Serap Durusoy
Deprem ve kadın
Dünyada ve Türkiye’de pek çok kadın, cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı şiddet, taciz, tecavüz, gelenek ve göreneklerin baskınlığı, işsizlik ve yoksulluk gibi birçok sorunu bir arada yaşıyor. Kapitalizmin gelişimi ve kadının ücretli emeğin içine katılmasıyla cinsiyetçi ideolojinin maddi ve zihinsel temeli olan ataerkil ilişkilerin zayıflayacağı ve kadınların yaşamakta olduğu sorunların azalacağını beklemek yanıltıcı oldu. Çünkü ataerkil geleneklerle uzlaşan kapitalizm, emek sömürüsünün devamı için cinsiyetçi ideolojiyi yeniden daha incelikli üretmeye devam etti. Sınıf temelli yaklaşımların kadın-erkek eşitsizliği sorununa, kadın ve erkek arasındaki gerilimleri göz ardı ederek yaklaşmasından dolayı, çözümleri de gündelik hayatı açıklayamadı. Öyle ki gündelik yaşamın zorluğu, tüketim toplumu kalıpları, kültürel kalıplar ve ekonomik krizler, kadınların sorunlarını ve yaşadığı mağduriyeti büyüttü. Daha da ötesi kadınlar yaşamakta oldukları bu sorunları çözmede sancılı bir süreçten geçerken kriz dönemleri ve yaşanılan olağan dışı durumlar cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı pek çok sorunun görünürlüğünü daha da artırdı. Nitekim küresel salgının yarattığı değişimin küresel dinamikler üzerindeki etkilerinin henüz devam ettiği bir süreçte ülkemizde yaşanılan deprem felaketi bu gerçeklerle bir kez daha yüzleşmemize neden oldu. Deprem, kadınları sorumluluklar, zorluklar ve riskler düzleminde etkiledi.
Depremin gerçekleştiği 11 ilin toplam 14 milyon nüfusunun yarısı kadınlardan oluşuyor. Bu nedenle depremden etkilenen kadın ve kız çocukların hak ve güvenliklerinin gözetilmesi için gerekli hizmetlerin sağlanması, bilgilendirmenin yapılması ve desteğe erişimlerinin kolaylaştırılması gerekiyor. Nitekim Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) Türkiye Ofisi depremin kadınlar ve kız çocukları üzerindeki etkilerine dikkat çekerken, kadınların ve kız çocuklarının ihtiyaçlarını gözeten bir afet yönetimi ve müdahalesi için çalışmaları sürdürdüğünü belirtti. UN Women kadınların süreçlere eşit katılımı için ve orta-uzun vadede depremden etkilenen bölgedeki istihdama katılımı ve kadın kuruluşlarının güçlenmesinin de önemine vurgu yaptı. Zaten Eylül 2015’te yapılan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde dünya liderleri tarafından kabul edilen 17 hedef ve bu hedeflerin altında yer alan 169 amacı kapsayan Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2030 yılına kadar yoksulluğu sona erdirmeyi amaçlamış ve cinsiyet eşitliğinin sağlanması hedeflerin ayrılmaz bir parçası kabul edilmişti.
46 binden fazla canın kaybedildiği, binlerce binanın yıkıldığı ve hasar gördüğü depremin etkileri devam ederken yaşam mücadelesini bölgedeki kadınların üstlendikleri görülüyor. Nasıl ki küresel salgında, “evde kal” çağrısı, ataerkil toplumsal cinsiyet kodları gereği kadınların doğal görevi olarak görülen ev ve karşılıksız bakım hizmetlerinde cinsiyetler arasındaki eşitsizliği daha belirgin hale getirerek ücreti ödenmeyen kadın emeğinin iyice değersizleşmesine yol açtıysa, depremde de haneyle ilgili temel ihtiyaçların karşılanmasında sorumluluğun yine kadınlara yüklendiği görülüyor. Çocukların, engellilerin ve yaşlıların bakımı, yemek yapımı, soba yakmak gibi gündelik yaşamın birçok eylemi afet koşullarında dahi kadınların sorumluluğunda. Ayrıca çadırlarda kendilerinin ve çocuklarının güvenliğinden kaygı duyarak yaşayan kadın ve kız çocukları bu süreçte şiddete karşı daha savunmasız halde. Kadınlar için ayrı tuvaletlerin olmaması, yıkanma alanlarının ve anne sağlığı hizmetlerinin yetersizliğine ek olarak kadınların kişisel ürünler ve hijyen ürünlerine ilişkin ihtiyaçlarının karşılanmasındaki ve sağlık ürünlerine ulaşmadaki yetersizlik de eklenince sorun yumağının ne denli büyük olduğu görülüyor.
Bilindiği üzere kadınlara yönelik yardıma öncelik veren kuruluşlar arasında yer alan Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) Türkiye’de felaketten etkilendikleri tahmin edilen 15 milyon kişi arasında 214 binden fazla hamile kadın olduğunu ve bunların neredeyse 24 bininin bir ay içinde doğum yapmasının beklendiğini açıkladı. Bu durum hamile kadınların sağlıklı ve hijyen bir ortamda doğum yapabilme sıkıntısı yaşamalarına neden olacak. Diğer yandan deprem nedeniyle yıkılan işyerlerine ve kaybedilen işgücüne bağlı olarak arzda görülen daralma ve üretim faaliyetlerinin azalması; kadın çalışanların yoğun olduğu tarım, tekstil gibi sektörlerde de etkisini gösterecek. DİSK’in 2023 Kadın Emeği Raporu’na göre bölgede kadın işsizliğinin yüzde 16,8 olduğu ve toplam kadın işsizliğinin yaklaşık yüzde 10’unun deprem bölgesinde yaşayan kadın işsizlerden oluştuğu dikkate alındığında deprem bölgesinde kadın yoksulluğunun daha da görünür olacağı önemli bir gerçeklik. Ayrıca rapora göre kadınların yüzde 52’sinin kayıt dışı çalıştığı göz önüne alındığında bu kadınlar işsizlik ve kısa çalışma ödeneği gibi yardımlardan da faydalanamayacaklar. Tüm bunlarla mücadele etmek zorunda olan kadınların psikolojik destek alma ihtiyaçlarının karşılanması, rehabilitasyonlarının sağlanması ve özgüvenlerinin kazandırılması gerekiyor. Bir sonraki aşamayı ise elbette ki çalışma hayatına katılımları oluşturuyor. Depremzede kadınların istihdama, ekonomiye katılabilmesi için en kısa zamanda özel politikalar devreye sokulmalı.
Hiç kuşku yok ki bir yandan acılarını yaşamaya diğer yandan ise iyileşmeye çalışan kadınların yaralarını sarmada en büyük destekçi yine kadınlar. Pek çok kadın gönüllünün deprem bölgesindeki mücadelede ön saflarda yer alması bunun en güzel örneği. Ancak bu süreçte kamu otoritesinin de depremin neden olduğu olumsuzlukları önleme faaliyetlerine ek olarak ayrıca kadınlara sosyal ve ekonomik açıdan fayda sağlayan ve onları güçlendirmeye öncelik verecek politikaları daha çok hayata geçirmesi önem taşımakta. Bu nedenle özellikle yaşanılan deprem bir kez daha gösterdi ki Türkiye’de ev içinde değişimin gerçekleşebilmesi ve çalışan ve çalışmayan kadın için sosyal politikaların ve ücret politikalarının kadınlar üzerinden çok ciddi olarak yeniden yapılandırılması gerekmekte. Kadının ekonomik haklarını düzeltmek için uzun vadeli, ülkesel bazda ve sektörler arası iş birliği sağlayacak stratejilerin güçlendirilmesine ihtiyaç var.
Bu vesile ile depremzede kadınlarımız başta olmak üzere tüm kadınlarımızın layık oldukları ekonomik ve sosyal koşullara kavuşmasını diliyor, Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyorum.