Serap Durusoy
Gölge tehlike: İşsizlik
Yeni ekonomi yönetimini karşılayan ilk veri geçen hafta mayıs ayı enflasyon rakamı olurken bu hafta da MB’nin aylık cari açık rakamı ve TÜİK’in Hane Halkı İşgücü Anketi sonuçlarına göre mayıs ayı işsizlik oranı açıklandı.
En son 2021 yılının Ekim ayında 4,1 milyar dolar cari fazla veren ekonomimizde Nisan ayında aylık 5,40 milyar dolar cari açık ile aylık cari açık serisinin 18 aya yükseldiği görüldü. Yeni yönetimin ekonomi politikası arayışı sürerken seçim öncesi 1,5 yıl uygulanmış olan ekonomi politikasının öznesini oluşturan cari fazla yaratma amacının da ütopyadan öteye geçemediği sonucu ile bir kez daha yüzleşildi.
TCMB'nin yayımladığı verilere göre altın ve enerji hariç cari işlemler hesabı da 480 milyon dolar açık verdi.
Ayrıca cari açığın en büyük parçası olan ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret açığının nisanda geçen yılın aynı ayına göre yüzde 61,7 büyüyerek 7 milyar 16 milyon dolar olduğu ve dört aylık açığın ise 36 milyar 341 milyon dolara ulaştığı görüldü.
Hiç şüphesiz cari açığın artması kadar bu artışın nasıl finanse edildiği de bir diğer önemli noktayı oluşturuyor.
Bu çerçeveden bakıldığında doğrudan yatırımlarda nisan ayında 784 milyon, ocak-nisan döneminde 1 milyar 905 milyon dolar net giriş olurken, portföy yatırımlarında ise 1,2 milyar net çıkış söz konusu.
Cari açıkta görülen artışın finansmanında kullanılan rezervlerde 8,2 milyar dolar net azalışa bağlı olarak hızlı bir erimenin olması ve net hata noksan kaleminde ise 3,7 milyar dolarlık çıkış görülmesi elbette ki şaşırtıcı değil.
Hal böyle iken politika faizinde yapılması umulan artışın kısa vadede cari açığı önleyemeyeceği de bilinen bir gerçeklik.
Zira enerji bağımlılığı dışında, ihracatta katma değeri artıracak uygulamaların hayata geçirilmemesi ve ihracat içerisinde yüksek teknolojinin payının artırılamaması yüksek cari açığın uzun bir süre daha devam edeceğini gösteriyor.
Ayrıca Para Politikası Kurulu’nun ne yöne evrileceği de belirleyici olacak. Çünkü eski kurul üyelerinin ne kadarının yeni kurul içerisinde yer alacağı, beklenen politika faizi artış kararı için önemli.
Bir diğer noktayı ise kararın etkisini ne zaman göstereceği oluşturuyor.
Nitekim, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch Türkiye’de yeni ekonomi yönetiminin verdiği politika değişikliği sinyaline rağmen politika değişikliğinin etkisinin anlaşılmasının zaman alacağını belirten bir değerlendirmede bulundu.
Diğer yandan piyasaları en çok etkileyen veri, enflasyon verisi olmakla birlikte ekonomimizin kronik bir sorunu olan işsizlik de önemli bir tehlike olarak büyüyor.
Bu hafta açıklanan TÜİK verilerine göre işsizlik oranı Nisan'da 0,1 puan artarak yüzde 10,2 seviyesine yükseldi.
İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 8,1 iken kadınlarda yüzde 14,3 olarak tahmin edildi.
İşgücünün 2023 yılı nisan ayında bir önceki aya göre 594 bin kişi artarak 35 milyon 195 bin kişi, işgücüne katılma oranının ise 0,9 puan artarak yüzde 53,9 olarak gerçekleştiği belirtildi.
İşgücüne katılma oranının erkeklerde yüzde 71,7 iken kadınlarda yüzde 36,4 olması yine şaşırtmadı.
Kadınların işgücüne katılma oranı erkeklerden düşük kalmaya devam ederken geçmiş aylara oranla katılımın artması aslında yoksullaşma nedeniyle geçinme zorunluluğu ve kadınların düşük ücretle çalışmayı kabul etmesinin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Ancak düşük ücretle çalışmayı kabul eden kadınların prim ödeme gücüne sahip olamaması nedeniyle sosyal sigorta sisteminde de yer alması engellenmiş oluyor. Doğal olarak kadınlar sosyal hizmetler ve yardımlarla desteklenmeye mahkûm bırakılıyor. Bu bağlamda kadınların düşük ücretle emek piyasasına dâhil olması biçilen geleneksel rolden dolayı çalışmasının engellenmesi nedeniyle karşı karşıya kaldığı ekonomik şiddetin, mikro düzlemden makro düzleme taşınmasına neden oluyor.
Tüm bunlar ekonomik şiddetle kuşatılmış kadınların bu süreci tersine çevirmekte yaşayacağı zorlukları bir kez daha gözler önüne seriyor ve Türkiye’de kadınların emek piyasasında karşılaştığı sorunların çözülmesi konusunda hâlâ zafiyet olduğunu gösteriyor.
Öte yandan 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfustaki işsizlik oranının da bir önceki aya göre 1,2 puanlık azalış ile yüzde 19,1 olduğu belirtildi. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 15,7, kadınlarda ise yüzde 25,4 olarak tahmin edildi.
Hiç kuşku yok ki genç işsizliği ülkemiz açısından çok önemli.
Kronik bir makroekonomik sorunumuz olan genç işsizliği özellikle pandemi sonrasında daha belirgin bir hale geldi. Ülkemizde her dört gençten birinin işsiz olması nedeniyle gençlerin iş edinme konusundaki umutlarının giderek azalması, doğal olarak beyin göçüne yöneltiyor. Yıllardır övündüğümüz ve emek piyasasında karşılaştırmalı bir üstünlük olarak gördüğümüz gençler ülkeyi terk ediyor.
Ayrıca içinde bulunduğumuz ekonomik koşullar dikkate alındığında işsiz kalmak, düzenli bir gelirden yoksun olmak anlamına da geldiği için yoksulluk tehdidiyle de karşı karşıya kalınıyor.
Hal böyle iken gölge bir tehdit olarak diğer sorunların gerisinde tutulan işsizliğin artması aslında yaşanmakta olan yoksulluğu daha görünür bir hale getiriyor.
Nitekim TÜRK-İŞ mayıs ayı verilerine göre, dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamalarını kapsayan açlık sınırı 10 bin 362 TL'ye yükselirken; kira, fatura, eğitim, giyim, ulaşım gibi tüm giderlerini kapsayan yoksulluk sınırının ise 33 bin 752 TL'ye ulaştığı belirtildi.
Bu bağlamda işsizlerin ötesinde ülkemizde ortalama ücret haline dönüşen asgari ücret düzeyinde çalışanları yakından ilgilendiren ve salı günü başlayan asgari ücret görüşmesinde ücret güncellemelerinin potansiyel enflasyon dışında milli gelirden alınan pay göz önüne alınarak gerçekleştirilmez ise toplumun her kesiminde yaşanılan (kadın, genç vd.) yoksulluğu çözmek açısından yeterli olmayacağı söylenebilir.