Kaya Türkmen
Filarmoni
Yılın ilk günü, her zaman yaptığım gibi Viyana Filarmoni Orkestrası (VFO)’nun yılbaşı konserini izledim TRT 2’de.
Viyana yılbaşı konserlerinin 1838 yılına uzanan bir geçmişi var. Ama bugünkü formatında icra edilen ilk konser 1939 yılında gerçekleşmiş. Konser iki saat sürüyor yaklaşık. Programının ağırlıklı bölümünü Viyanalı Strauss ailesinin eserleri oluşturuyor.
Konser Musikverein (Viyana Müzik Derneği)’nin Viyana'nın Innere Stadt bölgesinde yer alan ‘Altın Salon’unda veriliyor. VFO'nun daimi salonu orası. Evi yani. Mükemmel akustiğiyle, dünyanın en iyi konser salonları arasında yer alıyor.
Yılbaşı konserlerinde VFO’yu idare etmek orkestra şefleri için de ciddi bir prestij konusu. Karajan’dan Muti’ye, Abbado’dan Mehta’ya en büyüklerin hemen hepsi en az bir kere idare etmişler konseri.
Bu yılki şef Daniel Barenboim idi. 80 yaşına giriyor önümüzdeki sonbaharda. Muhteşem bir piyanisttir asıl. Şefliğinden önce piyanistliği gelir. Ortadoğu’da barış çabalarına katkı amacıyla, farklı ülkelerden genç müzisyenleri bir araya getiren Batı-Doğu Divanı Orkestrasını kurdu Filistinli düşünür Edward Said’le birlikte.
Konsere bilet bulmak için bir yıl önceden adınızı kaydettiriyorsunuz, kur’a çekiliyor. Kazanırsanız bilet satın alabiliyorsunuz. 2021 yılbaşı konseri Covid yüzünden seyircisiz icra edilmişti. Bu yılki seyircili oldu. 90 ülkede canlı yayınlandı.
Cumartesi günü geçtim televizyonun karşısına ve konseri izlemeye koyuldum. Beyaz Türk’üm ya! “Pati” de kucağımda. O da dikkat kesildi, dinliyor. Bazen kuyruğunu sallıyor.
Muhteşem bir salon. İşlemeli tavan, sütunlar, duvarlar, heykeller, kabartmalar. Her taraf rengarenk çiçeklerle süslenmiş. Vaktiyle San Remo’dan gelirmiş bu çiçekler. Tıpkı Nobel ödül törenini izleyen ziyafetin verildiği Stockholm Belediye
Sarayında olduğu gibi. Ama bir süredir Viyana Belediyesi Park ve Bahçeler Müdürlüğü sağlıyormuş çiçekleri.
İnsanlar en şık kıyafetlerini giymiş gelmişler. Kadınların parfüm kokuları geliyor sanki burnuma.
Ve konser başladı. Josef, Johann ve Eduard Strauss’un eserleri çalınıyor ardı ardına. Marşlar, valsler, polkalar.
Senfonik orkestraları uygarlığın bir sembolü olarak görmüşümdür hep. Yüz kadar müzisyen. Her biri ayrı bir ortamda yetişmiş, her birinin kendi ayrı dünyası var. Muhtemelen siyasi görüşleri de inançları da farklı… Ama müthiş bir duygudaşlık ve iş bölümü içinde apayrı çalgılar kullanarak inanılmaz bir beraberlik ve bütünlük oluşturuyorlar. Kimse kimseden üstün değil. Hepsi birbirine muhtaç amaca ulaşmak için.
Konsere birkaç dakika ara verildi. Telefonumdan haberlere bir göz atayım dedim:
“Siyasi eşkıya, dürüst değil, kalibresi bozuk, cinsi, cibilliyeti bozuk. Adam değil. Kifayetsiz muhteris.”
"Ne diyor birileri? İş yok. Nankör, nankör bunlar. Yan gelip yatarak para kazanmak istiyorlar.”
''Bay Kemal mandacı siyasetçi. Bay Kemal kimlerle yürüyor? Terör örgütünün yandaşları ile yürüyor…”
Birisi boğazımı sıktı sanki. Nefesim daraldı. Ensemden yukarı doğru bıçaklar saplanır gibi oldu.
Ara bitti. Orkestra Johann Strauss’un Yarasa operetinin uvertürünü, ardından Şampanya Polkası’nı çalıyor. Enfes bir müzik şöleni.
Konserin sonuna doğru Barenboim bir konuşma yaptı. “Dünyamız çok kötü bir zamandan geçiyor” dedi pandemiyi kastederek. “Bu kötü zamanları hep birlikte aşabiliriz. Yeter ki birlikte hareket etmeyi, birbirimizi anlamayı, birbirimizi desteklemeyi bilelim” dedi. “Şu arkamdaki orkestradan ders alın” dedi. “Birlik oldukları zaman nasıl da muhteşem işler çıkarıyorlar” demeye getirdi.
Ben çok etkilendim. Pati hiç oralı olmadı… Onun aklı ermez zaten…
Konserin sonunda o şık kadınlar ve o şık erkekler Viyana sokaklarına karıştılar. Kimi evine döndü, kimi şnitzel yemeğe gitti yılın ilk Cumartesi günü. Bazıları parka gittiler…
Kanal değiştirdim. 2021 yılının olayları özetleniyordu:
“İstanbul Sözleşmesi feshedildi”.
“Diyanet’ten baldız fetvası”.
“Bu daha iyi günlerin. Daha neler olacak neler!”
“İki kilo yerine yarım kilo”; “Gerekirse simit yeriz”, “Kombiyi kısın”; “Zam kuyruğu değil, otomobil çok da ondan!”.
“Faiz sebep, enflasyon netice”. “Nass var nass!”
Rüyadan uyandım. Viyana Filarmoni yavaş yavaş uzaklaştı. Küçücük oldu ve kayboldu. Yüzüme yerleşen geçici tebessüm de…
Ankara kakofonisi kaldığı yerden devam ediyordu…
“Batı bizi kıskanıyor!” diyordu o metalik ses.