Serap Durusoy
İşsizlik gerçeği
Hem içeride hem de dışarıda ekonomi gündeminin yoğun olduğu bir hafta yaşıyoruz. Pazartesi günü Mayıs ayına ilişkin işsizlik rakamları açıklandı. Rakamlar dikkat çekici olmakla birlikte bir o kadar da şaşırtıcı geldi.
TÜİK Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısının 2021 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 265 bin kişi azalarak 4 milyon 237 bin kişi olduğunu, ve mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranının ise 0,6 puanlık azalış ile yüzde 13,2 seviyesinde gerçekleştiğini duyurdu. Öte yandan yapılan açıklamada istihdam edilenlerin sayısının 2021 yılı Mayıs ayında bir önceki aya göre 216 bin kişi azalarak 27 milyon 844 bin kişi, istihdam oranın ise 0,4 puanlık azalış ile yüzde 43,8 olduğunu belirtti. Bu bağlamda aylık bazda, Nisan 2020’den sonrasındaki en fazla istihdam kaybının Mayıs 2021’de yaşandığı gözlemlendi. Görüldüğü üzere işsizliğin düşmesine rağmen istihdamın artmayıp aksine düşüyor olması haliyle kamuoyunda kafa karışıklığına yol açıyor.
Bunun nedeni TÜİK’in aylık verilerinde daha önceki metodolojisinde yer alan pek çok ayrıntının olmaması. Nitekim salgın döneminde istihdamda görünüp iş başında olmayanlar, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar, ümidini kaybeden işsizler TÜİK’in aylık verilerinde yer almıyor. Yani iş bulmaktan umudunu kesenler, TÜİK tarafından işsiz sayılmıyor. Rakamlarda dikkat çeken bir diğer nokta da 14-25 yaş arası işgücüne katılma oranının bir önceki aya göre 1,1 puan azalarak yüzde 41,9 seviyesinde gerçekleşmesi. Genç işsizlik oranındaki bu azalışta da işgücüne katılım oranındaki düşüşün etkili olduğu ve bu durumun doğal olarak işsizlik rakamlarının daha düşük gerçekleşmesine yol açtığı görülüyor.
İş aradığı halde iş bulamayan kadınların sayısının da mayıs itibarıyla 1,6 milyona çıktığı ve cinsiyet bazında mayısta bir önceki aya göre erkek istihdamının 117 bin kişi artarken kadın istihdamının 332 bin kişi azaldığı açıklandı. Mayıs ayının kapanma ayı olması nedeniyle kadınların çocuk ve yaşlı bakımına yönelmesinin bu rakamlarda etkisi olduğu söylenebilir.
Öte yandan sektörel bazda incelendiğinde ise Mayıs ayında istihdam edilenlerin sayısının bir önceki aya göre tarım sektöründe 312 bin kişi, sanayi sektöründe 57 bin kişi azalırken, inşaat sektöründe 24 bin kişi, hizmet sektöründe ise 129 bin kişi arttığı belirtildi. İstihdam edilenlerin yüzde 6,6’sının inşaat, yüzde 16,9’unun tarım, yüzde 21,3’ünün sanayi, yüzde 55,2’sini ise hizmet sektöründe yer aldığı görüldü. Yani istihdamda sektörel bir ayrışmanın varlığı söz konusu. İstihdamdaki sektörel farklılıkta kuşkusuz pandeminin etkisi göz ardı edilemez. Çünkü pandeminin sektörlere yansıması eşit olmadığı gibi özellikle hizmetler sektörünün kendi içerisinde bile etkisi aynı olmadı. Turizm ve yeme içme gibi sektörlerde hizmetlerin devam etmesi bunun bir örneğini oluşturuyor.
Pandemi süresince istihdamın evde çalışmaya dönmesi ve bundan sonraki süreçte de devam etme ihtimali düşünüldüğünde önümüzdeki aylarda istihdama ilişkin olumlu bir tablo çizmek zor görünüyor. Her ne kadar açılmanın ardından hizmetler sektörü ile iç ve dış turizmin canlanmasına bağlı olarak ciro artışlarının işsizliği önümüzdeki aylarda azaltacağı düşünülse de 1 Temmuz’dan itibaren kısa çalışma ödeneğinin bitmesi ve işten çıkarma yasaklarının kalkması nedeniyle maliyet baskısı altındaki üreticinin işçi çıkarmaya gidecek olması da kuvvetli bir olasılık. Ayrıca AB’nin Türkiye’ye yönelik seyahat kısıtlamalarını genişlettiği de düşünüldüğünde turizmden beklenen etkinin arzu edildiği kadar güçlü olamayacağı ve işsizliğin artacağı ihtimalini de göz önüne almak gerekiyor.
2011 yılından beri 6111 sayılı İstihdam Teşvik Kanunu yürürlükte olmasına rağmen mevcut koşulların etkisi zayıflamadığından dolayı kanunun fayda sağlayamadığı görülüyor. Bu durumda siyasi irade tarafından yapılması gerekenler; büyümenin iyi planlaması, sektörel önceliklerin doğru belirlenmesi, sanayi ve tarım gibi artı değeri yüksek ve lokomotif etkisi olan sektörlerin önceliklendirilmesi, nüfus artışını destekleyen politikalardan vazgeçilmesi, işsizlik türlerine göre politikaların belirlenmesi ve daha da önemlisi genç işsizliği gerçeğinin kabul edilmesi. Umudumuz olan umutsuz üniversite mezunu gençlerin büyük bir kısmı ne yazık ki işsizliklerini kamufle etmek için yüksek lisans ve doktora programlarına kayıt olurken, bir diğer kısmı da beyin göçüne yöneliyor. Bu durumun ekonomi için uzun vadede etkisinin çok daha acı verici olacağı kesin.