerinde asgari ücretin “insan onuruna yakışan bir hayat sağlaması” gerektiğinden söz ediliyor. Yani asgari ücreti yoksulluk sınırı olarak tanımlıyor AB. Bizde ise asgari ücret yoksulluk sınırının dörtte biri ve ancak açlık sınırıyla atbaşı gidiyor. Zaman zaman onun da gerisinde kalıyor.
Asgari ücret genellikle sosyal taraflar, yani işçi sendikaları, işveren örgütleri ve hükümet arasında yapılan müzakereler sonucu belirleniyor.
Türkiye'de de asgari ücret ile ilgili kararı Asgari Ücret Tespit Komisyonu alıyor. Komisyonda işçi, işveren ve devlet temsilcilerinden oluşan ve her biri bir oy hakkına sahip üç taraf bulunuyor.
Komisyonda kararlar oy çokluğuyla alınıyor. Tahmin edileceği üzere, kararlar bugüne kadar genellikle işveren ve devlet temsilcilerinin verdiği 2 oy ile alınmış.
Asgari ücretin her yıl tartışma konusu yapılması iktidarların işine gelmez normalde. Ama Akape iktidarının bu yıl da bu tatsız meseleyi çıkarına uygun bir şekilde istismar edeceğinden kimsenin kuşkusu yok.
Öyle ya, Asgari Ücret Tespit Komisyonunda müzakereler yapılacak, işveren ve işveren yanlısı devlet temsilcilerinin oylarıyla örneğin %35’lik bir artışa karar verilecek. Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan “Çalışanlarımızı enflasyona ezdirmedik ezdirmeyiz, onlar için fedakârlıktan kaçınmayız, %5 de benden!” diyecek.
Nasılsa kimse sorgulamayacak “Ne fedakârlığı?” diye. “Emine Hanım’ın bileziklerini mi bozduruyorsunuz?” diye sormayacak kimse.
İdeal bir dünyada, asgari ücret saptanırken öncelikle objektif verilerle ortalama bir mahallede iki odalı bir evin kirasını, elektrik, doğal gaz, su gibi giderlerin gerçekçi bir tahminini, dört kişilik bir ailenin tüketeceği eti, balığı, sebzeyi, meyveyi, yağı, peyniri, kuruyemişi, şekeri, çikolatayı hesaba katan bir gıda giderini, giyim kuşamı, temizliği, ulaşımı, kreş ve okul giderini, tiyatro, sinema, konser, müze gibi kültürel harcamaları içeren bilimsel verilere dayalı tahmini bir gider hesabı yapılmalı ve bu “paket” her yıl yeniden hesaplanmalıdır. Bu hesabı yapay zekâ size her yıl bir saniyede yapıverir. Böylelikle hayat pahalılığı TÜİK’in kimsenin inanmadığı verilerine göre değil, hayatın gerçeklerine göre hesaplanmış olur.
Gayrı Safi Milli Hasılamız her yıl arttığına ve bu yıl 15 bin olan kişi başı milli gelir 2025’te 17 bin dolar olacağına göre hesaba bir de refah payı eklenir.
“Bu ülkenin ekonomisinden ben sorumluyum ben” diyen, “Ekonominin kitabını yazdık” diyen Cumhurbaşkanının ülkesinde “Bir yumurtayı hanımla paylaşıyoruz” diyor vatandaş televizyonda.
Bizim açlıkla sınandığımızı ve sınavı geçersek cennete gideceğimizi filan söyleyen ise “Bana bir Audi’yi çok gördüler” diye yakınıyor.
Yumurtayı eşiyle paylaşanın yerinin cennet olduğundan kuşku duymuyorum.
Ötekini bilemem.