Serap Durusoy
Etkinsiz para politikası ile nereye kadar
Aralık ayından beri her yeni günü yeni tebliğlerle karşılar olduk. Eylül ayından itibaren benimsenen ve ekonomik model değişikliği olduğu ileri sürülerek kur şoku ile cari fazla yaratma politikası bağlamında uygulanan faiz indirim kararlarının ardından politikanın olumsuz etkileri görülmeye başlandı. TL’deki değer kaybının yüksek seviyeye ulaşması ve kurlardaki yükselişin önlenememesi üzerine yeni ekonomi önlemleri açıklandı ve yeni enstrümanlar hayata geçirildi. Dövize endeksli mevduat enstrümanları içerisinde döviz tevdiat hesaplarından TL’ye geçiş, kur korumalı TL mevduatları ve 28 Aralık’ta da altın hesapları ile hurda altın karşılığı hesapların dönüşüm fiyatı üzerinden TL’ye çevrilmesine olanak sağlayacak enstrümanlar oluşturuldu. Bu enstrümanlarla amacın döviz tevdiat hesaplarını çözmek değil, dövize yönelimi engellemek olduğu belirtildi. Bu enstrümanlara yenileri eklenmeye devam edildi. Nitekim TL’yi özendirmek ve “liralaşma politikası” bağlamında 1 Şubat 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan tebliğ ile yurt dışında yerleşik vatandaşların tasarruflarını Türkiye’de değerlendirmesi için yurt içi bankalar nezdinde Yurt Dışında Yerleşik Vatandaşlar Mevduat ve Katılım Sistemi (YUVAM) hesaplarının açılması yürürlüğe girdi. Bunu takiben 18 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlanan ve YUVAM hesapları hakkında tebliğde değişiklikler yapan Merkez Bankası tebliğine göre, yasal yerleşim yeri yurt dışında olan ve nitelikleri Merkez Bankasınca tespit edilen şirketlerin, yurt dışından transfer ettikleri döviz tutarları karşılığında bankalarda açtıracakları döviz tevdiat hesapları ile döviz cinsinden katılım fonları, yurt dışındaki vatandaşların hesaplarının TL cinsinden YUVAM hesaplarına dönüştürülmesine ilişkin uygulama kapsamına alındı.
Tüm bu ince ayar düzenlemeler yapılırken ocak ayı enflasyonunun beklentilerin çok üzerinde gerçekleşmesi ile bu defa 12 Şubat’ta Hazine ve Maliye Bakanı tarafından “Türkiye Ekonomi Modeli Yeni Adımlar ve Enflasyon Tedbirleri” açıklandı. Yastık Altı Altın Paketi, KGF Paketi, Birlikten Berekete Mobil Uygulaması, Temel gıdada KDV’nin yüzde 8’den yüzde 1’e indirilmesini kapsayan 4 ayaklı mücadele tedbirleri uygulamaya sokuldu. Kuşkusuz burada en dikkat çekici gelişme Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde kurulan “Enflasyon Timleri” oldu. Kurulan timlerin, 1400’ünün vergi müfettişi, 1400’ünün de gelir müfettişi olmak üzere 2 bin 800 kişiden oluşturulduğu belirtildi. Denetimlerde et, tavuk ve yumurta sektörlerine öncelik verildiği ve denetimlerin gıda, otomotiv, elektrikli ev aletleri, inşaat ve yapı malzemeleri, tekstil başta olmak üzere 35 faaliyet alanında gerçekleştirildiği açıklandı. Bunun dışında indirimli satış yönetmeliğinde yapılan değişiklikle de fahiş fiyat artışı yapanlara 10 bin TL ile 100 bin TL arasında stokçuluk yaptığı tespit edilenlere ise 100 bin TL ile 2 milyon TL ceza verileceği kararı duyuruldu.
Bu uygulamaların enflasyonu kontrol altına almada ne denli etkili olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak enflasyonu küresel bir sorun olarak değerlendiren ve TÜFE’nin yüzde 48,7, ÜFE’nin ise yüzde 93,53 seviyesine ulaştığı ülkemiz enflasyonunu yüzde 7’lerde seyir eden ülkelerle eş tutan anlayış hâkim ve bunu önlemeyi para politikasını dışlayarak yapmaya çalışmanın başarı şansı yüksek görünmüyor.
Ayrıca beklentilerin kötüleşmesi ve güven eksikliği de enflasyon sorununun çözümünü zorlaştırıyor. Nitekim tüketici güven endeksinin şubat ayında 73,2’den 71,2’ye ve reel kesim güven endeksinin ise 111,9’dan 109,9’a gerilediği açıklandı. Mevsim etkilerinden arındırılmış sektörel güven endeksinin ocak ayına kıyasla hizmet sektöründe 124,4’ten 119,82’ye inşaat sektöründe de 85,5’ten 87,7’ye gerilediği görüldü.
İç taraftaki bu güvensizlik göstergelerine bir de Rusya ve Ukrayna arasındaki krizin nasıl evrileceği yönündeki belirsizlik, ABD ve AB’nin Rusya’ya yaptırım kararlarının ardından sıcak çatışma sürecinurusoe girilebileceği yönündeki algıların güçlenmesi ve bu uluslararası krizin Türkiye ekonomisi üzerinde yaratacağı riskler de eklenince güvensizlik daha da perçinlenecek gibi görünüyor. Elbette ki risk algısının bu şekilde güçlenmesi hisse senetlerinden çıkışı doğuracağı gibi enerji maliyetleri ve petrol fiyatlarındaki artış ihtimaline bağlı olarak cari açığın ve enflasyonun artacağı beklentisini de kuvvetlendirmektedir. Ayrıca bu olumsuz konjonktürün önümüzdeki dönemde gerçekleşecek enflasyonu açıklamada bir neden olarak görülmesi ihtimali de oldukça yüksek. Zira gerek PPK metinlerinde gerekse Hazine Bakanı’nın açıklamalarında sık sık enflasyonun ana nedeninin küresel olduğu vurgusu yapılıyor.
Tüm bu koşullar altında kur oynaklığından ve enflasyondan korunmanın yollarını arayan ve bu nedenle altınla tasarruf yapan ekonomik aktörlerin, güven oluşturulmadan altınlarını ekonomik sisteme dahil etmelerini beklemek Hazine’nin kaynaklarının ne denli tükendiğini gösteriyor. Bu durum aslında güvensizliği daha çok artırıyor.
Sonuç itibariyle genişletici maliye politikası ve etkinsiz bir para politikası ile enflasyona çözüm üretmeye çalışmak çözümsüzlük yumağını daha da büyüttüğü gibi sorunu sadece ötelemektedir.