Aytuna Tosunoglu
HELİKOPTER
Şiddet olgusunun ne dereceye kadar geçmişin mirasını temsil etmeye devam ettiği ve geçmişten bu yana ne ölçüde değişime uğradığı üzerinde hiç düşündünüz mü? Bu kültürel yükün taşıyıcıları olarak daha ne kadar devam ederiz? Anlatılanlar, birinci derece tanıklıklar, yazılanlar arasında bir devamlılık yok mu, sizce? Sürekli olma durumu karşısında biz devam ediyoruz, öyle mi?
Necati Sönmez’in, 24 Eylül 2020 tarihli Yeni Yaşam gazetesinde çıkan yazısından bir bölümü buraya aynen alıyorum. Seyreyle gözlerim…
“Uzman çavuş, Abdurrahman’a kapının yanında durmasını emretti ve “Öteki dünyada bana da yer ayır” diyerek adamı ölümüne itti. Abdurrahman aşağı atılmadan önce, uzman çavuş geride kalan üç tutsağa helikopterin sağ tarafındaki pencereden seyretmelerini emretti. Daha sonra Bermal’e kapının yanına gelmesini ve giysilerini çıkarmasını emretti. Bermal reddetti ama çavuş yine de elbiseleri yırttı. Çıplak vücudunu elledi, aşağılayıcı cinsel sözler sarf ederek onu s….. istediğini söyledi ve kızı kapıdan itti. Uzman çavuşun seyretme emrine itaat etmedim. Bakmak çok dehşet vericiydi, gözlerimi kapadım. Nasılsa öldürüleceğimi biliyordum. Zelal de soyulup aşağılandı ve helikopterden atıldı.”
Sönmez’in yazısında hem kurban hem tanık anlatımıyla üç olay geçiyor. Bir tanesinde de bir asker itirafı var. Mealen diyor ki, iki Ağrı Dağı arasındaki bölgede askerle militanlar arasında çatışma çıkmış. Bir militan yaralı ele geçirilmiş. Ertesi günü yaralı militan başka bir yere götürülmek için yetkili askerler tarafından bir helikoptere konmuş. Sonra konuşmadığı, bilgi vermediği için Tendürek Dağı’nda helikopterden atılmış. Örnekler birbirine benziyor. Hatta Sönmez yazısında helikopterden insan atma uygulamasının dünya üzerindeki kısa tarihini de anlatmış. Merak edenler yazıyı internetten okuyabilir. Olayların tarihleri de var, kaynakça da var, zanlı isimleri de…
İnsandaki ölçüsüzlük potansiyelinin yol açtığı bozuluş, tragedyadaki gibi tanrısal cezanın ardından bir tür adaletin gerçekleşmesiyle bir düzene ve uyuma dönüşmüyor. Eli böğründe, kendi periferinde dolaşan huzursuz, ıslak, kanlı, terli, yapış yapış ruhlar gibiyiz. Bizi öte alem tükürsün. Bu aleme düşelim ve hem atılan hem atan olalım, helikopterden. Atılandaki çaresizlik duygusuyla gücü eline alanın uyguladığı şiddet tek bedende hapsolsun. İnsanla tabiat arasında kurulan uyum bizi hiç bulmasın. Masumun tanımını iktidarlar belirlesin, hep. Hep.
Şiddetin pornografisini okudunuz.
Okuduktan sonra gözlerinizi kapatın, olur mu?
Ya görmezden geliriz ya da birlikte dur deriz. Tek ses cılız çıkıyor, anlıyorsunuz değil mi…