Serap Durusoy
Dünya, düşük büyüme ve yüksek enflasyonu tartışırken
Geçen haftadan beri uluslararası kuruluşlar tarafından ardı ardına büyüme ve enflasyon rakamlarına ilişkin revizyonlar geldi. İlk olarak Dünya Ticaret Örgütü (WTO), küresel ticaretin görünümüne ilişkin yayımladığı nisan ayı raporunda 2022 yılında küresel mal ticaretine yönelik büyüme öngörüsünü yüzde 4,7’den yüzde 3’e indirdi.
Ayrıca raporda, küresel büyüme tahmini yüzde 4,2’den yüzde 2,8’e düşürülürken, 2023’te yüzde 3,2 büyüme beklendiği belirtildi.
Yine geçen hafta salı günü Washington merkezli düşünce kuruluşu Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü yayımladığı raporda Avrupa ve Çin de dâhil ekonominin yılsonuna kadar yavaşlayacağını belirterek durgunluk riskine işaret etti. Enstitü, küresel ekonomik büyümenin 2021’deki yüzde 5,8 ile karşılaştırıldığında, 2022 yılında ve gelecek yıl yüzde 3,3’e yavaşlayacağını belirterek, ABD’nin bu yıl yüzde 3 ve 2023’te ise yüzde 2 büyüyeceğine vurgu yaptı.
Ardından bu hafta kapitalizmin kaleleri Dünya Bankası (WB) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) büyümeye yönelik revizyon ve durgunluk riskine işaret edenler zincirine katıldı.
Dünya Bankası Başkanı David Malpass, bu yıl küresel ekonomik büyüme tahminini düşürdüklerini ve ortaya çıkan çeşitli krizlere yönelik büyük bir finansman paketini hayata geçirmeyi planladıklarını belirtti.
Ekonomik sıkıntıları gidermek amacıyla 170 milyar dolar büyüklüğünde 15 aylık yeni bir finansman paketini görüşeceğini de dile getirdi ve bunun yaklaşık 50 milyar dolarının gelecek 3 ay içinde dağıtılmasının hedeflendiğini belirtti.
Ayrıca 2022’de küresel büyüme tahmininin ocak ayındaki yüzde 4,1’lik seviyeden yüzde 3,2’ye düşürdüğünü açıkladı. WB’nin düşük ve orta gelirli ülkeler için borç krizinin ise bu yıl daha da kötüleşmesinin beklediği ifadesi oldukça endişe verici oldu.
IMF tarafından yayımlanan Nisan 2022 Dünya Ekonomik Görünümü Raporu’nda ise 2022 küresel büyüme tahmini yüzde 4,4’ten yüzde 3,6’ya düşürüldü. Büyüme tahmini gelişmiş ülke ekonomileri için 2022’de yüzde 3,3, 2023’te yüzde 2,4 olarak açıklandı.
Rapora göre, geçen yıl yüzde 5,7 büyüdüğü tahmin edilen ABD ekonomisinin 2022 yılı büyüme tahmini yüzde 4’ten yüzde 3,7’ye indirildi. 2023 yılı büyüme tahmini de yüzde 2,6’dan yüzde 2,3’e düşürüldü.
Euro Bölgesi’ne yönelik büyüme beklentisi de 2022 için yüzde 3,9’dan yüzde 2,8’e çekilirken, 2023 için yüzde 2,5’ten yüzde 2,3’e düşürüldü. Bölge ekonomisinin geçen yıl yüzde 5,3 büyüdüğü tahmin edildi.
IMF’nin Türkiye tahminleri ise enflasyonda 2022 yılı yüzde 60,5 2023 yılı için yüzde 37.2, Cari denge/GSYH oranı 2022 yılı eksi yüzde 5.7, 2023 yılı eksi yüzde 2 olarak belirtilirken işsizlik 2022 yılı için yüzde 11,30, 2023 yılı için ise yüzde 10,60 olarak tahmin edildi. Ayrıca Fon, Türkiye’nin 2022 yılı büyüme tahminini yüzde 3,3’ ten yüzde 2,7’ye, 2023 tahminini de yüzde 3,3’ten yüzde 3’e düşürdü.
Tüm bu kuruluşların açıklamaları ve yayımladığı raporların söylemlerindeki ortak noktanın Rusya ve Ukrayna savaşının tedarik zincirlerinde yaratacağı aksamanın enflasyonist baskılarda artışa neden olacağı, bunun da Merkez Bankası’nı para politikalarında sıkılaşmaya yönelteceği, savaşın ardından yükselen petrol fiyatları nedeniyle yüksek enflasyon oranları sonrası tüketimin geri çekilmesi riski ve Çin’deki ekonomik büyümenin yavaşlamasının etkili olduğu yer almakta.
Görüldüğü üzere savaşın büyümeyi azaltacağı, enflasyonu ise artıracağına işaret eden raporlar yayımlanırken ülkelerin bu sorunlardan hangisini önceliklendireceği konusu oldukça önem taşıyor.
Zira Çin’de Covid 19 vaka sayısında yeniden artış görülüyor ve kapanmalar da beraberinde gelmeye başladı. Bu bağlamda Çin duyduğu endişeden dolayı salı günü 23 maddelik destek paketi açıkladı. Bu durumun uzun sürmesi, Çin’in dünya ekonomisi için sürükleyici bir özellik taşımasından dolayı tedarik zincirinde var olan sorunun tüm dünyada daha da büyümesine yol açacak.
Bunlar yaşanırken Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle G7, AB ve NATO üyesi ülkelerin ek yaptırımlar ve Rusya’nın uluslararası izolasyonunun artırılması konusunda görüş birliğine varılması, AB limanlarının Rus gemilerine kapatılacak olması ve AB’nin Rusya’dan petrol ithalatını azaltacağını belirtmesi, Avrupa’nın üretimini ve ticaret hacmini olumsuz etkileyecek ve talep daralmasına yol açacak. AB’nin Türkiye’nin ihracatında sahip olduğu pay dikkate alındığında bu gelişmelerin ihracatımızı olumsuz etkileyeceği herkes tarafından bilinen bir gerçeklik.
Bu bağlamda Fed’den gelen şahin açıklamalara rağmen Avrupa Merkez Bankası’ndan aynı şahin adımın gelme ihtimali düşük. Hal böyle iken Türkiye ekonomi politikasının nereye evrileceği önemli.
Zira, cari fazla yaratarak ekonomik büyümeyi önceliklendiren politikanın sürdürülebilirliğini sağlayacak koşullar mevcut değil.
Ama ne yazık ki ekonomi yönetimi hâlâ “liralaşma” konusunda ısrar ediyor ve enflasyonun düşüşüne ilişkin tarihi sürekli olarak erteliyor.
Buna bir de MB’nin para politikasının öngörülebilir olmaması eklenince enflasyon beklentisinin kırılması güçleşiyor.
Bu beklentiler doğal olarak ekonomik aktörleri yeni alternatif korunma arayışlara yöneltiyor. Liradan kaçışın yeni adresini de konut ve otomobil oluşturuyor.