Serap Durusoy
En iyi geride kaldı
Enflasyon tam gaz artışta. TÜİK’in açıkladığı verilere göre temmuz ayında tüketici fiyatları bir önceki aya göre yüzde 9,49 artarken yıllık enflasyonun ise yüzde 47,83 olduğu kaydedildi. Çekirdek enflasyon da yüzde 56,09 olarak açıklandı.
Diğer yandan Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksinin ise Yİ-ÜFE (2003=100) 2023 yılı temmuz ayında bir önceki aya göre %8,3 yılın aynı ayına göre %44,50 olduğu belirtildi.
Bu bağlamda neredeyse 3 yıl sonra ÜFE, TÜFE’nin altında geldi.
Endekste kapsanan 143 temel başlıktan 135 temel başlığın endeksinde ise artış gerçekleştiği görüldü. Yıllık artışın en yüksek olduğu ana grubu yüzde 82,62 ile lokanta ve oteller oluşturdu. Elbette ki ÖTV ve KDV artışı hizmetler sektöründe maliyet şoku yarattı. Üstelik lokanta ve otellerde maliyet artışına asgari ücret artışı da etkili oldu.
Her sektör farklı oranlarda etkilenmekle birlikte bu gelişmeler maliyet enflasyonunu tetikledi.
Ayrıca ülkemizde fiyatlama davranışında ciddi bir bozulma var fiyatlar döviz kuruna endekslendi.
Üstelik enflasyon beklentisinin düşürülememesi ve TCMB’nin yılsonu beklentisini yükseltmesi de fiyat artışlarında etkili oldu. Nitekim açıklanan enflasyon verisinin ardından TCMB yayımladığı Temmuz fiyat gelişmeleri raporunda “Bu gelişmede, vergi ile yönetilen-yönlendirilen kalemlerdeki fiyat artışları yanında, Türk lirasındaki değer kaybı ve ücret artışları etkili olmuştur. Bu dönemde yıllık enflasyon ana grupların tamamında artmıştı" ifadesi yer aldı.
Rapora göre, enerji grubu fiyatlarındaki artışı, vergi ayarlamalarının yanı sıra döviz kuru ve uluslararası petrol fiyatlarındaki gelişmelerin etkisiyle yükselen akaryakıt kalemi sürükledi. Temel mal grubu enflasyonunda kur geçişkenliği yüksek ve hızlı olan dayanıklı tüketim malları belirleyici olmaya devam etti.
Şimdi bundan sonra TCMB ne yapacak?
Çünkü düşük büyümeye rağmen yüksek enflasyonla karşı karşıya kalındı ve TCMB’nin yıl sonu tahmininden daha yüksek bir artış var.
Tabi ki enflasyon sorununu çözmek sadece TCMB’nin sorumluğunda değil. Ancak TCMB’nin yaptığı son düzenlemeler enflasyonu düşürmek değil kontrol altına almaya yönelik oldu.
TCMB hükümetin faiz konusundaki hassasiyetinden dolayı yeterli faiz artışı gerçekleştirememesine rağmen hükümetin ihracata dayalı büyüme hassasiyetini göz önüne alıyor ve bu konuda adımlar atılıyor.
Altın satılarak cari açığın kapatılması bunun en bariz örneğini oluşturuyor. Nitekim Dünya Altın Konseyi’nin yayımladığı rapora göre merkez bankalarının altın talebinde TCMB’nin ikinci çeyrekteki performansı dikkat çekici oldu. Verilere göre TCMB’nin ikinci çeyrekte 132 tonluk altın sattığı görüldü.
Öte yandan TCMB brüt rezervlerinde artış devam ederken, net rezervlerde seçimden bu yana en hızlı düşüş dikkat çekti. TCMB verilerine göre brüt rezervler 28 Temmuz haftasında 113,8 milyar dolara yükseldi. Bir önceki hafta rezervler 113,6 milyar dolar seviyesindeydi.
Net rezervler ise geçen hafta itibariyle 2,8 milyar dolar gerilemeyle 10,9 milyar dolara düştü. Böylelikle net rezervlerde 26 Mayıs haftasından bu yana en sert düşüş kaydedildi.
Swap hariç net rezervlerde de düşüş kaydedildi. 28 Temmuz haftasında swap hariç net rezervler eksi 50,6 milyar dolar oldu.
Diğer yandan Sayın Şimşek de enflasyon rakamlarının açıklanmasının ardından yaptığı değerlendirmede, “Mali tedbirler, döviz kuru gelişmeleri ve ücret artışlarının etkisiyle enflasyon Temmuz’da yıllık yüzde 47,8 ile piyasa beklentileriyle uyumlu gerçekleşti. Dezenflasyon ile fiyat istikrarının hedeflendiği bir geçiş sürecindeyiz. Para politikası duruşunun olumlu etkisiyle 2024 yılı ortasından itibaren yıllık enflasyon düşmeye başlayacak. Dezenflasyon sürecini mali disiplinle destekleyeceğiz. Politikalarımızın temel amacı orta vadede enflasyonu kalıcı olarak tek hanelere indirmektir” açıklamasında bulundu.
Fakat maliye politikası tarafında ise tek yönlü bir mali istikrar ve tedbir sağlanmaya çalışılıyor.
Yani sadece vergi artışları ile talep baskılanmaya çalışılırken kamu tasarrufunun yeterli olmadığı görülüyor.
Öte yandan TCMB enflasyon beklentisini artırırken dezenflasyon sürecinden bahsedilmesi ve bunun mali disiplinle sağlanabilmesi de oldukça güç. Bu bağlamda gevşek sıkılaşma ve zaman kazanma odaklı politikanın enflasyon sorununu çözmede yetersiz kalması dışında kaynak girişi sağlamaya yönelik bir ortam sağlayacağını beklemek de fazla iyimser olur.
Zira her ne kadar JP Morgan ev sahipliğinde düzenlenen forumda uluslararası yatırımcılarla bir araya gelinse de ekonomik güven endeksinin temmuz ayında 99,3’e gerilediği bir ekonomik iklimde, dâhili yatırımcı bile temkinli yaklaşırken yabancı yatırımcı çekmek kolay değil. Hal böyle iken ekonomiye güvenin kişiler üzerinden değil, program üzerinden olması gerektiği gerçeği ile yüzleşiliyor.