Serap Durusoy
Ekonomideki Hikayemiz
TCMB’nin yeni Başkanı Gaye Erkan’ın başkanlığında toplanan ilk PPK toplantısından bir faiz artışı kararının gelmesi rasyonel zemine dönüş söyleminin ilk uygulamasını oluşturdu. Yeni ekonomi yönetiminin atacağı adımların sinyali olması nedeniyle bu karara çok fazla anlam yüklenmişti.
Hiç şüphesiz karar kadar kararın metni de önem taşıdı. Metnin en can alıcı açıklamasını parasal sıkılaştırma sürecinin başlaması, para politikasının etkinliğinin artacağı ve sadeleşme sürecinin etki analizleri yapılarak kademeli olacağı ifadeleri oluşturdu. Fakat metinde yer alan politika faizinin enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirileceği ifadesi her toplantıda faiz artışı olmayacağı şeklinde bir sonuca götürmekle kalmayıp para politikasındaki kararlılık açısından da endişe verici ve öngörülebilirliği zorlaştıran bir durum doğurdu.
Ayrıca enflasyon hedefinin değiştirilmemesi ve yüzde 5’te bırakılması da bir diğer sorunlu yanı oluşturdu. Buna rağmen gevşek sıkılaşma olarak tanımlanabilecek bu adımların ardından pazartesi günü kamuoyuyla paylaşılan PPK toplantı özetinin oldukça şahin bir içerik taşıdığı görüldü. PPK üyelerinin değişmediği göz önüne alındığında özet metin, MB Başkanı’nın cesur bir tavır sergilediği izlenimi doğurdu. PPK özetinde en can alıcı noktayı yüzde 5 enflasyon hedefinin enflasyon görünümü ve yukarı yönlü riskler göz önüne alındığında gerçekleştirmekten çok uzak olduğu değerlendirmesi oluşturdu.
Fiyat istikrarındaki bozulmanın makroekonomik istikrarı ve özellikle finansal istikrarı tehdit ettiğine dikkat çeken metinde parasal sıkılaştırma sürecinin enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar devam etmesi öngörülmüştür" ifadelerine yer verildi. Bu belirgin iyileşmenin göstergesinin açıklanmaması ve bu durumun ne kadar devam edeceğindeki belirsizlik Başkan’ın yaptığı sözlü yönlendirmenin zayıf yanı olarak değerlendirilebilir. Zira sözlü yönlendirmenin etkin olması güvenin oluşması ile ilişkili ve güvenin devamlılığı açısından da önemli.
Ayrıca sözlü yönlendirmeye ek olarak ilave tedbirlere de gereksinim var. Kabine kurulalı neredeyse 4 hafta olmasına rağmen yalnızca para politikası değişimine ve BAE’den gelecek sıcak paraya yönelik açıklamalar yapılıyor. Dolayısıyla bir ekonomi hikâyesi ve bir ekonomi programı yok. Ayrıca kararlarla çelişen gelişmeler de söz konusu.
Her ne kadar 23 Haziran haftası rezervlerin 8,7 milyar dolarla veri tarihinin en keskin artışını kaydettiği ve kuru baskılamak için döviz satışının yapılmadığı ifade edilse de KKM ödemeleri için kamu bankalarının döviz satışı yapması, KKM’nin stopaj istisnası yıl sonuna kadar uzatılırken döviz tevdiat hesaplarına ilişkin stopajın yüzde 25’e yükseltilmesi liralaşma politikasındaki ısrarın sürdüğünü gösteriyor. Bu uygulamalar güveni zayıflatan gelişmeler olmanın dışında piyasa aktörlerine doğru sinyaller verilmesini de engelliyor. Bu bağlamda uygulamalar arasında uyum ve uygulamaların dengelenmesi gerekiyor. Nitekim TCMB Meclisi’nin aldığı karara göre özel bankaların artık KKM ödemeleri için döviz ihtiyaçlarını kamu bankalarından değil TCMB’den karşılayabilecekleri basına yansıdı. Kararın kamu bankalarının toplamda 2,3 milyar dolar satması sonrasında alındığı bilgisi kulislere yansıdı. Diğer yandan TBMM'ye sunulan torba kanun teklifinde KKM’de Hazine desteği uygulamasının da Merkez Bankası'na devri öngörüldü. Görüldüğü üzere bu değişiklikler MB kaynaklarına binen yükün artacağını ortaya koyuyor.
Bir diğer önemli noktayı ise rekabetçi kurun nasıl düzeleceği konusu oluşturuyor. Çünkü kur artışlarının ve ücret artışlarının fiyat geçişkenliği ve fiyatları beslemesi söz konusu. Ayrıca her ne kadar kur artışı ihracatçının istediği bir gelişme olsa da bu artışın devamlılığı girdi yönünden ithal bağımlısı olan üreticiyi endişelendiren bir ortam yaratıyor. Cari açığın 55 milyar dolara ulaştığı ekonomimizde bu açığın önemli bir bileşeni olan dış ticaret açığının artması da enflasyonu daha da tetikliyor. Ticaret Bakanlığı tarafından dış ticaret açığı haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 10,5 bir azalmayla 5,4 milyar dolar olarak açıklandı. Ancak ihracattaki performansın devamlılığı pek kolay görünmüyor. Zira hem ABD’den hem de Euro bölgesinden gelen PMI verisi küresel çapta durgunluk beklentisini güçlendiriyor. Bu da haliyle ihracat gelirlerinin devam etmesini zorlaştıracak. Diğer yandan her ne kadar torba yasada ihracatı teşvik eden kurumların münhasıran ihracattan elde ettikleri kazançlar için 1 puan olarak uygulanan Kurumlar Vergisi indiriminin 5 puan indirimli olarak uygulanacağı yer alsa da 2023 için yüzde 20 olarak öngörülen Kurumlar Vergisi’nin yüzde 25’e çıkarılması durumunda olumsuz etkilenecekler. Ayrıca ücret artışlarıyla birlikte talebin artması ve ithalatın artacak olması dış ticaret açığı üzerinden enflasyonun beslenmesine yol açan mekanizmayı oluşturuyor. Bunun dışında yıl ortasında yapılan kurumlar vergisi artışının bankacılık ve finans kesimi üzerinde yaratacağı negatif etkiler de göz ardı edilemez.
Tüm bunlar dikkate alındığında kur artışların azalmasının, çift paradan kurtulmanın ve dış ticaret açığının azaltılmasının tek yolu enflasyonun düşürülmesinden geçiyor. Zira enflasyonun düşeceği beklentisi güçlenirse hem altın ithalatı hem de yabancı paraya olan talepteki artış da azalma gösterecektir. Her ne kadar haziran ayına ilişkin manşet enflasyon resmi rakamlara göre yıllık bazda 18 ayın en düşük seviyesi olan yüzde 38,21 ve aylık bazda ise yüzde 3,92 olarak açıklansa da aslında bu enflasyonun azalması değil enflasyonun artış hızındaki azalmayı gösteriyor. Dolayısıyla açıklanan bu düşüş fiyatların düştüğü anlamını taşımıyor. Kaldı ki bu azalmada döviz kurunun tutulması seçim nedeniyle kamusal ürünlere zam yapılmaması ve doğal gazın hesaplama dışında bırakılmasının etkisi olduğu bilinen bir gerçeklik. Ayrıca gerçekleşen rakamla hedeflenen arasındaki makasın genişliğinin devam ediyor olması çıpa özelliğinin kaybolmasına neden olarak para politikasına olan güvensizliği de artırıyor. Hal böyle iken para politikasının etkilerinin gecikmeli olması, torba yasadan çıkan vergi sürprizleri, seçim döneminde yapılan vaatlerin gereği olan ücret artışları ve kurdaki yukarı yönlü eğilimin devam etmesi göz önüne alındığında önümüzdeki aylarda enflasyonun yukarı yönlü baskılanacağı gayet açık.