Serap Durusoy
Fiyat İstikrarı
Fiyat istikrarı, para politikasının uzun dönemli temel amaçları olan büyüme ve istihdama yönelik, ekonomik birimlerin karar alma süreçlerinde etkili olmayacak ölçüde düşük ve istikrarlı bir enflasyon oranını ifade eder. Yani fiyat istikrarı, enflasyonun sıfır olması değildir. Zaten enflasyonun sıfır olması da ülke ekonomileri için arzu edilen bir durum değildir. Çünkü sıfır enflasyon ekonominin soğumasına ve işsizliğin artmasına yol açar.
Fiyat istikrarını sağlamak ekonomiler için önemlidir. İstikrar, yerli paranın alım gücünü koruyarak refah düzeyini artırır, risk primini düşürür ve bu düşmeye bağlı olarak faiz oranlarının da düşmesi yatırım ortamını iyileştirir.
Günümüzde pek çok merkez bankası para politikası uygulayıcısı olarak, enflasyonu kontrol altında tutup istikrarlı bir yapıya dönüştürmeye, yani fiyat istikrarını sağlamaya çalışmakta. Türkiye’de de her ne kadar sık başkan değişiklikleri yaşansa da gelen başkanların hepsi fiyat istikrarını sürekli olarak dile getirdi. Yeni MB başkanı Kavcıoğlu da 29 Nisan’daki ilk enflasyon raporu toplantısında önümüzdeki dönemlerde fiyat istikrarının sağlamasının temel amaçları olduğunu ve bu amaç doğrultusunda eldeki tüm araçların kararlılıkla kullanılmaya devam edileceğini açıkladı. Ancak buna rağmen yeni başkan, Ağbal döneminde yıl sonu enflasyon oranının yüzde 9.4 e indirilmesi hedefine karşılık enflasyon tahminini yüzde 12.2’ ye yükseltti. Başkan, bu kararda yurt dışı ve yurt içi piyasalardaki görünümün enflasyona talep ve maliyet yönüyle etki ettiğini enflasyon beklentilerindeki mevcut seviyelerin fiyatlama davranışları ve enflasyon görünümü üzerindeki riskleri canlı tutmasının etkili olduğunu vurguladı. Tüm bunların ardından pazartesi günü yeni enflasyon rakamları açıklandı. TÜİK Nisan ayında 415 maddenin 281’inde fiyat artışı gerçekleştiğini, 92 maddenin de fiyatının düştüğünü açıkladı. Nisan ayında TÜFE yıllık bazda yüzde 17.14, aylık bazda ise yüzde 1.68 artış gösterirken; ÜFE yıllık yüzde 35.27, aylık bazda da yüzde 4.34 artış gösterdi. Bu rakamlarda endişe verici olan bir diğer nokta ise maliyet baskılarından dolayı ÜFE ve TÜFE arasındaki makasın her defasında daha çok büyümesi.
Uzun süredir para politikasındaki sıkı duruşa rağmen enflasyonun bu kadar yüksek düzeye çıkması yapılan önlemlerin tam karşılık bulmadığını gösteriyor. Kuşkusuz bunun birçok nedeni var ve bu nedenler ÜFE ve TÜFE açısından farklı . ÜFE’nin yükseliş nedeni daha çok küresel faktörlere bağlı iken, TÜFE’nin yükselişinde içsel dinamiklerin daha etkili olduğunu önceki yazılarımda da belirtmiştim. Genel olarak enflasyondaki yükselişte en belirgin etkenler sepetteki güncellemeler, enflasyon hedefinin kısa vadeli olması, pandemi nedeniyle ekonomik faaliyetlerdeki zayıflık ve yavaşlama, döviz kurlarındaki geçişkenlik, girdi maliyetleri, enerji ve sadece petrol değil tüm emtia fiyatlarındaki artış, gıda fiyatlarındaki yükseliş, lojistik nedenler olarak sıralanabilir. Ayrıca enflasyonun kontrolden çıkmasında ithal mallara olan talepteki artış ve yurt dışından kredi talebindeki artışın etkili olduğu görülmekte. Bu noktada kur istikrarı ve bu istikrarın düşük düzeylerde yakalanması fiyatlama davranışlarını etkileme açısından önemli. Ancak enflasyonla mücadele için TL’nin değer kazanmasını beklemek şu anki koşullarda oldukça zor. Zira enflasyondaki bu yükseliş dövize yönelik talebi daha da artıracak ve hane halkı satın alma gücünü muhafaza edebilmek için bunu yapmak durumunda kalacak. Ayrıca cari işlemler açığı pozitif oluncaya kadar kur üzerindeki baskı da sürecek. Her ne kadar son açıklanan veriler ihracatın yukarı yönlü gittiğini söylese de, ithalattaki artışın da buna eşlik ediyor olması kur baskısının ortadan kalkmasının çok kolay olmayacağını gösteriyor.
Öte yandan nisan ayında yaşanan portföy çıkışları ve risk primindeki artış da TL’de daha fazla kayıp yaşanmasına yol açtı. Bu bağlamda siyasal arenada yaşanan gelişmelerin önümüzdeki aylardaki portföy çıkışını artıracağı ihtimali ve küresel şartlar da göz önüne alındığında, fiyatların yerine oturması elbette ki kolay olmayacak. Özellikle enflasyonla mücadelede faizden başka bir enstrümanı olmayan ve manevra alanı gittikçe daralan MB Başkanı’nın bugün açıklayacağı faiz kararı önem taşıyor. Açıklamada, enflasyonla mücadelede net olduğunun iyi anlatılması gerekli. Öyle ki öncelik enflasyonu düşürmekten öte, fiyat seviyesindeki yükseliş eğilimini kontrol altına almayı gerektiriyor. Bunun için de enflasyon beklentisinin yani enflasyondaki ataletin kırılması önemli. Ayrıca yine birçok kez dile getirdiğim etkin ve bütünleşik para ve maliye politikalarının uygulanması ve diğer politikaların enflasyonla mücadeleye destek vermesi de şart.