Kaya Türkmen
Hıyar
Sebze meyve alışverişimizi pazardan yapıyoruz hayatı paylaştığım melekle. Bazı pazartesi günleri Arnavutköy’den vapura binip Çengelköy pazarına gidiyoruz. Ama daha çok “Ulus Sosyete Pazarı” denilen yerde cumartesi günleri kurulan Üretici Pazarı’na.
Belki İstanbul’un en ucuz pazarları değil bunlar ama birinin gidişi-gelişi keyifli, diğeri evimize yakın ve her ikisinde de taze, kaliteli ürünler buluyoruz. Hele Üretici Pazarı’nda doğrudan üreticiden alışveriş yapmak bir zevk.
On-on beş gün önce, yine bir pazar alışverişi sırasında, fırlamış uçmuş fiyatlara şaşa şaşa öteberi alıyorduk ki salatalığın, yani bildiğimiz hıyarın kilosunun 40 lira olduğunu görünce donakaldık. Ben o salatalığı almayı reddettim. Görenlerin kafası karışabilirdi. Torbadaki mi hıyar, taşıyan mı?
“Bugünleri de mi görecektik? Pahalı diye salatalık almaktan vazgeçeceğim hiç aklıma gelmezdi” diye söylenirken asgari ücretle geçinen milyonlarca insanımızı düşündüm.
Benim 40 liraya salatalık almayı reddetmemin nedeni yoksulluk değil, ilkesel bir tepkiydi. Ama biliyorum ki milyonlarca insan yumurtadan vazgeçiyor, peynirden vazgeçiyor. Mecburen vazgeçiyor. Eti, balığı zaten unuttu, tavuktan vazgeçiyor. Mutfaklarına patatesten, soğandan, belki lahanadan, karnabahardan, makarnadan, bulgurdan başka bir şey girmeyen o milyonları düşündüm. Nohut da yazacaktım listeye. Birden kendime geldim. Nohut Meksika’dan geliyor bu ülkeye!
Tarım memleketiydi Türkiye. Bolluk, bereket beldesiydi. Dünyada gıdada kendine yeterli yedi ülkeden biriydi. Bugün Türk mutfağının demirbaşı patlıcan girmiyor çoğunluğun tenceresine. Ispanak girmiyor, ıspanak. Bildiğimiz ot işte.
Tarım Bakanı affını istemiş. Reisi de affetmiş. O da affetti diye teşekkür etmiş. O kadar kolay değil. Biz seni affettik mi bakalım? Senin saman ithalatımızla ilgili soruya verdiğin “Paramız var ki ithal ediyoruz” cevabın hiçbir zaman hafızamızdan silinmeyecek. Paramız varmış. Samanı da ithal edermişiz. Bak sen… Tarım bakanıymış… Tarıma düşman Akape iktidarının tarımın böğrüne sapladığı son hançer o. Tarıma tek faydası çekip gitmesi oldu.
Bakan konusundan ayrılıp tarım konusuna dönecek olursak pazardaki yüksek fiyatların nedenlerinin başında üretim ve taşıma maliyetlerinin çok yüksek olması var. Para kazanamayan çiftçi de üretimden çekiliyor. Sorun da o zaten.
O affedilen zat, “Türkiye tarımda Avrupa’da birinci, dünyada 10. sırada” dedi durdu. Bu nasıl bir birinciliktir ki vatandaşı patlıcan yiyemez duruma düşürmüşsünüz. Bu güzel ülkenin vatandaşı çorba yaparım umuduyla market kapılarında şimdilerde adına “çıkma” denilen çürük çarık sebze eşeliyor. Kış günü Halk Ekmek kuyruklarında ayaz yiyor ekmeği ucuza alacağım diye. Ayçiçek yağı kuyruklarında birbirini eziyor. Bu nasıl birinciliktir ki Hollanda’nın tarımsal ürün ihracatı 100 milyar dolar. Bizimki 30 milyar.
Zeytinliklerin altında kömür varsa keseceklermiş yüzyıllık ağaçları. Ayçiçek yağında memleketi dışa bağımlı kıldılar. Şimdi zeytinyağında da bizi ele güne muhtaç edecekler.
2006 yılında, yani hem de Akape döneminde kabul edilen Tarım Kanunu tarımsal destekleme için bütçeden ayrılacak kaynağın, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamayacağını söylüyor. Tebrik edilmesi, teşekkür edilmesi gereken bir kanundur o. Ama gereği yapılıyor mu? Yapılmıyor. Hedefin yarısı bile tutturulamıyor. Öncelikleri beşli çeteyi beslemek.
Gün geliyor fiyatları ithalatla düşürmeye, üreticiyi ithalat tehdidiyle terbiye etmeye çalışıyorlar. Gün geliyor fiyat artışlarını ihracatı engelleyerek durdurmaya çalışıyorlar. Çıkardıkları türlü çeşitli hal yasalarından, fiyat istikrarını sağlayacak komitelerden, erken uyarı sistemlerinden medet umuyorlar.
Erdoğan’ın göstermelik olarak alışveriş yaptığı Tarım Kredi Kooperatifleri’nin market sayısı 1000’e çıkarılacak, ucuzluk sağlanacak deniyor. Sonra anlaşılıyor ki o marketler birçok üründe daha pahalı. O proje de unutulup gidiyor.
Denetimler yapılıyor. Cezalar kesiliyor. Baskınlar düzenleniyor. Polisiye tedbirler işe yaramıyor. Tarlada yaşananları anlamayan hükümet pazarda çözüm arayıp duruyor.
Sorun tespit edilemiyor. Çözüm bulunamıyor. Nasıl bulsunlar ki? Hiçbir şeyden anlamıyorlar.
Şimdi de RTÜK gıda haberlerinin peşine düşmüş. “Ayçiçek yağı bulunmuyor” dememeliymişiz. Resmi makamlardan gelmeyen bilgilere itibar edenler cezalandırılacakmış.
Yani TÜİK’in, Sağlık Bakanlığı’nın, Anadolu Ajansı’nın haberlerini kullanmamız isteniyor. “Siz de yalan söyleyin” deniyor.
SS bakanımız “Manipülatif haberler yayanlara gereğini yaparım” diyor. Putin de öyle dedi. Savaşa savaş demeyi yasakladı.
Canım memleketimin canına okudunuz. Her şeyi berbat ettiniz. Gidin artık.