Gönç Selen
İnsanca yaşamak istiyorsak atsineklerini korumalıyız.
Atsineği çok yararlı bir canlı. Hani arıların doğa için ne kadar önemli olduğu, nesli tükenirse tüm ekosistemin çökeceği, yok olacağı, dünyanın yaşanmaz hale geleceği söyleniyor ya… Atsineği de işte tam öyle bir canlı. Onlar yok olursa politik sistem, demokrasi ve sosyal hayat çöker. Doğal yaşam için arı ne ifade ediyorsa, insanın insanca yaşaması için de atsineği onu ifade ediyor.
Türkiye’de atsineklerinin sayısı her zaman azdı. Son zamanlarda ise nesilleri tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Bunun başlıca nedeni de onların yaşayabileceği iklimin Türkiye’de bir türlü yaratılamamış olması. Ülkede izlenen politikalar (özellikle de darbe dönemlerinde) onların yaşayabilmelerine ya da insanlara fayda sağlayabilmelerine olanak vermedi. Ama son 20 seneyi ayrıca değerlendirmek lazım. AKP 20 seneye yaklaşan iktidar süresi boyunca bu sineklerle çok kararlı bir şekilde mücadele etti. Tamamını yok edemese de en azından ‘vızıltılarını’ kesmek için elinden geleni yaptı, yapmaya da devam ediyor. Bu mücadele bir yirmi yıl daha sürecek olursa atsineği nesli tükenebilir.
Atsineği çok yararlı bir canlı. Hani arıların doğa için ne kadar önemli olduğu, nesli tükenirse tüm ekosistemin çökeceği, yok olacağı, dünyanın yaşanmaz hale geleceği söyleniyor ya… Atsineği de işte tam öyle bir canlı. Onlar yok olursa politik sistem, demokrasi ve sosyal hayat çöker. Doğal yaşam için arı ne ifade ediyorsa, insanın insanca yaşaması için de atsineği onu ifade ediyor.
NE MENEM BİR ŞEYDİR BU ATSİNEĞİ?
Neymiş yahu bu canlının önemi? Nasıl bir şeymiş ki demokrasi ve sosyal hayatın varlığını koruyormuş? Ne işe yarıyormuş bu? Anlatayım… Gelin önce asırlar öncesine gidelim ve tarihteki ilk atsineğinin kendi hikâyesinde kendisi için söylediklerine bir bakalım.
“Gerçekten öldürtürseniz beni, ne denli gülünç de olsa bir benzetmeye izin verin, büyük ve yiğit ama büyüklüğünden dolayı ağır, yavaş olan dürtülmesi gereken bir atı andıran devleti yerinden oynatmak için tanrının tebelleş ettiği benim gibi bir atsineğini kolay kolay bulamazsınız. Ben tanrının devletin başına tebelleş ettiği bir atsineğiyim; her gün her yerde dürtüyor, uyarıyor, azarlıyorum, ardınızı bırakmıyorum. Benim gibi birini kolay kolay bulamayacaksınız, yargıçlar, onun için beni esirgemenizi, kendinizi benden yoksun bırakmamanızı salık veririm. Ama belki de, uykusundan birden uyandırılan biri gibi, canınız sıkılarak, uzun boylu düşünmeden Anytos’un öğüdüne uyar, beni kolayca vurup öldürebilirsiniz sanısına kapılır, tanrı size acıyıp benim yerime başka bir atsineği gönderinceye değin, yaşamınızın geri kalan bölümünde uykuya dalarsınız gene.” (Platon, Sokrates’in Savunması, 30e – 31a)
Bunlar tarihin ilk atsineği Sokrates’in sözleri. Onu dinsizlik ve ahlaksızlıkla suçladılar. Gençleri dinden çıkartmak, başka tanrılara inandırmakla itham ettiler ve idamla yargıladılar. Tabii bu büyük bir iftiraydı. O da bu iftiradan kendisini kurtarabilmek için yargıçlar karşısında bir savunma yaptı. Platon ve diğer bir öğrencisi olan Ksenofon onun bu tarihi savunmasını yazdıkları kitaplarla bize ilettiler. Her iki kitabın adı da Sokrates’in Savunması’dır. Yukarıdaki alıntı da Platon’un ünlü Sokrates’in Savunması diyaloğunda geçer.
ATSİNEĞİNİN FAYDALARI:
Sokrates’in yaptığı savunmadan da anlayacağımız gibi, atsineği rahatsız eder. Hantallaşmış, sürekli uyku halinde olan atı, yani artık aklı terk edip düşünmeyi bırakmış olan devleti ve tabii ki o devletin yöneticilerini rahatsız eder. Halkın yaşadıklarına duyarsızlaşmış, yapması gerekenleri yapmayan, derin bir uykuya daldığı için bilinç dışı hareket eden bu yöneticileri sürekli dürter. Bu dürtmelerin amacı, onları uyandırmak, yeniden düşünmeye başlamalarını ve işlerini doğru yapmalarını sağlamaktır.
Aslında Sokrates bunu sadece devlet yöneticileri için yapmaz. İşi gücü agorada insanlarla sürekli konuşmak olduğu için bu ‘rahatsız edici’ tavrını halka da yansıtır. Sorularıyla, her şeye karşı yaptığı sorgulamalarıyla onları da sürekli dürter ve uyanık tutmaya çalışır. Tıpkı devlet yöneticilerine yaptığı gibi halka da uykuyu haram eder, onları düşünmeye, sorgulamaya teşvik eder. Eleştirel aklı kullanmak, eylemleri bu akılla yapmak, kararlarını bu akılla vermek çok önemlidir onun için. Halkın da bunu yapmasını ister. Bu nedenle sevimsiz ve rahatsız edici olarak anılma pahasına atsineği gibi onların da peşini bırakmaz.
Ülkemizde devleti yönetenler işte bunun için sevmiyor onları. Halkın uyanmasını istemedikleri, aklını kullanmasından korktukları için mücadele ediyorlar onlarla. Türlü bahanelerle gazetecileri zindana gönderiyor, sindirme, yıldırma politikası uygulayıp ceza yoluyla televizyon kanallarını susturmaya çalışıyorlar. Medyadaki atsineklerine karşı yürütülen mücadelenin en bariz örneklerini her gün yaşamıyor muyuz? Ülkenin en büyük medya kuruluşlarını ele geçirdikten sonra o kurumların içindeki atsineklerini teker teker tasfiye etmediler mi?
Akademisyenler, sanatçılar içinde atsinekliği yapanlara hapis cezaları yağdırmadılar mı? Onların yerine kendi işlerine yarayan liyakatsiz, kifayetsiz, hiçbir derinliği olmayan insanları parlatmaya çalışmıyorlar mı? “Düşünmeyin, yoksa inancınızdan olursunuz” diyen profesörler, “bu ülkenin başına ne geldiyse eğitimlilerden geldi” diyen rektör yardımcıları, “vatan, millet, bayrak” demekten öteye gidemeyen, iki kelimeyi bir araya getiremeyen popüler kültürün sanatçı bozuntuları doldurmadı mı dört yanımızı? Ya mesleğinin onurunu ayaklar altına almış, iktidarın istedikleri dışında soru bile soramayan gazeteci müsveddelerine ne demeli?
Onlar da sineğin bir türü. Ama vıcık vıcık, yapış yapış bir tür… Sorgulayan insana tahammül edemeyen, akıldan korkan, halk düşünürse kendisine yaşam alanı kalmayacağını bilen zihniyetin atsineklerine karşı mücadele etmek için ortaya çıkarttığı bir tür… Aklı çalıştırmak için değil de mide bulandırmak için insanları dürten bir tür…
TÜRKİYE’NİN ATSİNEKLERİ
Düşün dünyasından bilim dünyasına, medyadan sanata Türkiye’nin bazı atsineklerini sıralayayım mı size? (Bu liste aklıma bir çırpıda gelen isimlerden oluşuyor. Atsineği unvanını hak eden başka önemli isimler de var elbette. Unuttuklarımdan özür dilerim.)
- Ahmet Arslan (Felsefeci)
- Ayşenur Arslan (Gazeteci)
- Celal Şengör (Jeolog)
- Dücane Cündioğlu (Felsefeci)
- Emre Kongar (Sosyolog)
- Erk Acarer (Gazeteci)
- Genco Erkal (Sanatçı)
- İsmail Saymaz (Gazeteci)
- İlber Ortaylı (Tarihçi)
- İoanna Kuçuradi (Felsefeci)
- Kadri Gürsel (Gazeteci)
- Levent Üzümcü (Sanatçı)
- Metin Akpınar (Sanatçı)
- Mustafa Öztürk (İlahiyatçı)
- Müjdat Gezen (Sanatçı)
- Nevşin Mengü (Gazeteci)
- Özgür Demirtaş (Ekonomist)
- Özlem Gürses (Gazeteci)
- Tayfun Atay (Antropolog)
- Uğur Dündar (Gazeteci)
- Ünsal Ünlü (Gazeteci)
- Yavuz Oğhan (Gazeteci)
- Zafer Arapkirli (Gazeteci)
- Zeynep Direk (Felsefeci)
Atsinekleri gerçek muhaliflerdir. Sadece siyasi düzene değil, akılla zıtlaşan her türlü görüşe muhalefet ederler. Bunu yapan siyasetçiler de yok değil. Ama yine de onları bu listeye almadım. Onların atsineği gibi davranmalarına pek güvenmemek gerekir, çünkü esas niyetleri bir gün at olabilmektir.
Bu listedeki insanlar Sokrates gibi her gün atsinekliği yapıyorlar. Kimi yazarak, kimi konuşarak, kimi sanat yaparak… Uyanalım, sorgulayalım, düşünelim diye dürtüp duruyorlar bizi. Sokrates’in dediği gibi bu atsineklerini esirgememiz, kendimizi onlardan mahrum bırakmamamız gerekiyor. Çünkü bir uçup giderlerse kolay kolay bulamayız onlardan.