Geçinme Mücadelesi Zorlaşırken

Geçen haftadan beri ekonomi gündemini meşgul eden en önemli gelişme, AK Parti’nin Meclise sunduğu Savunma Sanayii Fonu için katkı payı düzenlemesiydi. İsrail’in hedefinde olduğumuz ve Ortadoğu’daki savaş gerekçe gösterilerek Savunma Sanayii için halkın kaynak olarak görüldüğü teklifin vergi değil bir hizmet bedeli ve katkı payı olduğu yönündeki açıklamalara rağmen gerek kamuoyunun gerekse muhalefetin tepkisi nedeniyle geri adım atıldı. Kredi kartı limitinden, birinci ve ikinci el araçlara, noterlik ücretlerinden motosikletlere ve kol saatine kadar 12 maddenin yer aldığı teklifte toplamda yıllık 70-80 milyar TL gelir artırıcı kalıcı hizmet bedeli oluşması öngörülmüştü.

Özellikle limiti 100 bin TL’yi aşan kredi kartlarından yıllık 750 TL Savunma Sanayii için katkı payı düzenlemesi teklifi nedeniyle kredi kartı sahiplerinin kart limitini düşürmesine ilişkin attığı adım ses getirdi. Gelecekte yapılacak yani henüz yapılmayan harcama ve bir gelir yokken katkı payı adı altında alınacak bedelin minimum 14 milyar TL gelir beklentisi dışında aslında satın alma gücünü baskılamak amacı taşıdığı da gayet açık.

Öte yandan her ne kadar “bütçeye bir kuruş dahi aktarılmayacak” yönünde açıklamalar gelse de 9 aylık bütçe açığının 1 trilyon TL’yi aştığı ve bu dönemde faiz dışı dengenin de 161,3 milyar Tl açık verdiği ülkemizde pek çok makro veride olduğu gibi bütçe açığında da orta vadeli programdaki hedefin tutturulamayacağı görülüyor. Hal böyle olunca alternatif kaynak arayışları sürecek gibi görünüyor.

YOKSULLUK NEDENİYLE AİLESİNDEN ALINMA RİSKİ OLAN 165 BİN ÇOCUK VAR

37 milyon kişinin bireysel kredi kartı var ve 126 milyon kart adedi göz önüne alındığında hem ücretlilerin hem de esnafın ekonomisini bu kartlarla döndürdüğü bir gerçek. Buna rağmen TÜİK, 2023 yılına ilişkin gelir dağılımı istatistiklerinin hesaplandığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2023 yılı sonuçlarına göre, Türkiye'de gelir dağılımındaki bozulmanın 2023 yılında da devam ettiğini belirtilse de yoksul sayısının 2023 yılında 697 bin kişi azaldığı açıklandı. Araştırmada 100 kişiden 58'i borçlu, 100 haneden 59'u bir haftalık tatil yapamıyor,100 kişiden 32'sinin çatısının sızdırdığı belirtildi. Kendilerine ait bir konutta yaşayanların oranının ise yüzde 56,2 olduğu belirtildi.

Oldukça iyimser olan bu verilere rağmen Aile Bakanlığı yayımladığı kitapçıkta 7 haneden birinin yani 3 milyon 876 bin 933 hanenin aşırı yoksul olduğunu belirtti. Bakanlığın bu yoksulluk nedeniyle yapmış olduğu sosyal yardımları gururla açıklaması da başka bir vahameti ortaya koydu. Yoksulluk nedeniyle ailesinin yanından alınma riski olan çocuk sayısının 2012’ye göre yüzde 300 artarak 165 bine ulaşması da yoksulluğun ne boyuta ulaştığını gösterdi.

Bir diğer çarpıcı gerçeklikte emeklilik sistemi sıralamasında görüldü. Mercer CFA Enstitüsü Küresel Emeklilik Endeksi'ne göre, Türkiye emeklilik sistemleri sıralamasında son sıralarda yer aldı. Endekse göre, A kategorisi içerinde kalan Hollanda en iyi emeklilik sistemine sahip ülke olurken Hollanda'yı İzlanda ve Danimarka’nın izlediği görüldü. Türkiye’nin önemli riskleri ve/veya eksiklikleri de olan bir sistem, iyileştirmeler yapılmazsa, etkinliği ve/veya uzun vadeli sürdürülebilirliği sorgulanabilir olarak tanımlanan D kategorisinde yer alması, emeklinin geçinmek için verdiği mücadelenin boyutunu gözler önüne seriyor.

Ayrıca geçinme mücadelesinin bir diğer aktörünü de kuşkusuz asgari ücretliler oluşturuyor. İşverenin, “yüzde 30’u geçerse bizi zorlar” dediği, ancak yıl sonu enflasyonunun yüzde 40’ın üzerinde tahmin edildiği bir ekonomik iklimde, ücret tespitinin oldukça zor olacağı, işçi lehine bir sonuç alınmasının kolay olmayacağı görülüyor. Ücret Tespit Komisyonu’nun aralık ayında yapacağı dört toplantı sonucunda yeni yılda geçerli olacak ücretin belirlenmesinde iş barışının da dikkate alınması ümit ediliyor.

Öte yandan IMF'nin, 27 Eylül'de Türkiye ile 4. madde konsültasyonunun tamamlanmasının ardından yayımladığı raporda, enflasyonla mücadeleyi desteklemek için mali konsolidasyon önerisi bağlamında daha güçlü gelir politikalarına olan bağlılığın kredibiliteyi güçlendireceği değerlendirmesinin ardından gelir artırıcı çaba içerisine giren ekonomi yönetiminin, IMF’in ücretlerin enflasyon beklentileri doğrultusunda belirlenmesine geçilmesinin enflasyonu önemli ölçüde düşürmeye yardımcı olabileceği görüşüne bağlı olarak, ücret artışlarına ilişkin alacağı kararları tahmin etmek hiç zor değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serap Durusoy Arşivi