Serap Durusoy
Dünya yatırım raporu
Bir ülkeye yabancı kaynak girişi doğrudan yabancı sermaye yatırımı, portföy yatırımı ve borç verme olmak üzere üç şekilde gerçekleşir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı, ülke borsasında işlem gören şirketlerin hisselerinin bir diğer ülke veya ülkelerin kuruluşları tarafından satın alınmasını ifade eden portföy yatırımları dışında kalan ve bir veya birden fazla uluslararası yatırımcının tamamına sahip olarak veya yerli birkaç firma ile ortaklık halinde gerçekleştirdiği yatırımdır.
1980’lerde yaşanan borç krizi ile önemli ölçüde daralan dış finansman imkanları sonucunda gelişmekte olan ülkeler gereksinim duydukları sermaye birikimini sağlamak için özel sermaye akımlarının bileşimini değiştirerek (dış borç ve ticari banka kredileri şeklindeki), yabancı sermayeye (doğrudan yatırım ve portföye) kaydı. Ancak finansal liberalleşmeye bağlı olarak kısa vadeli sermaye hareketleri (portföy yatırımları, tahvilleri, mevduat sertifikası, ticari kağıt ve hisse senedi) gelişmekte olan ülkelere yönelik uluslararası sermaye hareketlerinin doğrudan yatırımlara göre önemli bir bileşeni oldu. Oysaki ülke ekonomisinin kalıcı büyümesini sağlayacak yatırımları yapabilmesi için ihtiyaç duyduğu yabancı kaynağı çekmede doğrudan yabancı sermaye yatırımı daha büyük önem taşır. Çünkü doğrudan yatırımlar, kârlılığı artırmak için verimliliği artırmaya dolayısıyla yeni teknoloji getirmeye veya üretim biçiminde değişikliğe yol açar. Bu yatırımların tutarı kadar giren kaynağın verimli alanlarda kullanılması da bir diğer önemli noktayı oluşturur.
Bu bağlamda ülkelerin doğrudan yatırımlar konusundaki performanslarını değerlendiren ve doğrudan yatırımların geleceği ve yönü açısından öngörüler içeren Dünya Yatırım Raporu’nun çıktıları oldukça önem taşımakta. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından hazırlanan ve tüm dünyada eşzamanlı olarak duyurulan ‘Dünya Yatırım Raporu’nun bu yıl ki temasının ‘Sürdürülebilir Toparlanmaya Yatırım’ olacağı duyuruldu. Uluslararası doğrudan yatırım trendlerini analiz eden raporun Türkiye lansmanı ise Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) ev sahipliğinde bu hafta Pazartesi günü gerçekleşti. YASED ve UNCTAD işbirliği ile düzenlenen lansmanda duyurulan rapora göre; küresel uluslararası doğrudan yatırımlar yüzde 35 daralırken, Türkiye’ye yapılan yatırımların da bir önceki yıla göre yüzde 15 azaldığı belirtilmekte. Raporda ayrıca önümüzdeki dönemde yatırımlarda, dayanıklılık ve sürdürülebilirlik gibi temaların öne çıkmasının beklendiği de vurgulanmakta. Nitekim sürdürülebilirlik temalı finansal ürünlerin sermaye piyasalarındaki büyüklüğünün 2019’a göre 3,2 trilyon ABD Doları’na ulaştığı belirtilmekte. Rapor, aynı zamanda küresel tedarik zincirlerinin dayanıklılığının güvence altına alınabilmesi için yatırımların yer değiştirmesi, bölgeselleşme ve çeşitlendirme yoluyla üretim ağlarının yeniden yapılanması gibi trendlere de dikkat çekmekte. Öte yandan daha önceleri istikrar ve öngörülebilirlik yatırımın temel unsurları olarak görülürken, küresel salgın koşullarının yatırım ortamlarını farklılaştırarak küresel tedarik zincirini, dijitalleşmeyi ve işgücü dönüşümünü daha önemli bir hale getirdiği de raporda vurgulanmakta.
Bu açıdan değerlendirildiğinde Türkiye’nin yatırım rekabetçiliğinde kat etmesi gereken uzun bir yolunun olduğu görülmekte. Çünkü Türkiye’nin küresel tedarik zincirinde verimlilik odaklı yatırımlar kapsamında sanayi yatırımlarını çekebilmesi için öncelikle risk algısını iyileştirmesi gerekiyor. Dolayısıyla risklerin minimize edilmesi büyük önem taşıyor. İkinci önemli noktayı ise kurlar oluşturuyor Kurlardaki volatilite maliyetlere yansıdığı için yatırımlarda çok etkili.
Raporun üzerinde durduğu bir başka konu da önümüzdeki dönemlerde altyapı yatırımlarının verimlilik odaklı yatırımlara göre daha hızlı büyüyeceği. Burada da proje finansman bolluğunun önemli rol oynayacağı vurgusu var.
Tüm bunlar göz önüne alındığında geçen hafta IMF’nin Türkiye ile ilgili 4.madde konsültasyonunu sonuçlandırdığı raporunda da belirttiği üzere Türkiye’nin yüksek enflasyon, düşük rezerv tamponu ve dolarizasyonla baş başa kalan ekonomisi yurt içi ve yurt dışı şoklara karşı savunmasız hale gelmesine yol açmakta. Bu durum ekonomiye yönelik güvenilirliği aşındırdığı gibi kırılganlığı da artırmakta. Bu bağlamda hem makro ekonomik verilerin dengelenememesi hem de siyasal arena da yaşanılan patolojik tablo Türkiye’de diğer ülkelere göre daha çekici bir yatırım ortamının oluşmasını engellemekte.
Her ne kadar 2021 Dünya Yatırım Raporu’nda Türkiye’de umut verici gelişmelerin olduğu yönünde bir değerlendirme yer alsa da yüksek ülke içi riskler ve küresel riskler göz önüne alındığında Türkiye’nin yatırımlardan pay alması çok kolay olmayacak.