Serap Durusoy
Her şeye rağmen
Yeni yılın ekonomik verileri ardı ardına açıklanıyor. İlk olarak ekonomi yönetiminin cari fazla verme amacıyla izlediği yolda son 27 yılın en yüksek dış ticaret açığı verisi geldi ve yine bir rekora imza atıldı. Açık, bir önceki yıla göre yüzde 138 artarak 110,2 milyar dolara ulaştı. Ardından baz etkisinin devreye girmesi ile yüzde 64,27 olarak açıklanan yıllık enflasyon seçim başarısı için düşüyor algısı oluşturmaya yeterli olacak gibi görünmüyor. Çünkü ekonomik aktörlerin hissettiği 3 haneli bir rakam. TÜİK’in hesaplamasının diğer kurumlar ve hissedilen enflasyon arasındaki belirgin farklılık dışında, açıklanan rakamın tezgâh ve etiketlerle uyuşmaması da enflasyona yönelik güvensizlik algısını güçlendirerek beklentilerin katılaşmasını da besliyor.
6 Ocak’ta gelen hazine nakit dengesi verisi ise aralık ayında 108,3 milyar TL açık verdi ve 2022 yılını 169,4 milyar TL’lik açıkla tamamladı.
Salı günü de hem işsizlik hem de sanayi üretim verisi açıklandı. TÜİK’in Kasım ayına ilişkin yayımladığı işgücü istatistiklerine göre mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 10,2 seviyesinde gerçekleşirken geniş tanımlı işsizliğin yüzde 20,8 olduğu belirtildi. İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,8 kadınlarda ise yüzde 12,9 olarak tahmin edildi. 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranının da bir önceki aya göre 2,6 puanlık azalış ile yüzde 17,8 olduğu ve bu yaş grubunda işsizliğin erkeklerde yüzde 14,4, kadınlarda ise yüzde 23,9 tahmin edildi. İşsizlik düzeyi sabit iken genç işsizliğin düşmesi ve TÜİK rakamları ile İŞKUR ve TÜRK-İŞ’in hesaplamaları arasındaki belirgin farklılık yine rakama ilişkin güvensizlik algısını güçlendirdi.
TÜİK’in Kasım ayına ilişkin sanayi üretim verisine göre pandemi sürecinden bu yana ilk kez yıllık bazda bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,3 daralma yaşandığı görüldü. Sanayi üretiminin öncü göstergesi olan PMI’ın 9 aydır 50 eşik değerinin altında kalması da aslında bu daralmanın bir göstergesi idi. Ayrıca politika faizi ile kredi faizleri arasındaki makasın genişlemesine bağlı olarak banka kredi faizlerinin yüksekliği, işletme sermayesindeki pahalılık, seçim konjonktürünün yarattığı belirsizlik, ihracat pazarlarındaki daralma ve makro ihtiyati tedbirler bağlamında getirilen yükümlülükler sanayi üretimindeki azalmanın nedenleri olarak sıralanabilir. Tüm bunlara ek olarak ihracat iklim endeksi değerinin de aralıkta 48,5 değerinde gelmesi Türk imalatçılarının ihracat koşullarındaki yavaşlamanın sürdüğü sinyalini verdi.
Dün de cari açık verisi geldi. Buna göre Kasım ayında 12 aylık cari açığın 45 milyar doları geçtiği ayrıca 899 milyon dolarlık net hata noksan girişinin olduğu belirtildi. Karar alıcılar tarafından çok sık dile getirilen cari fazla kulağa hoş geliyor ama görülüyor ki bir ütopya olarak kalmaya devam edecek.
TCMB’nin 30 Aralık’ta açıkladığı 2023 yılı para politikası çerçevesinde liralaşma stratejisinin güçlendirileceği, mevduatta yüzde 60’lık liralaşma hedefinin olduğu, APİ kanalıyla fonlamanın payının kademeli bir şekilde artırılacağı, TL cinsinden sabit getirili menkul kıymet tesisinin sürdürüleceği, var olan swap anlaşmalarına ek olarak, diğer ülke merkez bankaları ile de swap anlaşmasının imzalanmasına yönelik görüşmelere devam edileceği ve enflasyon hedeflemesinin yüzde 5 olarak kalacağı vurgulanmıştı. Nitekim bu açıklamanın hemen ardından faktöring şirketlerine de TL cinsinden faktöring alacaklarına uyguladıkları faiz oranına göre menkul kıymet tesisi yükümlülüğü getirildi. Ayrıca yine liralaşma stratejisi bağlamında bankaların menkul kıymet tesis oranı da yüzde 5’ten yüzde 10’a yükseltildi. Böylece bankaların yabancı para yükümlülüklerinin bilanço dışına çıkarılması sınırlanarak menkul kıymet uygulama oranları yeniden düzenlendi.
Görüldüğü üzere mevcut makro verilere rağmen genişletici para politikası ve liralaşma politikası sürerken, diğer yandan da iç talebi destekleyen vergi affı, asgari ücret, memur ve emeklilere yapılan zamlar, EYT kararı, orta gelir konut kampanyasına ek olarak esnafa desteğin 50 milyar TL’den 150 milyar TL’ye çıkarılması, çiftçiye yeni kredi paketi ve dün açıklanan yeni KGF ve yatırım destek paketleri gibi uygulamalarla mali disiplinden de uzaklaşılıyor. Bu uygulamaların enflasyon üzerinde yukarı yönlü yaratacağı etkiye rağmen enflasyonu önlemeye yönelik adımların yine makro ihtiyati tedbirlerle sınırlı kaldığı, enflasyonun denetimle, fiyat kontrolleri ve yasaklamalarla baskılandığı ve marketlerin fiyatları sabit tutmaya zorlandığı görülüyor.
Ancak tüm uygulamalara rağmen makro veriler de gösteriyor ki rekabetçi kur politikası ile yola devam edildiği sürece ödenen bedel de gün geçtikçe ağırlaşıyor.