Serap Durusoy
Çözümsüzlüğe sürükleyen çözüm arayışları
Ekonominin koordinasyon sorumlusu Şimşek’in 7 Haziran’da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “…Acil önceliğimiz, ekibimizi güçlendirmek ve güvenilir bir program tasarlamaktır…” değerlendirmesini takiben ikinci paylaşımında ise “Plan ve program dâhilinde, belirlediğimiz ilkeler çerçevesinde emin adımlarla çıktığımız bu yolda biraz sabır ve zamana ihtiyacımız var” açıklamasında bulunmuştu.
Ekonomi yönetiminin şekillenmesinin ardından 15 Haziran’da Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz başkanlığındaki Ekonomi Koordinasyon Kurulu ilk toplantısında enflasyonla mücadele, kamuda mali disiplin ve tasarruf yapılması yönünde kararlılık mesajı verdi. Para ve maliye politikasıyla finansal istikrarın pekişeceğini vurgulayan Yılmaz, Orta Vadeli Programı da eylül ayında sunmayı planladıklarını açıkladı.
Elbette ki üç yıllık yol haritasını çizecek olan orta vadeli programı oluşturmak kolay değil. Ancak programın üç ay sonra açıklanacak olmasının cari açık ve yüksek kur ile mücadelede taze döviz kaynağına ihtiyacı olan ülkemiz için yol haritasının gecikmesine bağlı olarak kaynak girişinin de gecikmesine neden olacağının göz ardı edilmemesi gerekiyor.
Nitekim art arda gelen makro veriler programda gecikilmemesi gerektiğini gösteriyor.
Her ne kadar TCMB’nin yeni Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın başkanlığında toplanan ve yeni ekonomi yönetiminin atacağı adımların sinyali olması nedeniyle çok fazla anlam yüklenen haziran ayı PPK toplantısından faiz artış kararı gelmiş olsa da bu kararın enflasyon dışında, cari açığın kapatılması, sermaye akışı ve ödemeler dengesinin sağlanabilmesi açısından tek başına yeterli olmadığı da bir gerçeklik.
Bu bağlamda daha önce yapılmış olan regülasyonların sadeleştirilmesi (ki metinde de yer verilmiş) ve yapısal reformlara ilişkin adımların atılması da önem taşıyor.
Nitekim bu konuda atılan ilk adım TCMB Meclisi’nin aldığı karara göre özel bankaların artık KKM ödemeleri için döviz ihtiyaçlarını kamu bankalarından değil TCMB’den karşılayabilecekleri yönünde oldu. TCMB’den atılan bir diğer adım da makro ihtiyati sadeleşmeye yönelik zorunlu karşılığa yönelik geldi. 25 Haziran’da menkul kıymet tesisi yükümlülüğü için yüzde 60’tan 57’ye indirilen TL ağırlığı, zorunlu karşılıklar için de aynı seviyeye çekildi. Bankaların bu TL oranının altında kalmaları durumunda yüzde 5 zorunlu karşılık ayırma zorunluluğu getirildi. Bankalara yüzde 57’nin altına düşmeleri durumunda hedefe tekrar ulaşabilmeleri için 4 hafta süre tanındı.
Ayrıca 10 Temmuz 2023 Pazartesi günü TCMB, Menkul Kıymet Tesisine İlişkin Uygulama Talimatı’nda değişikliğe gitti. Buna göre menkul kıymet tesisinde üç aydan uzun vadeli kur korumasız TL mevduata geçişlerin TL mevduat hesaplamasında 1,5 kat olarak hesaplanacağı belirtildi. TCMB daha önce son düzenlemeleri içeren talimatta bankaların bilançolarında uygulanan TL dönüşüm oranı sınırının yüzde 60’tan yüzde 57’ye çekildiği belirtilmişti. TCMB’nin kredi kullanımında bankalara menkul kıymet tesisi yükümlülüğünün devam etmesi bankaların kredi iştahını azalttığı gibi işletmelerin de kredi kullanmalarına engel oluşturuyor. Bu durum önümüzdeki dönemde aktivite yavaşlamasına bağlı olarak istihdam üzerinde de olumsuz etki yaratacak.
Diğer yandan TBMM'ye sunulan torba kanun teklifinde KKM’de Hazine desteği uygulamasının da Merkez Bankası'na devri öngörüldü. Buna göre Hazinenin potansiyel 100 milyar TL yükü TCMB’ye aktarılacak. Görüldüğü üzere bu değişiklikler MB kaynaklarına binen yükün artacağını ortaya koyuyor.
Öte yandan TCMB’den TL'ye dönüşüm kararı da geldi. TCMB, Türk Lirası mevduat ve katılma hesaplarına dönüşümün desteklenmesi için zaman aralığını genişleterek adeta KKM’ye bir alternatif oluşturdu. KKM’den çıkacakların uzun vadede TL’de kalmaları için bankalar teşvik ediliyor.
Tüm bunlar gösteriyor ki bir yandan sadeleşme adımları atılırken diğer yandan liralaşmadan vazgeçilmemesi kendi içerisindeki çelişkileri ortaya koyuyor. Ayrıca sadeleşme adımları devam ederken para politikasındaki sıkılaşmanın da devam etmesi gerekiyor. Bu nedenle temmuz ayı PPK kararı oldukça önem taşıyor.
TCMB cephesinde bu gelişmeler yaşanırken yüksek enflasyon ortamında yılda iki kez yapılan ve geniş kitlelerin alım gücünü etkileyen maaş artışları, seçim vaatlerinin yerine getirilmesi, EYT ve deprem harcamaları 1 trilyonun üzerinde ek bütçeye olan ihtiyacı gündeme getirdi ve ek bütçe bu salı komisyondan geçti. Buna bir de bütçe dengesi için atılan vergi adımları da eklenince çözümsüzlüğe doğru yol alınıyor. Yapılacak olan yerel seçimler nedeniyle kamu harcamalarını kısacak bir konjonktür yok ve atılan bu adımlar hiç kuşkusuz enflasyonu artırıcı dinamikler. Üstelik vergi artışı kadar verginin toplanabilmesi de ayrı bir sorunu oluşturuyor.
Tüm bunlara ek olarak bir de bu hafta gelen mayıs ayı cari açık verisi Türkiye’nin kaynak girişine ne denli ihtiyacı olduğunu ortaya koydu. Ülkemize batıdan sermaye gelmiyor. Bu nedenle Ortadoğu sermayesi çekilmeye çalışılıyor ve yabancı sermaye politik argümanları olan ülkelerden sağlanmaya çalışılıyor. Daha da önemlisi Türkiye’nin varlıklarının satışı dillendiriliyor. Aslında ekonomide Körfez diplomasisinin dışına çıkılması gerekirken Sayın Şimşek’in Suudi Arabistan’a gideceği TCMB Başkanı’nın da kendisine eşlik edeceği haberi kamuoyuna yansıdı.
Mayıs ayında 7 milyar 933 milyon dolar cari açık verildi. Her cari açık rakamı açıklandığında altın ve enerji hariç cari işlemler hesabının fazla verdiği söylemi bu kez 1 milyar 283 milyon dolar açık verilmesinden ötürü gerçekleşemedi. Üç ayda 14 milyar dolara yakın 'kaynağı belirsiz' çıkış yaşandığı görüldü. Portföy yatırımlarında 1 milyar 412 milyon dolar net çıkış var. Resmi rezervlerde 16 milyar 578 milyon dolar net azalma gerçekleşmiş
Acil döviz girişi gerekiyor.
O nedenle Ortadoğu sermayesi sakın geç kalma, erken gel diyorum. Altın ithalatı arttı, enerji ithalatı azaldı. Bundan sonraki dönemde her ne kadar talepteki daralmaya bağlı olarak ithalat azalacak olsa da ihracat cephesi de azalacak. Zaten ihracat koşulları iyi değil. İhracat iklimi 53,2’den 51,1’e geriledi. Ayrıca Euro Bölgesi PMI verisinin haziranda 43,4 seviyesine gerilemesi euro pazarının da daralma ihtimalini güçlendiriyor. Bu durumda dışarıdan kaynak gelmesi gerekiyor. Bunun için de ekonomideki hikâyemiz iyi anlatılmalı.
Sadece normalleşmeye geçildiği açıklaması yeterli değil.
Yatırım ikliminin oluşabilmesi için bir an önce ekonomi programının açıklanması gerekiyor.